Türkiye’nin kiliseleri, Yunanistan’ın camileri
Trabzon Maçka’daki Sümela Manastırı müzesinde üçüncü müteakip sene olarak ayin yapıldı. Hava muhalefetine rağmen binlerce Karadeniz Rum kökenli, Yunanistan’dan ve birçok ülkeden Altındere Vadisi’ne akın edip bizzat bu nedenle Karadeniz’e giden Patrik Bartholomeos tarafından yönetilen ayini izlediler.
Benzeri etkinlikler, Türkiye’nin çeşitli şehir ve kasabalarındaki harabe kiliselerde de yapılıyor. Kapadokya’da, Bursa’da, Isparta’da Türkiye’den zorla göç ettirilen Rumların torunları, “memleket” olarak öğrendikleri şehir ve köyleriyle yavaş yavaş tanışıp Türkiye ve Türk halkı için kalıplaşmış görüşleri üzerine yeniden düşünüyor. Böyle ziyaretler, eskiden medya ilgisini hemen çekseler de, artık böyle bir şey yok. Bu olayların “normal” olarak görülmesi, Türkiye’de din hürriyeti ve kültürel miras ile barışma konularında yer alan olumlu gelişmelerin bir göstergesi.
Lozan Antlaşması’ndan beri Türkiye ve Yunanistan, topraklarında bulunan çokkültürlülüğün ve çokdinliliğin izlerini silmeye çalıştılar. Her iki devlet ne kadar “laik” olduğunu iddia ederse etsin, dini ulus-devlet kurma çabalarında araçlaştırdılar. Türk ve Yunan milliyetçilikleri, din simgeleri ve onun teşvik ettiği dayanışma hislerinden faydalandılar. Cami ve kiliseler tahrip edilip harabe duruma düşürüldü ve yıkıldı. Özellikle şehir siluetlerine ağır basan çan kuleleri ve minareler titizlikle yıkıldı. Her iki milliyetçiliğin amacı aynı: “milli geçmişi” ve “peyzajı” şekillendirip toplumsal hafızaya müdahale etmekti. Bu sürece “fetih” ve “kurtuluş” kavramlarının meşrulaştırıcı etkileri vardı. Eğer İzmir’de çan kuleleri ve Selanik’te minareler kalsa, Türk milliyetçi zihniyeti ve Yunan emsali, o zaman neden İzmir ve Selanik “kurtuldu”, diye sorabilirdi. Sonuçta, her iki ülkede yüzlerce tarihî bina kayboldu ve artık fotoğraflarla veya gravürlerle anılacak. Türkiye’de olumlu gelişmelere rağmen, bu zihniyet, son aylarda alevlenen, İznik ve Trabzon’daki Ayasofya müzelerini camiye çevirme kampanyalarla kuvvetini gösterdi.
Ege’nin karşı tarafına bakarsak da, bu konudaki olumlu gelişmeler yer aldığı söylenemez. Atina Müslümanları, bu sene de bayramı yıllarca vaat edilen ama bir türlü yaptırılamayan Atina camiinde değil, stat ve açık alanlarda kutlayacaklar. Zaten Atina camiinin yapıl(a)maması, Yunanistan liberal demokrasinin en utanç verici yılan hikâyesine dönmüştür. Safhalarında aşırı milliyetçi ve dinci unsurlar içeren Yeni Demokrasi Partisi’nin hükümetin ana ortağı olması ve kriz etkisi altında Yunan kamuoyunda zenofobi ve İslam karşıtlığı yükselişinden dolayı, Yunan hükümetinin önümüzdeki dönemde açılımlara izin vereceği ihtimali çok düşük.
Yunanistan’da Osmanlı ve İslami mirası sahiplenme konusunda yakında yeni bir yaklaşım meydana gelirse, bu belediye seviyesinde olabilir. En güçlü aday, Selanik Belediyesi. Yunanistan’ın ikinci büyük şehrinin belediye başkanı Yannis Butaris, Yunan siyasetinin en liberal ve açık görüşlü temsilcileri arasında. Yaklaşık iki sene önce beklemedik bir şekilde muhafazakâr rakibine karşı zafer kazanan Butaris, Selanik’in Müslüman ve Yahudi tarihî geçmişi ve kültürel mirasını korumayı ve aydınlatmayı amaçladığını defalarca vurguladı. Selanik’te Osmanlı eserlerinin tadilatı yeni hız kazandı. Şehrin göbeğinde Egnatia Caddesi’nde harabe durumda duran Hamza Bey Camii artık tamir ediliyor ve yakında müze olarak açılacak. Selanik’te cami açılması konusunda Butaris, şehrin Müslüman cemaatine desteğini tekrarlayıp, Osmanlı döneminden kalma bir caminin ibadete açmasına izin vermeyi düşündüğünü ve böyle bir hareketinin Türkiye’den Selanik’e yönelik turizm akınını kuvvetlendirebileceğini söyledi. Bu tartışmalar, Selanik’teki Yeni Cami üzerine odaklanmış. Yapılışı yirminci yüzyılının başında olan sözkonusu cami, şehrin en yeni camii olmakla beraber, önemi Selanik ve hatta dünyanın “Dönme” cemaatine özgü tek camii olması. Böylece Yeni Cami’nin açılması, Selanik’in çokkültürlü geçmişini kabul etmenin en önemli sembolü olacaktır.
Dr. Ioannis N. Grigoriadis, Taraf Gazetesi
