Bir etkinlik, bir baskın, azınlıklar ve devlet politikası

Ozan Ahmetoğlu

Batı Trakya Türk Azınlığı ve bu azınlığın sorunları bu ülkede sevilmeyen konulardan biri olmaya devam ediyor. Malum. Atina’da bir etkinlik düzenlendi. DEB Partisi ile Helsinki İnsan Hakları İzleme Komitesi Yunanistan Gözlemciliği tarafından düzenlenen panelin konusu; “Yunanistan’daki milli azınlıklar ve uluslararası kuruluşların önerileri”ydi. Son yıllarda üst üste bazı önemli adımlar atan DEB Partisi ilk kez başkent Atina’da bir insan hakları örgütüyle birlikte bir etkinliğe imza attı. Panel, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yapıldı.

Başkent Atina’da yapılan etkinlik, ırkçı Altın Şafak Partisi’nin baskınına uğradı. Altın Şafakçıların gerekçesi ise belliydi; “Yunanistan’da Türk yoktur.” Kendilerini “vatanın bekçileri” olarak gören çevreler, Batı Trakya Türklerine ve dolayısyla DEB Partisi’ne gözdağı vermek için koskoca bir plan kurmuş. Atina Gazeteciler Birliği’ndeki etkinlik, “Burada Türk yoktur” , “Türkler Yunanistan’dan çıksın” nidalarıyla etkinliğin yapıldığı salona ellerini kollarını sallaya sallaya girenlerin gösterisine sahne oldu.

Bu etkinliğin başından beri organizasyonunda yer alan biri olarak böyle bir olayın gerçekleşme ihtimalinin çok düşük olduğuna inanıyordum. “Artık böyle bir şey olmaz” diye düşünüyordum. “Olsa bile engellenir” diye düşünüyordum. Ama oldu. “Yunanistan’da Türk olmadığına” inanan, bu politikanın değişmez bir devlet kuralı olduğunu belleyen ve kendilerini bu politikanın “bekçileri” olarak gören çevreler kendilerine göre “vatani görevlerini” ifa ettiler.

Atina’da gerçekleştirilen bu etkinlik bize bir çok şeyi hatırlattı ve birçok şeyi de göstermiş oldu. Devletin yıllardır uyguladığı “antidemokratik” , “çağdışı” ve “inkarcı” azınlık politikasının bir sonucu olarak Batı Trakya Türkleri en basit bir tartışma ortamında bile rahatlıkla görüş belirtemiyor. Görüş belirtmesi engelleniyor. Gözdağı veriliyor, tehditlerle, hakaretlerle karşı karşıya kalıyor. Çünkü yıllardır uygulanan devlet politikasına göre; Yunanistan’da “Türk azınlık” demek “milli tehlike” olarak yansıtılıyor. Yıllarca güdülen bu politikanın gereği olarak da birileri “sanal tehkilere” karşı “mücadeleye” girişiyor. Tabii bu girişilen “mücadele” Türk azınlığın hakkını hukukunu sınırlamak anlamına geliyor.

Ortanizatörlerin emniyetten güvenlik önlemi alınmasını istemelerine rağmen, etkinliğin yapıldığı binada ve salonda hiçbir polisin olmaması ise çok ama çok ilginç bir olay. Üstelik de emniyetten “güvenlik önlemi alınacak” yazısı olmasına rağmen. Acaba etkinliğin yapılacağı sırada böyle bir “gösteri” veya “baskının” yapılacağı biliniyordu da bunun engellenmemesi için mi güvenlik önlemi alınmadı. Zira, güvenlik önlemi alınsaydı, yani binada polis olsaydı bu baskın olamayacaktı.

Atina’da düzenlenen etkinliğe mecliste temsil edilen siyasi parti temsilcileri de davet edildi. Ancak hiç kimse ülkenin bir gerçeği olan “etnik azınlıklar” konusunun ele alınacağı bu toplantıya katılmadı, daha doğrusu katılamadı. Yunanistan’da “azınlıklar” meselesinin hala çok büyük bir tabu olduğunu, uygulamalı bir şekilde anlamış olduk. Ülkemizin siyasi sistemi, sadece Türk azınlık değil, ülkede hiç bir azınlığı kabul etmiyor. Türk azınlık veya Makedon azınlık falan “yok” sayılıyor. Dolayısıyla bu azınlıkların, yaşadığı sorunlar da “yok” sayılıyor. Bu nedenle de “eften” ve “püften” bahaneler uydurularak böyle bir etkinliğe katılmamaya özen gösteriliyor. Bu durum hiç şüphesiz Yunanistan’daki demokratik tartışma ortamı açısından büyük bir şanssızlık. Anlaşılıyor ki; ülkede demokratik ve özgür tartışma ortamı, ifade özgürlüğü belli bir noktaya kadar gelebiliyor. “Azınlıklar” ve “azınlık hakları” o noktadan çok uzakta!

Sırf Atina’da yaşanan bu olay bile, devletin azınlık politikasının yanlışlığını ortaya koymaktadır. Bu ülkenin yöneticileri, ülkenin daha demokratik ve çağdaş bir azınlıklar politikasına kavuşmasını ve bir an önce kavuşmasını bir “memleket meselesi” olarak görmelidir. 12 Aralık Pazartesi günü başkent Atina’da yapılan etkinlikte yaşanan olay, çok daha vahim bir şekilde sonuçlanabilirdi. Bu şekilde sonuçlanmamasında azınlık insanının rolünü de yadsımamak gerekir.

Yunanistan’daki azınlıkların durumunun ele alındığı etkinliğin Altın Şafak Partisi’nin baskınına uğraması bu etkinliğin yaratacağı etkiyi arttırdığı gibi, yanlış ve inkarcı “azınlıklar politikası”nın doğurduğu sonuçların vehametini de anlamamıza yardımcı oldu.

Aynı zamanda ülkemizde sayıları az da olsa, sesleri çok sık duyulmasa da demokrasiye, insan ve azınlık haklarına inanan, Batı Trakya Türklerini veya Makedonları “tehlike” ve “tehdit” olarak görmeyen insanların olduğunu da bize bir kez daha hatırlattı.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ