Lozan Barış Antlaşması ve Dr. Sadık Ahmet
24 Temmuz hiç kuşkusuz Batı Trakya Türkleri için bir milat. Aslında bu tarih Batı Trakya Türklerinin bir nevi “doğum belgesi”. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması sadece “Şark Meselesi”ni halletmenin ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletleri arasındaki yerini aldığı tarih olmanın haricinde, devletlerin anlaşması sonucunda Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde bir toplumun da “doğum belgesi”ne imza atılmasının tarihidir.
Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesi anlaşmasının dışında bırakılan Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun kendi kimliğine ve kültürüne sahip olarak varlığını sürdürecek hakların çerçevesi bu anlaşmayla belirlenmiştir. Daha sonra Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan anlaşma ve sözleşmeler ile diğer uluslararası metinler, Batı Trakya Türklerinin sahip olması gereken “hakların” bütününü oluşturmuştur. Kısaca Lozan antlaşması azınlığı bir anlamda “anayasası”dır, “temel haklar metni”dir.
Batı Trakya Türk Toplumu’nun bugüne kadar gerek halkının gönlünde, gerekse uluslararası arenada en çok yer tutmuş lideri Dr. Sadık Ahmet’tir. Tarihin cilvesi mi, tesadüfü müdür bilinmez ama bu mücadele adamının uğruna mücadele ettiği toplumunun “doğum günü”nde, halkın aklında şüpheler yaratan bir trafik kazası sonucu Hak’kın rahmetine kavuşması manidardır. Batı Trakya Türkleri için 24 Temmuz’un anlamı 17 yıldan bu yana daha bir ağırlık kazandı.
Lozan’da tanınan haklar, dini alanda ve eğitim alanındaki ayrıcalıklar 1967 yılındaki Cunta idaresinden bu yana sürekli bir saldırı altındadır. “Azınlık hakları” olarak özetlediğimiz uluslararası ve ikili anlaşmaların öngördüğü haklar alanında süregelen bir baskı sözkonusu. Antidemokratik ve baskıcı Cunta yönetiminin “işbaşı” yapmasıyla azınlığın vakıfları elinden alınmış ve azınlık eğitiminin köküne kibrit suyunun dökülmek amacıyla SÖPA faaliyete geçirilmiş. Azınlık okullarından “Türk okulu” ibaresini taşıyan tabelalar söküldü. Daha sonraki yıllarda azınlığın en eski kurumları olan ve aynı zamanda azınlığın bir noktada “mührü” olan derneklerimizin resmiyeti elinden alınmıştır. Onu takip eden yıllarda ilk önce Gümülcine müftülüğü, daha sonra da İskeçe müftülüğü Türk toplumunun elinden alınmıştır. 2000’li yıllarda ise azınlık okullarında azınlığın söz sahibi olması tamamen engellenmiştir. Azınlıkı okulunun yöneticisi olan encümen heyetleri de yapılan yasa değişikliğiyle okulun “yöneticisi” olmaktan çıkartılmış ve okulun “mühasebecisi” konumuna getirilmiştir.
Türkiye ile imzaladığı Lozan Barış Antlaşması’nın Batı Trakya Türkeriyle ilgili hükümlerini pek hatırlamak istemeyen Yunanistan, Lozan Antlaşmasıyla topraklarında kalan Batı Trakya Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nı ilgilendiren konuları “Türkiye ile konuşmam” demeye başladı. Batı Trakya’da konuyu “bir iç mesele haline getirme” politikası güden ülkemiz Yunanistan, Lozan Antlaşmasıyla “doğan” diğer azınlık olan İstanbul Rum Azınlığı’nı ilgilendiren meseleleri ise Türkiye ile dış dünya arasına sokmaya çalışıyor. Tam anlamıyla “Bu ne perhis bu ne lahana turşusu” dedirtecek türden bir politika. Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos’un geçen hafta yaptığı “Patrikhane ile Batı Trakya azınlığı karşılaştırılamaz” açıklaması bunu tam da anlatan bir örnek.
Azınlık haklarına ve azınlığın sahip olması gereken ayrıcalıklara yapılan saldırı maalesef bugüne bugün devam ediyor. Yunanistan’ın buna alanda azınlığın taleplerini bir nebze olsun tatmin edecek adımları atmaması bunu açıkça gösteriyor.
Lozan antlaşması Batı Trakya Türkleri açısından bir başka boyutuyla da çok önemli. Kültürel ve tarihsel anlamda Türkiye ile bağlara sahip olan Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun bu özelliği, Lozan antlaşmasıyla uluslararası geçerlilik bakımından ve hukuki bakımdan da tescil edilmiş oldu. Bu ilişkilerin veya bağların ispata ihtiyacı yok belki ama bu konuda Batı Trakya Türklerini diğer azınlıklardan ayıran önemli bir noktadır Lozan Antlaşması. “Lozan’a gerek kalmadı, artık AB normları var, başka uluslararası metinler var” tezlerine bu açıdan bakmak da sanıyorum ki bazı ipuçları veriyor.
Batı Trakya Türk Azınlığı’nın insanca bir yaşama kavuşabilmesi için mücadele eden başta Dr. Sadık Ahmet olmak üzere bu dünyadan göçmüş olan tüm azınlık mensuplarına Allah’tan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde hürmetle eğiliyor, hayatta olanlara da saygılarımı sunuyorum.
