Mülteci dramı ve Batı Trakya Türkleri

Ozan Ahmetoğlu

Son haftalarda bir drama şahit oluyoruz; mülteci dramı.

Yaşadığımız bölgeden binlerce uzakta yaşanan iç savaşların neden olduğu ölümlere, gözyaşına, acılara ve kıyıma dayanamayıp doğup büyüdüğü, “vatan” bildikleri toprakları terk edip daha iyi bir gelecek arayan insanlar gelip kapımıza dayandı. Daha doğrusu oldukça uzun bir süredir yanıbaşımızdan geçip, sessiz sedasız kuzeye, yani batı Avrupa ülkelerine giden göçmen ve mülteciler, doğu Avrupa ülkeleri sınırları kapatınca biz de mültecilerin dramına daha yakından şahit olmaya başladık.

Binlerce insanın, engel tanımadan, adeta kurulmuş bir makina gibi daha iyi bir yaşam hedefine doğru yürüdükleri yolda yaşamak zorunda kaldıklarına, maruz kaldıklarına ne denir bilemiyorum. Biz bunu “sefalet” kelimesiyle özetleyebiliyoruz ancak. Bu “yol”da yitip giden nice hayatlar, umutlar, güzellikler, hayaller var. Nice “son”lar ve nice “başlangıç”lar yaşanıyor. Herşey bir yana bu sefalete bu drama katlanmak zorunda olan çocukların bakışları, onları maruz kaldıkları “yaralıyor” en çok insanı.

Bizim, yani Yunanistan’da yaşayanların sözlüğüne “sefalet” ve “mülteci” kelimeleriyle eş anlamlı bir sözcük eklendi: İDOMENİ…

Kılkış’a bağlı bir köy ve sınır kapısı olan İdomeni’de yaşananlar insanı isyan ettiriyor. Binlerce göçmen ve mülteci araziye kurulmuş küçüçük çadırlarda tam anlamıyla “sefaleti” yaşıyor. Bir gün Yunanistan’ın kuzeyindeki çoğu eski doğu bloku ülkeleri sınırları kapatma kararı alıyor ve “sefalet” bir “dram” halini alıyor. yunanistan devletinin sorunla baş etmekteki yetersizliği mi, sınırları kapatarak “benden ırak olsun da ne olursa olsun” anlayışını benimseyen ülkeler mi, yoksa ciddi bir sorun karşısında adeta cüceleşen, “dev görünümlü” Avrupa Birliği’nin yetersizliği mi eleştirilmeli? Yoksa hepsi mi?

Avrupa Birliği, mülteci sorununa çare bulabilmek için bir ay içinde üçüncü kez toplanıyor. Bu konuyla mücadele edebilmenin tek yolu olarak Türkiye’nin mültecileri kendi sınırları içinde tutması ve bu insanları Avrupa’ya gitmelerine müsaade etmemeleri olarak görüyor Avrupa Birliği. Mülteci sorunuyla ilgili olarak Türkiye’yle masaya oturan AB, anlaşmanın şartlarını bile yerine getirme konusunda isteksiz.

“Türkiye’nin talepleri, beklentileri ve şartları yerine getirilemez” tezini ortaya koyan bir takım AB ülke ve liderleri, Avrupa’yı bir “değerler bütünü” yapmaktan çok “fobilerle kendini dünyaya kapatan ülkeler birliği”ne dönüştürüyor. Sınırlarını dışarıya kapatmak için harcanan enerjinin bir kısmı Suriye’deki iç savaşın sona ermesi için harcansaydı belki çok daha hayırlı olurdu.

Savaşlardan kaçan insanlara kapılarını kapatan bir Avrupa ile karşı karşıyayız ne yazık ki. insanın yüreğine su serpen tek olay, Batı Trakya Türklerinin sefaletin en büyüğünü yaşayan bu insanlara yardım elini uzatabilmek için ortaya koyduğu gayrettir. Son haftalarda Batı Trakya Türk azınlığı neredeyse tüm kuruluşlarıyla göçmen ve mültecilerin yarasına bir nebze olsun merhem olmak umuduyla yardım kampanyaları düzenliyor.

Azınlığımızın mülteci kardeşlerine yardım edebilmek için adeta çırpınışları karşısında duygulanmamak elde değil. Tüm azınlık bir olmuş koca bir yardım konvoyu haline gelmiş sanki. Bu uğurda emek sarfeden herkesi, çuvalları kamyonlara yükleyenden, bir çift çorapla yardım etmek isteyen vatandaşa kadar herkese kocaman tebrikler!

Sınırlar kapanınca ülkede mahsur kalan göçmen ve mülteciler için tüm Yunanistan’da göçmen ve mülteci merkezleri yapılıyor. Neredeyse her ilde birer ikişer merkez olacak. Ancak Batı Trakya bölgesi bundan hariç tutuluyor. Sebep; Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı. Ola ki Müslüman olan göçmen ve mülteciler Batı Trakya Türkleri’nin arasına sızarsa, girerse, onlarla bir olursa. Yani “korkular” , “fobiler” , Batı Trakya’ya ve burada yaşayan azınlığa “milli tehlike” penceresinden bakmaya devam! Neredeyse her hafta bir hükümet ve devlet yetkilisi çıkıp “Endişeye mahal yok milli nedenlerden ötürü Trakya’ya göçmen merkezi yapılmayacak, mülteciler buraya getirilmeyecek” türünden açıklama yapıyor.

Tüm Yunanistan’a “Bu Trakya’da Müslümanlar var, Türkler var. Bu yüzden milli açıdan tehlike arzetmesin diye buraya göçmen getirmiyoruz” mesajı veriliyor. İsteyerek veya istemeyerek. Yani burada yaşayan azınlığın aslında “tehlikeli” olduğu ve her an milli açıdan “tehlikeli” bir şeyler yapabileceği mesajı veriliyor ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan vatandaşlara. İsteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilmeyerek.

Rodop milletvekili İlhan Ahmet, Paratiritis gazetesine verdiği demeçte konuya değinmiş ve bunun yanlış bir karar olduğunu ifade etmiş. Azınlık temsilcilerinin, azınlığı potansiyel tehlike olarak gösteren bu karara tepki göstermesi gerekmez mi? Bölgeye mülteci merkezi yapılıp yapılmayacağına elbette ki biz değil, hükümet karar verir. Ancak bizi tehlike olarak göstererek böyle bir karar alınması, bu azınlık insanını diğer vatandaşlar nezdinde töhmet altında bırakmaktır. Devletine en ufak bir yanlışı olmayan Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, bir kez daha birilerinin “korkularına” , “fobilerine” yersiz “endişelerine” kurban edilmiştir. İnşallah son olur…

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ