Batı Trakya’da konferans olayı
Lozan Antlaşması’nın 90. yıldönümü vesilesiyle Türkiye ve Yunanistan’da birçok konferans düzenlendi. Onlardan biri Gümülcine’de yer aldı. Böyle bir konferansın Batı Trakya’da yapılması son derece isabetli bir karar. Çünkü Lozan Antlaşması’nın uygulanması veya uygulanmaması, en derin izlerini iki devletin azınlık bölgelerinde bıraktı.
Senelerdir Batı Trakya’da yürüttükleri kültürlerarası eğitim programı ile saygı kazanan iki kadın akademisyen Talia Drağonas ve Anna Frangudaki Atina merkezli düşünce kuruluşu ELİAMEP ile bu konferansın organizasyonunu üstlendiler. Konferans sunumları, Lozan rejimini çeşitli açılardan inceleyip, mevcut azınlık sorunları ve onun olağanüstü ve hatta çağdışı taraflarına değindi. Mesela, Batı Trakya’da azınlık mensuplarının aile ve vasiyet hukukunda şeriat uygulandığı ve müftülerin hem dinî hem de yargısal görevleri yürüttükleri pek bilinmez. Azınlık sorunlarını tartışıp çözmek amaçlı bütün etkinlikler gibi bu konferans da, Yunan milliyetçi gruplarının dikkatinden kaçmadı. Konferans sırasında neo-nazi ‘Altın Şafak’ mensupları organizatörlere karşı eylem yaptı.
Oysa Batı Trakyalı konuşmacılardan biri olan gazeteci Evren Dede’nin sunumu sırasında konferansı lekeleyen büyük bir kriz yaşandı. Çocukluğunun büyük kısmını Türkiye’de geçiren Dede, kendini daha iyi ifade edebilmek için konferans sunumunu Türkçe yapma isteğini belirtmiş. Zaten organizatörler tarafından Yunanca ve Türkçe eşzamanlı tercüme servisi sağlandığına göre böyle bir hamleye hiçbir pratik engel yoktu. Ancak medya haberlerine göre bu talebe karşı Yunanistan Milli Eğitim Bakanlığı konferans temsilcisi tarafından talimat verilmiş. Anlamadığım veya daha doğrusu anlamak istemediğim bir nedenle, konferans organizatörleri bu yasadışı ve Yunanistan Anayasası’na karşı olan talebe boyun eğdi. Drağonas ise daha sonra sözü alıp bu kararın sorumluluğunu üstlendi. Türkçe konuşmanın engellenmesini protesto eden azınlık milletvekilleri konferans salonunu terk ettiler ve konuşmalarını yapmaktan vazgeçtiler. Bu olay bütün konferansı gölgeledi ve haklı olarak hem Türkiye hem Yunanistan’da olumsuz yorumlara yol açtı. Böylece konferansın ilanından beri aşırı milliyetçiler tarafından hedef gösterilen konferans heyeti azınlık mensuplarının meşru eleştirilerine de maruz kaldı.
Bu olay, Yunanistan’da azınlık haklarındaki yasakçı zihniyetin hâlâ ne kadar güçlü olduğunu herkese hatırlattı. Zaten bunun birçok farklı göstergeleri mevcut. En yüksek kademelerde bile azınlık haklarını kabul etmek konusunda direnç çok büyük. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyulması konusunda bile… Örneğin AİHM, ‘İskeçe Türk Birliği’ derneğinin kapatılmasını onaylayan Yunanistan Yargıtayı’nın (Arios Pağos) kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu ilan etti. Buna rağmen henüz hiçbir rota değişikliği yok: Ne karar düzeltildi ne de yeni bir yasa beklenmekte.
Gümülcine olayı, bir başka nedenle de önemli. Ekonomik kriz sonucu olarak yorumlanan aşırı sağın yükselişi, hükümet ortakları olan Yeni Demokrasi ve PASOK’un azınlık ve insan hakları konusunda taviz vermesine doğru sürüklenebilir. Zaten kemer sıkma politikaları yüzünden ciddi destek kaybeden partiler, kamuoyunun milliyetçi reflekslerine karşı çıkmayıp, belki de onları tatmin etmeye çalışabilirler. Kriz zamanında insan haklarını ikinci sıraya indirmeye çalışan olası böyle bir politikaya karşı Yunanlı aydınların tepkisi kuvvetli olmalıdır.
Dr. Ioannis N. Grigoriadis, Taraf Gazetesi
