DEB, azınlık haklarını savunmada yalnız mı kaldı?

Ozan Ahmetoğlu

Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı çok uzun yıllardan bu yana bir mücadele veriyor. Bir varlık mücadelesi, hak mücadelesi. Bu topraklarda “azınlık” statüsüyle kaldığımız günden beri farklılığımızı, kültürümüzü, kimliğimizi, kültürel değerlerimizi muhafaza edip, mümkünse bunları geliştirmemize imkan veren haklar bize tanınan “azınlık hakları”dır. Bizi “azınlık” toplumu olarak bırakan başta Lozan Barış Antlaşması, diğer uluslararası anlaşma ve metinler ile vatanımız Yunanistan ile anavatanımız Türkiye arasında imzalanan anlaşma ve sözleşmeler tarafından tanınan haklara “azınlık hakları” diyoruz. Buna “kolektif haklar” da demek mümkün. Milli kimlik, azınlık eğitimi, vakıflar, müftülük, siyasi temsil hakkı, örgütlenme özgürlüğü gibi hakları “azınlık hakları” adı altında topluyoruz.

İşte bu azınlık hakları vatandaşı olduğumuz Yunanistan devleti için adeta “korkulu rüya.” Cunta yönetiminden bu yana “azınlık hakları” alanında azınlığımıza karşı son derece katı bir devlet politikasıyla karşı karşıyayız. Bunun en bariz ve belki de en sert örneği Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın “milli kimliğinin inkarı”yla ilgili. Yani Türk kimliğinin inkarı. Yunanistan, uzun yıllardan bu yana azınlığın milli kimliğini reddediyor. Bu politikanın gereği olarak da isminde “Türk” kelimesi olan tarihi azınlık derneklerinin resmiyetini iptal etti. Bununla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını da uygulamayı (resmen söylemese de) reddediyor. Farklı partiler iktidara gelse de azınlığa karşı ve özellikle de “azınlık hakları”na karşı politikada pek bir değişiklik olmuyor.

Batı Trakya Türk Azınlığı, yaşadığı sorunları ve maruz kaldığı haksızlıkları ülkenin meclisinde, başkentinde dile getirmeyi, sesini duyurmayı her zaman sürdürdüğü demokrasi mücadelesinin en önemli aracı olarak görmüştür. Son 25 yıldır yapılan seçimlere bakacak olursanız azınlık her zaman farklı partilerden de olsa mutlaka milletvekili seçmek için uğraşır. Bunu da (istisnalar dışında) başarmıştır.

Ancak son 25 yıldır iktidarda olan hükümetler ve hükümete talip olan siyasi partiler Batı Trakya Türkünün sorunları çözmek, haksızlıkları ve ayrımcılıkları gidermek şöyle dursun, azınlığın sesini çıkarmasına dahi tahammül etmemiştir. Bu durum bazı partilerde daha vahim, bazılarında ise daha az vahimdir.

Batı Trakya Türklerinin sesini duyurmayı ve siyasi alanda hak arama mücadelesi verme amacını güden Dostluk Eşitlik Barış (DEB) Partisi, Helsinki İnsan Hakları Komitesi Yunanistan Gözlemciliği ile birlikte Atina’da bir etkinlik düzenliyor. Yani ilk kez bir azınlık kuruluşu Yunanistan’ın bir insan hakları örgütüyle birlikte başkent Atina’da bir faaliyet gerçekleştirecek. Etkinliğin konusu uluslararası kuruluşların Yunanistan’daki azınlık haklarıyla ilgili tavsiyeleri ve bu alanda yaşanan sorunlar. Bu etkinliğe bazı hükümet kurumlarından temsilciler ile siyasi partilerden milletvekilleri davet edildi. Azınlığımızın dört milletvekili de davet edilenler arasında yer alıyor. Ancak ne gariptir ki, konuşma yapmak üzere davet edilen hiç kimse bu etkinliğe gelmiyor. Bazıları, yazılı davete yazılı cevap vererek ve çeşitli gerekçeler öne sürerek gelmeyeceğini bildirdi, bazılar ise cevap dahi vermedi. Benzer bir etkinlik, yine Yunanistan’daki etnik azınlıklarla ilgili olarak geçen yıl da yapılmak istendi. Ona da kimse katılmamıştı.

Çeyrek asırdır Avrupa Birliği’nin üyesi olan, demokrasisiyle övünen, bu konuda Balkan ülkelerine de “yol gösterici” olmak isteyen Yunanistan’da azınlıklarla ve azınlık haklarıyla ilgili bir etkinliğin yapılması bile hala bir tabu! Bu noktada şunu da vurgulamak isterim. 12 Aralık’ta Atina’da yapılacak organizasyonda DEB Partisi de var. Ülkemizin başkentinde ilk kez yapılacak böyle bir etkinliğe davet edilen azınlık milletvekillerimizin buna katılmayacakları veya katılamayacakları gerçekten hiç aklıma gelmemişti. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Batı Trakya’daki azınlık oylarının en azından yüzde 80’ini alan DEB Partisi, bu büyük destekle birlikte azınlığın sesini, sorunlarını, taleplerini, beklentilerini dile getirme yetkisini ve sorumluluğunu da üstlenmiştir. Bu konuda ve bu mücadelede de, gerek azınlık milletvekilleri gerekse tüm diğer azınlık kuruluşlarıyla her an işbirliğine hazır olduğunu iyi niyetle göstermiştir.

Azınlık milletvekillerinin Atina’da düzenlenecek toplantıya katılmayacak olmalarını hem yadırgadım, hem üzüldüm. Eğer azınlığımızın sorunlarının tartışılacağı bu toplantıda azınlık milletvekilleri olmaz ise “çok yazık” olur. Mecliste temsil edilen ve ülkenin yönetimine talip olan ve bizim de azınlık olarak seçimlerde milletvekili seçebilmek için oy verdiğimiz siyasi partiler, “azınlık” ve “azınlık hakları” sözkonusu olduğunda baskıcı bir yöntem mi benimsiyor? Siyasi partilerin Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’yla ilgili demokratik bir bakış açısını uygulamadıkları anlaşılıyor. Son yıllarda azınlıktan seçilen milletvekillerin “azınlık hakları”yla ilgili mücadelede performanslarının tartışılıyor olmasının sebebi de partilerdeki bu tutum olabilir.

Sadece azınlık milletvekilleri değil, diğer davetlilerin de sözkonusu etkinlikle ilgili takındıkları ve bir “baskının olduğu” izlenimini doğuran tutumlarını yeniden gözden geçirmeleri ve etkinliğe katılmaları, katılamıyorlarsa bile etkinliğe görüşlerini belirtecekleri tebliğlerini göndermeleri büyük bir yanlışı engelleyeceği gibi, demokratik tartışma ortamının engellendiği izlenimini kısmen de olsa kaldıracaktır.

Aksi takdirde “DEB Partisi, azınlık haklarını savunmada yalnız mı kaldı?” sorusu kaçınılmaz olarak akıllara takılacaktır.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ