Yunanistan krizinin yapısal nedenleri
Son iki sene boyunca büyüyen Yunanistan krizi, Türkiye’de büyük ilgi topladı. Komşu niye battı? Avrupa Birliği üyeliği, Yunanistan’a niye yaramadı? Bu gelişmeler Türk-Yunan ilişkilerini nasıl etkileyebilir? Yunanistan’ın krizinin kökleri, 1970 ve 1980’lere kadar dayanıyor.
Türkiye ve Yunanistan arasında en önemli yapısal farklar bu dönemde oluştu ve belirginleşti. 1974 Kıbrıs olayları ve akabinde yaşananlar Yunanistan’ın Türkiye’nin aksine cunta ve askerî vesayetten kurtulmasına neden oldu. Öte yandan yine Türkiye’nin aksine Yunanistan 1980’lerde devlet sektörü ağırlıklı, dış borca bağımlı, rekabet gücü düşük bir ekonomi modeli olarak dikkat çekiyordu. İşte o dönemin devletçi ekonomisinin bedelini Yunanistan şimdi ödüyor. Peki, 1980’lerden 2007’e kadar bu krizin patlamasını ne engelledi? Bu gecikmenin birçok nedeni var.
a. Avrupa Birliği üyeliği. Avrupa Birliği hibe ve sübvansiyon programları Yunanistan kamu sektörüne sıcak para akışı sağlayarak ülkenin yapısal sorunlarının önüne bir perde çekti. Aynı zamanda bu hibeler Yunanistan ekonomisinde kamu sektörünün payını daha da büyütüp, dolaylı olarak yolsuzluğun artmasına da yol açtı.
b. Soğuk Savaş’ın sonu. Soğuk Savaş’ın sona ermesi de Yunanistan’a çok yaradı ve yapısal sorunların su yüzüne çıkmasını engelledi. Kuzey’den gelen komünist tehdidin ortadan kalkması Yunanistan ekonomisinin özel sektörüne Güney Doğu Avrupa’da yeni, keşfedilmemiş bir ekonomik bölge ve yatırım alanı açılmasını sağladı. Yunan şirketler Bulgaristan, Arnavutluk ve Sırbistan gibi ülkelerde bankacılık, telekomünikasyon, enerji sektörlerinde çok ciddi yatırım yaptılar. Bu yatırımların getirileri bölgenin ve Yunanistan’ın ekonomik kalkınmasında çok büyük katkı sahibi oldular. Fakat aynı zamanda bu yükselen gelir Yunan ekonomisinde diğer önemli zayıf noktalarının saklanmasına yardımcı oldu.
c. Yunanistan’a göç. 1980’lerin son senelerinde başlayan ve 1990’larda giderek artarak adeta bir akım haline gelen Yunanistan’a göç ülkenin ekonomik büyümesini sağlayan en önemli faktörlerden biridir. 12 milyon nüfuslu Yunanistan’a nispeten kısa bir sürede bir milyondan fazla genç göçmen gelmesi (çoğunluğu Arnavutluk’tan) ekonominin büyük bir nefes almasını sağladı. Özellikle tarım ve inşaat sektörleri göçmen işgücünden yüksek oranda faydalandı. Bu ciddi demografik değişim ve gençleşim ülkenin ekonomisinin sorunlarının ciddi olarak büyümesini ve görünür hale gelmesini en az on beş sene geciktirdi. Ayrıca ülkeye gelen bu ucuz işgücü, geçici olsa da, Yunanistan’ın rekabet gücünü 1990’larda yükseltti.
d. Avro Bölgesi’ne Yunanistan’ın katılması. Ekonomik sorunları nedeniyle AB’nin Ekonomik ve Parasal Birliği’ne son ülke olarak kabul edilen Yunanistan, buna rağmen Avro Bölgesi’nde 2000’lerin ilk senelerinde görülen yüksek ekonomik istikrardan ve düşük faizlerden faydalanabildi. Avro Bölgesi’ne girerek drahminin güvensizliğinden kurtulan kamu sektörü ucuz borç imkânlarını değerlendirdi. Bu sayede ekonomide likidite beklenmedik seviyelere çıktı ve yapay bir refah seviyesi sağlandı.
2007’de patlayan küresel kriz diğer gelişmiş ülkelerin ekonomik zaaflarıyla birlikte Yunanistan’ın yapısal sorunlarını da gerçek ölçütleriyle su yüzüne çıkardı. Uzun süredir kimsenin dikkatini çekmeyen ciddi cari açık, borç ve rekabetçilik sorunları ön plana çıkarak ülkenin iflasın eşiğine gelmesini sağladı. Aldıkları ve uyguladıkları olağanüstü kararlarla Avro Bölgesi Grubu, Avrupa Komisyonu ve Uluslararası Para Fonu dünya ekonomisinde yan etkileri tahmin edilemeyecek olan bu iflası önlemeye çalışıyor. Fakat Yunanistan’ı kurtarma paketi detaylı bir şart listesine bağlı. Bu liste son 30 sene boyunca es geçilen ekonomik ve kamu yönetimi reformlarından oluşuyor. Bu paketin çerçevesinde Yunanistan borçla desteklendiği refah seviyesinden, ekonomisinin kendi başına altından kalkabildiği, destekleyebildiği bir refah düzeyine inmek zorunda. Bu süreci halka anlatmak oldukça zor, çünkü insanların (örneğin kamu çalışanları) hak etmedikleri fakat alıştıkları avantajlardan vazgeçmelerini beklemek çok gerçekçi değil. Öte yandan, özel avantajları olmayan ve yolsuzluktan pay alamayan kamu ve özel sektör çalışanları sorumlu olmadıklarını hissettikleri bu krizin ekonomik bedelini ödemeye mecbur bırakılmaktan rahatsız. Siyasetin dışından gelen ve ülkeye güven aşılamaya çalışan teknokrat Başbakan Papademos’a rağmen, siyasi sisteme karşı sıfıra yakın güven oranı bu paketin uygulanmasını ve istenen sonuçlara ulaşılmasını daha da zorlaştırıyor. Papademos’un işi gerçekten çok zor.
Dr. Ioannis N. Grigoriadis, Taraf Gazetesi
