İmtiyazlı Ortaklığa Fiilen Dönüş

Dr. Ioannis N. Grigoriadis

Suriye iç savaşının en büyük sonuçlarından biri olan ve iki senedir durmadan büyüyen “mülteci krizi”, son haftalarda Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinde beklenmedik bir etki yarattı. Devamlı yapılan görüşmeler ve müzakerelerin ardından Avrupa Birliği’ne girmek isteyen mültecilerin akımını kontrol altına almak için bir anlaşma taslağına varılmış.

Bu anlaşma, Türkiye’de de çeşitli tepkilere yol açtı. Birçok Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik taraftarı, AB kurumlarının tavrından dolayı hayal kırıklığı yaşadı. Türkiye’deki son kaygı verici gelişmelere rağmen, Avrupa Birliği kurumlarının buna tepki göstermeyip, tam aksine Türkiye ile işbirliğini ilerletmeyi neden hedeflediği anlaşılamıyor. Zira Avrupa Birliği senelerce, Türkiye’de insan haklarının korunması ve demokratikleşme sürecinin hızlandırılmasına önem vermişti.

Bu vaziyet, son senelerdeki Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerindeki değişikliklerden de anlaşılabilir. 2005 senesinde başlayan üyelik müzakereleri çeşitli nedenlerle ilerleyemedi. İster Kıbrıs sorunu, ister Fransa ve diğer Avrupa Birliği ülkelerinin tam üyeliğe karşıtlığı, ister Türkiye’de tıkanan veya tersine dönen reform süreci, ister Türkiye’nin yeni dış politika veya küresel güç olma iddiaları yüzünden, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreci artık ne Türkiye’yi ne Avrupa Birliği’ni cidden ilgilendiriyor. Artık Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinde böyle bir öncelik görünmemektedir.

Mülteci krizi, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini artık farklı bir aşamaya getirmiş durumda. Ne Türkiye ne de Avrupa Birliği, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine sıcak bakıyorken, eski bir alternatif gündeme geri döndü. Bunun adı, “İmtiyazlı ortaklık”. Ta Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinde bahar döneminde sunulan ve çeşitli tepkilere maruz kalan ortaklık modeli, Türkiye’nin çeşitli nedenlerle Avrupa Birliği’nin üyesi olamayacağını kabul edip, onun yerine ekonomi, güvenlik ve dış politika sektörlerinde çok sıkı işbirliği öneriyordu. Öylece Avrupa Birliği, Türkiye gibi demografik, ekonomik ve kültürel yapısı olan bir ülkeyle nasıl bütünleşebileceği sorunundan kurtulacaktı. Türkiye’ye ise, demokratikleşme reform baskısı artık hafifleyecekti. Hattâ Avrupa Birliği Türkiye’de yapılanlara göz yummayı tercih edebilirdi. Çünkü mülteci krizi, Avrupa Birliği ve Almanya’nın dış politika önceliklerini sert etkiledi.

Almanya ve Avrupa Birliği kurumları artık Türkiye’yi gelecek üye olarak değil, ama mülteci akımını durdurabilecek bir komşu ülke ve güvenlik ortağı olarak görmektedir. Müzakereler ise onun ışığında yapılmaktadır. Unutmayalım ki, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, 2000’den beri “İmtiyazlı ortaklık” modeline destek vermişti. O zaman model Türkiye tarafından şiddetle kınanmış, ama şimdi öyle bir tepki yok. “İmtiyazlı ortaklık” senaryosu fiilen geri döndü. Siyasi kriterlere artık eskisi kadar önem verilmiyor, güvenlik amaçlı görüşmeler devam ediyor. Demek ki, Avrupa Birliği, senelerce yürüttüğü Türkiye demokratikleşme sürecini destekleme stratejisinden en az geçici bir süre vazgeçmek üzere.

Tabii ki, böyle gelişmeler Türk sivil toplumunda olumlu karşılanamaz. Avrupa Birliği’nin kendi ilan ettiği değerlere sahip çıkmasını beklemek de doğal ve doğru bir taleptir. En az ufukta görünen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için vize muafiyeti, eskiden yapılması gereken ama yine de çok olumlu bir gelişme olacaktır. Zaten aday üye olmayan ülkeler bile bu statüden faydalanırken, Türkiye’nin bundan faydalanamaması, çok haksız bir durumdu. Ancak şimdilik Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinde fiilen dönen “İmtiyazlı ortaklık” çerçevesi dışında gelişmeler için mevcut durum uygun değil.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
Mülteci Antlaşması Ardından - 1 Nisan 2016 23:27
Avrupa Birliği’nde Faylar - 3 Mart 2016 03:40
Ege’de İnsan Faciası - 2 Şubat 2016 20:55
2016 Kıbrıs Yılı mı Olacak - 20 Ocak 2016 12:13
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ