Türkiye ve Yunanistan Ekonomilerinin Mukayesesi

Ahmet Serdar

Maastricht Kriterleri Açısından Türkiye ve Yunanistan Ekonomilerinin Mukayesesi & Türkiye’nin AB Üyeliği

Lord Cockfield tarafından önerilen White Paper (beyaz kitap) Adaptasyonu AB ülkeleri arasında iç pazarın gelişmesine engel olan fiziksel, finansal ve teknik engellerin elimine edilmesini öngörmektedir. Pazarın gelişmesi ve genişlemesine engel olan unsurlar saptandıktan sonra alınması gereken önlemler Beyaz Kitap’ta ayrı ayrı belirtilmiştir. Bu oluşum Tek Avrupa Senediyle birlikte Aralık 1991’de Maastricht Anlaşmasının neticelenmesine katkı sağlamıştır. 7 şubat 1992’de imzalanan resmi adı “Avrupa Birliği Anlaşması” olan Maastricht Anlaşmasına göre AT adı AB olarak değiştirilmiş ve topluluk ülkeleri için Parasal Birlik üyeliğine geçebilme koşullarını içeren ekonomik ölçütlere de yer verilmiştir. Maastricht Kriterleri olarak bilinen bu ölçütler şu şekilde sıralanabilir:

• Birliğe üye ülkelerin 12 aylık enflasyon ortalaması, toplulukta en düşük enflasyon ortalamasına sahip üç ülkenin enflasyon ortalamasından en çok 1,5 puan fazla olabilecektir.
• Üye ülkede kamu borçları GSYİH’nın %60’ını geçemeyecektir.
• Ülkelerin bütçe açığı GSYİH’nın %3’ünden fazla olamayacaktır.
• Birliğe üye ülkede uzun vadeli faiz oranları yıllık en iyi performans gösteren 3 üye ülkenin faiz oranından en çok 2 puan daha yüksek olabilecektir.

Enflasyon Kriteri Açısından Türkiye ve Yunanistan

Bu kriter açısından Türkiye ve Yunanistan karşılaştırıldığında şu sonuçlara ulaşılmıştır. İlk olarak enflasyon oranının yıllara göre dağılımının Maastrich Anlaşmasından sonra Türkiye ve Yunanistan’da ne durumda olduğuna bakabiliriz.

1999 yılı haricinde Yunanistan’ın bu kriteri yakalamakta zorlandığı görülmektedir. Türkiye ise uzun yıllar bu kriteri yakalamaktan oldukça uzakta kalmıştır. 2001 yılından itibaren fiyat istikrarına odaklanan merkez bankası politikalarının etkisiyle düşüş eğilimine girmiş 2005 yılında hedefe yaklaşmış olmasına rağmen petrol fiyatları başta olmak üzere dünya piyasalarında yaşanan dalgalanmaların etkisiyle yeniden bir artış süreci başlamıştır. Ancak merkez bankası fiyat istikrarı hedefine ulaşmak için kararlılıkla politikalarını uygulamaya devam etmektedir. 2009 sonunda Yunanistan’da enflasyon oranı Türkiye’ye göre düşük seyretmekle birlikte euro bölgesinin en yüksek enflasyon oranına sahip ülkesi Yunanistan olmuştur.

Kamu Borç Stoklarının GSMH’ya Oranı

Maastricht Anlaşması yürürlüğe girdikten beş sene sonra 1997 yılında AB ülkeleri içersinde kamu borçlarının GSMH oranının %60’ı geçmemesi gerektiği koşulunu sadece İngiltere, Fransa ve Lüksemburg sağlayabilmiştir. Türkiye ise aşağıdaki tablodan da izlenebileceği gibi 90’lı yıllar boyunca bu kriteri fazlasıyla tutturabilmiş olmasına rağmen 2001 kriziyle hedeften oldukça uzaklaşmıştır. Buna rağmen kamu borç stokunun milli gelire oranı açısından Yunanistan’dan çok daha iyi bir performans gösterdiği açıktır.

Bu kriter açısından değerlendirildiğinde Türkiye Ekonomisi uzun yıllar AB 15 ortalamasından bile daha iyi bir performans göstermiştir. Yunanistan ise 90’lı yıllar boyunca yaklaşık olarak kriteri ikiye katlamıştır.

2001 krizinden sonra bu oran Türkiye’de tekrar düşmeye başlamıştır. 2004 yılı sonunda %70 civarında gerçekleşmiştir. 2006 yılında ise %44,9 ile bu hedefe tekrar ulaşıldığı görülmektedir. 2009 yılı itibariyle daralan milli gelire rağmen Türkiye kriter dışına çıkmazken, toplam borç stokunun Yunanistan’ı iflasın eşiğine getirdiği çok açıktır. Ancak bu durumun bir sürpriz olmadığı yukarıdaki tablo incelendiğinde rahatlıkla görülebilir.

Bütçe Açıklarının GSMH’ya Oranı

Bu kritere göre, bütçe açığı GSMH’nın %3’den fazla olmamalıdır. Bunun diğer bir anlamı kamu kesimi borçlanma gereğinin milli gelire oranıdır. Bütçe disiplinine dolaysıyla da maliye politikasına vurgu yapan bir kriterdir. Ancak Yunanistan ile birlikte AB’nin diğer gelişmekte olan ülkeleri diyebileceğimiz İspanya ve Portekiz de 1997 öncesi bu kriteri yakalamaktan uzak kalmışlardır. Bu durum AB’nin parasal birlik hedefinin işlerliğini sıkıntıya sokmaktadır. Bu hususa 1993 yılı için hazırlanan Broad Economic Policy Guideliness’ta değinilmiş ve hükümetlerin konun hassasiyetini anlayarak hedefe ulaşmaları konusunda daha çok çaba sarf etmeleri gereğine işaret edilmiştir.

Bu sorun Türkiye Ekonomisi açısından da büyük önem taşımaktadır. 1997’den sonra Yunanistan bu sorunun düzeltmeyi başarırken Türkiye’de oran gittikçe artmaya başlamıştır. Bütçe açığının GSMH’ya oranı Yunanistan da 1999 ve 2001 yıllarında sırasıyla 1.9 ve 0.1 seviyesindeyken bu oran aynı yıllarda Türkiye’de 11.9 ve 15.6 olmuştur. Ancak 2001 yılından sonra uygulanan istikrar programı sayesinde 2005 yılında %3’le Türkiye bu kriteri de yakalamayı başarmıştır. Yunanistan ise tam tersine Karamanlis İktidarı döneminde bütçe disiplininden uzaklaşmış ve 2009 yılı sonunda AB kriteri üç katından fazlaya katlayabilmiştir.

Uzun Dönem Faiz Oranları

Yüksek faiz oranı uzun yılardan beri Türkiye Ekonomisinin en önemli sorunlarından biri iken Yunanistan büyük ölçüde bu problemi aşmış gözükmektedir.

Yukarıdaki tablodan 1995 yılından itibaren Yunanistan’ın bu kriteri yerine getirdiği görülmektedir. 1995 yılından itibaren Yunanistan’da enflasyonun kontrol altına alınmasıyla faiz oranları da düşmeye başlamıştır. Böylelikle kriter yerine getirilmektedir. Türkiye ekonomisi açısından ise yüksek faiz yıllardır çok önemli bir sorun oluşturmaktadır. 2001 krizi sonrası düşme trendine girmiş olsa da Türkiye’de faiz oranları halen çok yüksektir. Türkiye dünyanın en yüksek reel faizini ödemektedir. Bu kriter AB üyeliğinden ziyade Türkiye Ekonomisi açısından cari açıkla birlikte son derece önemli bir husustur. Düşük kur yüksek faiz politikasıyla ithalata dayalı bir büyüme stratejisi ekonomide kırılmalara karşı hassasiyet oluşturmaktadır.

1991 yılı Yunanistan’ın üyeliğinin 10. yılıdır. 10 yıllık AB üyesi Yunanistan her ne kadar bir yıl sonra yürürlüğe girmiş olsa da 1991 yılında Mastricht kriterlerinden hiç birini tutturamadığı yukarıdaki tablolardan görülmektedir. Aynı yıl AB üyesi olmayan Türkiye ise enflasyon ve faiz kriteri dışında Yunanistan’dan daha kötü bir performans göstermemiş hatta kamu borç stokunun GSMH’ya oranı olan 2. kriteri AB(15) ortalamasından daha iyi bir değerle yerine getirmiştir.

2001 yılında ise 20 yıllık AB üyesi Yunanistan 2. kriteri tutturamazken 1. kriter olan enflasyon kriterini 0,4 puanla aşmış gözükmektedir. Diğer iki kriter ise istenilen düzeydedir. Türkiy’nin ise kriz yılı olan 2001 yılında Mastricht Kriterlerinden oldukça uzaklaştığı görülmektedir. Ancak kriz sonrası uygulanan istikrar programı sayesinde Türkiye Ekonomisi için Maastricht Kriterlerini yakalamanın imkânsız bir hedef olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Yapılan analizler göstermektedir ki Türkiye’nin AB üyeliği önündeki can alıcı engeller ekonomik engeller değildir. Bunlar daha siyasi, kültürel, dinsel ve etnik faktörlerdir. Ancak unutmamak gerekir ki AB artık ekonomik bir birliğin çok ötesinde bir oluşumdur. Adaylarda siyasi ve ekonomik kriterlerin yerine getirilmesiyle birlikte üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyeti de aranmaktadır. Aday ülkelerin tam üyeliğe kabulü ve müzakereler bu temel koşullara uygunluk ölçüsünde gerçekleştirilecektir. Her ne kadar birçok konuda diğer adaylara sağlanan kolaylıklar Türkiye’ye sağlanmamış olması Türkiye açısından haksız bir durum gibi gözükse de Türkiye’nin diğer aday ve üye ülkelerle benzerliklerinden çok farklıkları ön plana çıkmaktadır. Üstelik tam üyelik sürecinde ekonomik kriterlerden çok siyasi kriterlerin önemsendiğini AB’nin son genişlemesinde gün yüzüne çıkmıştır. “Avrupa Birliği kendi çıkarları açısından Türkiye’yi her zaman önemsemek zorundadır, ona büyük gereksinim duymaktadır” öngörüsünden hareketle AB ile bütünleşmek için gerekli reformlar ağır işlediği müddetçe Türkiye AB kapısında beklemeye mahkûmdur.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ