Batı Trakya Türk Azınlığının Vakıflar Sorunu

Ozan Ahmetoğlu

Vakıflar sorunu, Batı Trakya Türk azınlığının en önemli sorunlarından biri. Azınlık yıllarca bu sorunun çözümünü istiyor ancak bu konuda en küçük bir gelişme olmadı. 1967’de iktidarı ele geçiren Cunta idaresi Batı Trakya’daki azınlık vakıflarına darbe yapıp seçimle işbaşına gelen idare heyetlerini görevden alıp, yerine tayinli idare heyetleri getirdiği günden bu yana “vakıflar sorunu” devam ediyor. Vakıflar meselesi Batı Trakya ve Yunanistan’ın bir demokrasi sorunudur.

İskeçe’nin Yenice köyünde yaşanan mütevelli sorunu ve buna bağlı gelişmeler, vakıflar meselesinin gündeme gelmesine ve “vakıflarda seçim yapılacak” yorum ve haberlerine neden oldu. Oldukça “dağınık” bir manzara arzeden bu konunun nasıl bir sürece gireceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Vakıflar konusunda bir hareketlenmeden bahsetmenin ne kadar doğru olduğunu hep birlikte takip edeceğiz. Daha doğru bir deyişle, bu azınlık sorunuyla ilgili olarak azınlığın talep ve beklentileri doğrultusunda bir gelişme olup olmayacağı merak konusu. 2008 yılında çıkartılan vakıflar yasasını azınlık tepki göstermişti. Dolayısıyla bu yasa uygulanamadı. Şimdi bu yasanın yeniden gündeme gelmesi ve bazı iyileştirmeler yapılarak uygulanabilir hale getirilmesi için bir niyet ve gayret var. Bu niyet ve gayretin sadece azınlık milletvekilleri ve azınlık kurumlarında mı, yoksa bu gayretin aynı zamanda devlet ve hükümet yetkililerinde de olduğu soru işareti. Gazetemize konuşan milletvekili Hüseyin Zeybek’in de dediği gibi “hükümeti ve bakanlığın bu iradesinin olup olmayacağını göreceğiz.” Umut edelim de hükümet ve devlet yöneticileri ülkemizin bu demokrasi ayıbından kurtulmak için gerekli iradeyi ve dirayeti gösterirler.

Bu konuyla ilgili olarak bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Azınlık vakıfları ve vakıflar sorunu, Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının çok önemli mesellerinden biri. Bu konuda ortaya konacak olası bir çözüm önerisi projesinin azınlığın kabul etmesi son derece önemli. Bunun için de azınlığın talepleri ve hassasiyetleri çok önemli. 2008 yılındaki yasa, şehirlerdeki yani Gümülcine, İskeçe ve Dimetoka’daki vakıfların birkaç parçaya bölünmesine imkan veriyordu. Bunun dışında bölge genel sekreterine vakıflar ve vakıf idareleri üzerinde aşırı yetki tanıyordu. Bu idare heyetlerini görevden alma yetkisi de yine bölge genel sekreterine verilen bir diğer yetki. Bunun yanısıra, bölge genel sekreteri küçük küçük okul vakıf idarelerini birleştirme ve bunların başına yönetici atama yetkisine sahipti. Yani, seçimle işbaşına gelecek bir yönetimin başında aşırı yetkilerle donatılmış ve seçimle işbaşına gelecek yöneticilerin işini “zorlaştıracak” yetkilere sahip bir “üst amir” öngörülüyordu. Bu yasa bu haliyle yarım asırlık vakıflar sorununa demokratik bir çözüm değil, “yarı demokratik” bir çözüm getirmeye yönelik bir düzenlemeydi. Dolayısıyla da azınlık tarafından kabul görmedi.

Vakıfların bölünmemesi ve vakıf mallarının yönetiminin seçimle işbaşına gelecek idare heyeti (Cemaat İdaresi) tarafından yönetilmesi bu konuda azınlığın “kırmızı çizgisi” olmalıdır. “Vakıflar sorununu çözeceğiz” derken vakıflarda çok başlılık yaratacak, beraberinde yetki kargaşasına yol açacak bir düzenlemeye izin verilmemelidir. Tam tersine, benimsenecek çözüm yarım asırlık vakıflar sorununa adil ve kesin çözüm getirmelidir.

Zira son birkaç yıldır yaşadığımız olaylar bu konuda iyimser olmamıza engel oluyor. Örneğin azınlık eğitiminin en önemli konu başlığı olan “öğretmen sorunu”nda son beş yılda edindiğimiz tecrübe mevcut sorunu çözerken yeni ve daha derin sorunların açıldığını gösteriyor bize. Azınlık “SÖPA kapatılsın, yerine üniversite düzeyinde dört yıllık fakülte açılsın” derken, devlet alternatifini hazırlamadan SÖPA’yı kapattı, yerine ilk önce Selanik’te bir bölümü açar gibi yaptı, sonra ondan vazgeçip karşımıza üniversite eğitiminden sonra birbuçuk yıllık bir seminer programı niteliğinde “Didaskalio”yu çıkardı. Konu hala belirsizliğini koruyor.

İkinci örnek; 2014 yılındaki azınlık eğitimi yasası. Azınlıkla diyalog yaparak yasayı hazırlayacağız denmesine rağmen tasarı azınlığa “karşıdan gösterildi” ve bir hafta sonra meclise getirilerek yasalaştırıldı. Azınlık milletvekillerinin ve azınlık kurumlarının topyekün tepkisi fayda etmedi.

Üçüncü örnek; “İerodidaskalos” uygulaması. Azınlık kurumlarının topyekün muhalefetine karşın Müslüman Türk çocuklarına “Yunanca İslam dini dersi” uygulaması hayata geçirildi. Son yıllarda azınlıkla ilgili hayata geçirilen tüm “yeni” uygulamalar yeni sorunlar doğurdu. Vakıflar konusunun benzer bir akıbete uğramaması, azınlığın bu kez “tehdit – tehlike” değil, “vatandaş” muamelesi “demokratik talepleri olan toplum” muamelesi görmeyi hak ettiğini vurgulamak istiyorum.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ