‘Altın Şafak’ vakası ve Yunanistan’da şiddet
Belki siz de görmüştünüz, perşembe günü dünya turu yapan Yunan klipini. Yunanistan’da sabah talk show’una katılan bir genç, iki kadınla küfürlü atışıp canlı yayında birine bir bardak su fırlattı, ötekini ise dövdü. O genç, Yunan neo-Nazi “Altın Şafak” partisinin erken kapatılan parlamentoya yeni seçilen milletvekili İlias Kasidiaris; iki kadın ise radikal sol SYRİZA partisinin milletvekili Rena Duru ve Yunan Komünist Partisi’nin milletvekili Liana Kaneli. Bu utanç olayını, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, siyasi partiler sert dille kınadı. Fakat, bu vaka, iki çok endişe verici sürecinin belirtisi.
Birincisi, şiddetin Yunan kamu alanında yayılıp giderek meşruiyet kazandığını gösteriyor. Yunan ekonomik krizi patlamadan önce bile, Yunanistan’da anomi ve şiddet kültürü hâkim durumuna gelmişti. Öğrenci grupları, üniversiteleri hatta liseleri basıp işgal ediyordu. Çiftçiler, traktörleriyle otobanları kapatıyorlardı. Bir avuç protestocu, Atina’nın ana cadde ve meydanlarını kapatıyorlardı. Atina belediye sendikaları, maaş zammı istedikleri zaman, Atina’nın çöplerini toplamayıp haftalarca şehri çöplüğe dönüştürüyorlardı. Kısacası, her sosyal grup, kendi çıkarlarını koruma amacıyla diğer sosyal gruplara veya tüm topluma karşı olabildiğince şiddet uyguluyordu.
Bu eğilim, Yunan ekonomik krizi patladığından beri, çok daha aşırı sonuçlara yol açmaya başladı. Şiddet ve nefret söylemleri, daha yaygın hâle geldi. Reform paketine destek veren siyasetçi ve gazetecilere yönelen “hain”, “Almanya uşağı veya işbirlikçisi” gibi terimler gündelik söyleme dâhil oldu. Geçen yaz Yunan Meclisi önünde yapılan protestolarda, “Meclis yakılsın” sloganları en popülerler arasındaydı. Sonunda şiddet söylemden somut hale geldi. Siyasetçi, sanatçı veya gazeteci fiziksel şiddete maruz kaldı.
Son ayların bazı olaylarını örnek olarak özetlersem: Yeni Demokrasi’nin reformcu sayılan milletvekili Kostis Hacidakis Atina’nın en merkezî caddesinde feci şekilde dövüldü. Türkiye’de de meşhur olan şarkıcı Yorgo Dalaras, Atina’nın fakir semtlerinde halka destek olmak üzere ücretsiz konser vermeye karar verirken, radikal sol gruplar konser yerini işgal edip, ona küfür, narenciye ve sandalye bile atmaya başladılar. Birçok liberal veya merkez sol yazar ve gazetecilere reform sürecine destek verdikleri veya radikal sol partilere karşı eleştirel yazı yazdıkları için saldırıya uğradı, kendilerine yumurta veya yoğurt fırlatıldı. Bu olaylara karşı sol ve özellikle SYRİZA partilerin tutumu şüpheli. Yukarıdaki gibi eylemleri kınamayıp, şiddetin meşru nedenleri olduğunu her zaman dile getiriyorlardı. Sanki “iyi” ve “ilerici” sol şiddeti ve “kötü” ve “gerici” sağ şiddet varmış. Öylece Yunan kamuoyunun önemli bir kısmı, şiddeti normal bir olay veya hak olarak algılamaya başladı. Bu yolun sonunda tabii sadece sol şiddet yok, sağ şiddet de var. “Altın Şafak” aylardır Atina’ya sızan göçmenlere karşı şiddet uyguluyordu, ve şiddete alışan halk, bunu ciddi bir sorun olarak görmüyordu. Artık bu şiddet, canlı yayında ekranlara yayıldı.
İkinci endişe verici süreç ise, krizin Yunan toplumunda ciddi bir kutuplaşmaya neden olmasıdır. “Altın Şafak” partisinin geçici, “bir seçimlik” bir olay olacağına artık pek inanılmıyor. “Altın Şafak”ın çelişkili durumları gözardı ediliyor. Bir neo-Nazi partinin nasıl Almanya karşıtı olabileceği biraz tuhaf gerçekten.
Dr. Ioannis N. Grigoriadis, Taraf Gazetesi
