Şehirlerin anası Kahire

Aydın Bostancı

Kahire Mehmet Ali Paşa Camiiİslam dünyasında asırlar boyu Mısır ve özellikle’de Kahire, müstesna bir yere sahiptir. Ona şehirlerin ve medeniyetlerin beşiği unvanı layık görülmüştür.

Nasıl layık görülmesin ki? İslam dönemi öncesinde Mısır dünyanın en önemli medeniyetlerini barındırmış Hz. Yusuf ve Hz. Musa peygamberlerin vatanı olmuştur.

5 bin yıllık medeniyet tarihine sahip Mısır, dünyada her bilim adamının, seyyahın ve büyük komutanların fethetmek istediği bir ülke olmuştur.

Hz. Ömer döneminde fethedilen Mısır, Mekke ve Medine’den sonra İslam’ın en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Kahire ise binlerce yıldır medeniyetlerin beşiği olan bu ülkenin kalbi konumunda olmuştur.

Fatımiler döneminde kurulan ve bin yılı aşkın süredir İslam dünyasının en önemli ilim merkezi olan El Ezher, Kahire’nin bir sembolü niteliğinde bugün hala işlevini sürdürmeye devam etmektedir. Özellikle Eyyubiler, Memluklular ve Osmanlılar döneminde mektep, medrese, cami ve çarşılarla donatılan Kahire, tam ortasından geçen Nil nehri ile gizemli bir şehir haline gelmiştir.

Mısır’a gidenler ve Mısır’ı yakından tanıyanlar bilir, ne tarihi İskenderiye, ne de tarihi Asvan ve Luksor gibi Nil sahilleri boyunca uzanan ve binlerce yıllık tarihi olan şehirler, Kahire’nin içinde bulundurduğu gizeme sahip değillerdir. Ortadoğu’nun Balzac’ı olarak kabul edilen Necip Mahfuz gibi dünyaca ünlü Mısırlı yazar ve aydınlar, kaleme aldıkları romanlarında her zaman fon olarak Kahire’yi seçmişlerdir.

Ne acıdır ki, bugün Mustafa İsmail’in kıraatleriyle titrettiği, Ümmü Gülsüm’ün şarkılarıyla inlettiği Kahire, kan ve gözyaşı içinde boğulmaktadır. Kahire’nin medeniyet kokan o güzel tarihi sokaklarından bugün masum insanların, yaşlıların, kadınların ve çocukların kanları oluk oluk akıtılmaktadır. Antik çağlarda bile eline silah almamış ve aman dilemiş insanlara kılıç doğrultulmazken, 21’inci yüzyılın ortasında yaşanan bu vahşet neyin nesidir? Putperest kavimlerde bile eline silah almamış insanlara aman verilirken, bugün yapılan bu katliam ve zulümler nasıl ve ne şekilde tanımlanabilir? Arapların cahiliye dönemlerinde savaş sonrasında öldürdükleri düşmanın, ellerini, parmaklarını ve kalbini çıkarıp boyunlarına asacak şekilde vahşileştikleri halde, haram saydıkları aylarda ellerine silah almamalarına ve savaşı yasaklamalarına rağmen, Ramazan ayında sabah namazında masum insanların üstlerine kurşun yağdıranlar ve böylesi bir katliamı gerçekleştirenler insani duygularını herhalde yitirmiş olmalılar.

Bu durum karşısında ise insanlık, dut yemiş bülbül misali seyrediyor. Müslümanlar sürekli olarak Batı dünyasından medet umarcasına Batı’nın takındığı tutum ve tavırlara yönelik sürekli eleştiriler yöneltiyorlar. Halbuki Batı ülkelerinin eleştirilmesinden çok İslam ülkelerinin sergiledikleri tutum ve davranışlar sorgulanmalı ve gözden geçirilmelidir.

Mısır’da bugün yaşananlar rejim taraftarları ve karşıtları meselesinden çok, bir insan hakları meselesidir. İslam dünyasındaki olaylar ile ilgili her konuda açıklamalar çıkaran İslam İşbirliği Teşkilatı, Mısır’daki vahşet karşısında sessizliğe ve suskunluğa gömülmüştür. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nden çok İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bu tavrı esasen son derece düşündürücüdür.

İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye olan Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Brunei, Burkina-Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Endonezya, Fas, Fildişi Sahili, Filistin, Gabon, Gambiya, Gine, Gine Bissau, Guyana, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Kornorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Maldivler, Malezya, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Özbekistan, Pakistan, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Surinam, Suudi Arabistan, Tacikistan, Togo, Tunus, Türkiye, Türkmenistan, Uganda, Umman, Ürdün, Yemen ve Suriye gibi toplam 57 İslam ülkesini temsil eden bir yapılanma, Mısır’da yaşanan insanlık dramı ev darbe karşısında bir açıklama dahi çıkaramayacak kadar sessiz kalabiliyorsa, o zaman asıl sorun İslam dünyasında demektir.

Fakat kimin suçlu kimin suçsuz olmasından çok bugün için dünya, doğu ve batısı ile Mısır’da yaşanan insanlık vahşetine bir son verilebilmesi için ortak çaba sarf etmeli ve Mısır’da akıtılan kanın durması amacıyla ortak çalışmalar başlatmalıdır.

Aksi takdirde televizyon ekranlarında reklâm izlermiş gibi göz göre göre insanların ve masum çocukların katledilişini seyretmek, insanlık adına utanç verici bir durumdur. Zira antik çağlardaki savaşlarda bile eline silah almayan ve özellikle kadın ve çocuklar esir alınır, köleleştirilir ama göz göre katledilmelerinden kaçınılırdı. Kaldı ki savaşlar ancak iki düşman arasında gerçekleştirilir ve ölümler düşman taraflar arasında meydana gelirdi. İnsanlık tarihinde kendi halkını ve şehrini ateşe vermiş Neron gibi deli olduğu sanılan bir kaç hükümdar dışında silahsız tebaasına kılıç çeken çok az hükümdar gelmiştir.

Belki çok zor ama temennimiz başta Mısır olmak üzere tüm dünyada gerçekleşen zulüm ve katliamların son bulması, masum insanların acılarının dinmesi olmalıdır. Olmalıdır diyorum, çünkü her gün televizyon ekranlarında onlarca ölü ve yüzlerce yaralıyı izlerken insanların duyguları bayağılaşmamalıdır. Bunlar alışılmış görüntüler olmaktan çıkmalıdır. Hayvana acıyan insan, öldürülen insanlara karşı acıma duygusunu yitirmemeli, insanlığını unutmamalıdır.

Aydın Bostancı, Azınlıkça Dergisi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ