Ege’de İnsan Faciası

Dr. Ioannis N. Grigoriadis

Suriye’de iç savaş günden güne tırmanırken ve Ege Denizi’nde her gün tekne faciaları yer alırken, mülteci krizi, son günlerde Yunanistan ve Avrupa Birliği arasında bir kez daha krize yol açmıştı. Durumun ciddiyetini anlamak için, Avrupa Birliği veya AB üye ülke yetkilileri tarafından ifade edilen tehditleri incelemek lazım. Yunanistan, üye olduğu ve üye ülkeler arasında pasaportsuz seyahatini sağlayan Schengen Antlaşması’ndan bile ihraç tehdidiyle karşı karşıya kalmış.

Peki neden?

Tehdidin bahanesi, Yunanistan’ın mülteci krizinin yönetilmesi konusunda yeterince başarılı veya istekli olmamasıdır. Suriye’de savaş şiddetlendikten ve Almanya’nın mültecilere kapılarını açmasından sonra, son senede Türkiye’den Yunanistan’a yasadışı geçiş sayısında müthiş bir artış yaşandı. Bununla baş edebilmek için olağanüstü Avrupa Birliği zirveleri yapılıp, kararları arasında Yunan Doğu Ege adalarında “hot-spot”, yani “mülteci ve göçmen kayıt ve kimlik saptama merkezleri” kurulmasıydı. Böylece Avrupa Birliği, mültecileri ve göçmenleri ayrıştırıp, kayıtsız nüfus hareketlerinden doğan ciddi bir güvenlik açığına karşı mücadele etmek istiyordu.

Unutmayalım ki, Suriye, Irak, Libya veya Afganistan’dan kaçan mültecilerin arasında, Fas, Cezayir, Tunus kökenli ve mülteci olarak tanımlanamayan göçmenler tespit edildi. Onların yanında IŞİD, El Kaide veya diğer selefi örgüt üyeleri olup Batı Avrupa’da terör eylemlerini gerçekleştirmek amaçlı seyahat edenler olabilirdi. Korkulan zaten Paris terör saldırılarında oldu. Paris terör saldırılarını gerçekleştiren teröristlerin bazıları Avrupa Birliği’ne Yunanistan üzerinden mülteci teknesi ile giriş yaptıkları durumun ciddiyetinin altını çizdi.

Hâlbuki Avrupa Birliği yetkilileri, Yunan hükümetinin vaat ettiği “hot-spot” kurulması konusunda sözünü yerine getiremediğini iddia ediyor. Kimlik saptama ve kayıt işlemlerinin düzenli yapılmadığı, Yunanistan’a giren birçok mülteci veya göçmenin kayıtsız Orta Avrupa üyelerine doğru seyahatlerine devam ettiğini ima ediyor. Bununla beraber, Yunan deniz kuvvetlerine karşı ithamlar çoğalıyor. Avusturya İçişleri Bakanı Johanna Mikl-Leitner, Yunan deniz kuvvetlerinin çok kuvvetli olmasına rağmen deniz sınır koruma görevini yerine getirmedikleri iddiasında bulundu. Ancak toplu can kaybına yol açmadan görevlerini nasıl yerine getirebilecekleri konusunda tavsiyede bulunmadı. Durumun ilginç tarafı, şimdiye kadar bazı sivil toplum kuruluşlarının, Yunan deniz kuvvetlerine karşı tam ters iddialarda bulunmasıdır. Onlara göre Yunan sahil güvenliği, batan mülteci ve göçmen taşıyan tekneleri kaderlerine bıraktığını ve bazen manevralarıyla batırılmasına katkıda bulunduğunu iddia ediyordu.

Avrupa Birliği’nin güvenlik kaygıları yerinde ve bunun için Yunan hükümeti sözünü yerine getirmek zorundadır. Fakat aynı zamanda Avrupa Birliği’nin, Ege sularında can kaybını sıfırlamak için, sunulan önerilere acilen bakıp, daha başarılı bir politika uygulamak zorundadır. Sivil toplum kuruluşları tarafından sunulan önerilerin arasında, bu “hot-spot”ların Türkiye içinde kurulup, tespit edilen mültecilerin hava yoluyla Batı ve Orta Avrupa ülkelerine seyahat edebilmeleri bulunmaktadır. Diğer öneriler arasında ise, Türk-Yunan kara hududunda Edirne’ye yakın Yunanistan tarafından yapılan 12,5 kilometrelik tel çitin kaldırılması veya Türk Ege sahili ve Doğu Ege adaları arasında mülteci ve göçmenlere mahsus vapur seferleri kurulmasıdır. Yukarıdaki ve diğer önerilere, bazen Türkiye, bazen Yunanistan karşı çıkıyor olabilir. Ancak bu gelişmelere seyirci kalmak, daha fazla can kaybını kabul etmek anlamına gelmektedir.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
Mülteci Antlaşması Ardından - 1 Nisan 2016 23:27
Avrupa Birliği’nde Faylar - 3 Mart 2016 03:40
Ege’de İnsan Faciası - 2 Şubat 2016 20:55
2016 Kıbrıs Yılı mı Olacak - 20 Ocak 2016 12:13
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ