24 yıl sonra 29 Ocak

Ozan Ahmetoğlu

29 Ocak Türklük Yürüyüşü’nün üzerinden tam 24 yıl geçti. Neredeyse çeyrek yıl. 29 Ocak deyince Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun zihninde “şimşekler çakıyor” dersek yalan olmaz herhalde. İsminde “Türk” kelimesi olan tarihi azınlık derneklerimizin Yargıtay tarafından kapatılma kararından sonra ve bir anlamda bu karara bir tepki amacıyla düzenlendiği için halk arasında “Türklük Yürüyüşü” olarak tanımlanan 29 Ocak 1988 Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş Günü, kelimenin tam anlamıyla bir “hak arama” hareketidir. Batı Trakya Türkünün, 1980’lerde zirve yapan baskı, asimilasyon ve göçe zorlama politikalarına ve uygulamalarına karşı başkaldırısıdır 29 Ocak 1988. “Ben insanca ve kendi kimliğimle, kültürümle yaşamak istiyorum” dediği dönüm noktasıdır. Azınlık insanı 29 Ocak’la baskı ve antidemokratik baskıcı politikalar karşısında “dik durabileceğini” anlamış ve bunu da göstermiştir. Türk Toplumu, kendisine karşı antidemokratik ve faşizan saldırılara yapılsa da, demokrasi ve hukuktan hiçbir zaman sapmadan mücadelesini yapmıştır.

O tarihlerde azınlık insanının kararlı mücadelesi sayesinde bazı haklar topluma iade edilmiş ve azınlık rahat bir nefes alabilmiştir. Bu ülkede yaşamını normal bir şekilde sürdürebilmesi için sahip olması gereken sıradan vatandaşlık haklarındaki iyileşmeler 29 Ocak’ların sonrasına rastlamaktadır. Hatırlanacağı üzere meclisteki siyasi parti liderleri biraraya gelmiş ve azınlık lehine bazı hakların iadesini kararlaştırmıştı. Bunlar gayrimenkul satın – alımı, araba, traktör ehliyeti, banka kredisi alabilme gibi sıradan vatandaşlık haklarıydı. Ama bu alandaki iyileşmeler de kademeli bir şekilde oldu. Türk Toplumu, Batı Trakya’nın kuzey kısmındaki “yasak bölge” uygulamasının kaldırılması ve dolayısıyla seyahat özgürlüğüne kavuşabilmek için 1996 yılını beklemek zorunda kaldı.

29 Ocak 1990 tarihinde ise Türk Toplumuna karşı yapılan saldırılar, azınlık aleyhine yürütülen devlet baskısı ve sindirme politikasının kanıtı niteliğindedir. İki yıl önce tüm antidemokratik yasaklara rağmen yollara dökülen azınlık insanının mücadelesini ve hak aramasını içine sindiremeyen odaklar, kendince azınlığın mücadelesinin “intikamını” almıştır. 29 Ocak 1990 ülkemiz Yunanistan için bir kara lekedir. Fakat bu gün için bırakın azınlıktan özür dilemesini, hiçbir Yunanlı politikacı bu günü hatırlamamakta, hatırlayanlar da bunu “yok saymaktadır.”

1990’daki azınlık karşısı saldırılar bir anlamda Batı Trakya Türkünün maruz kaldığı baskı ve haksızlıkların da dünyaya duyurulmasına vesile olmuştur. Bu tarihten sonra Türk Toplumu’na bazı basit vatandaşlık haklarını iade etmek zorunda kalan devlet, çeyrek asırdır ciddi bir adım atmaktan sürekli çekinmiştir.

29 Ocak 1988’deki yürüyüşün üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen ülkemiz dediğimiz, ordusunda askerlik yaptığımız, vergisini ödediğimiz Yunanistan uluslararası ve ikili anlaşmalarla garanti altına alınan “azınlık hakları” alanında ayak diremeye devam ediyor. Dahası Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığını, uluslararası anlaşmayla burada bırakılmış ve hukuki anlamda bazı garantilere sahip olan resmi bir azınlık olarak değil de, dünyanın başka bir bölgesinden buraya göç etmiş bir Müslüman topluluk olarak görmeye çalışmaktadır.

29 Ocak ruhunu yaratan sıradan insanların, yıllara dökülerek sesini duyurmaya çalışan Batı Trakya köylüsünün kararlı demokrasi mücadelesini bir kez daha saygıyla anıyorum.

**********

Rodop – Evros Tütün Üreticileri Kooperatifi’nin isim ve tüzük değişikliğini heyecanla öğrendim. “Heyecanla” diyorum çünkü ülkenin ekonomik kriz sonucu derin bir moral bozukluğu dönemine girdiği dönemde bu küçük hareket, büyük bir umut ışığı doğurabilir. İlk olarak isimden başlayalım. Kooperatifin “Trakya Tütün Üreticileri Kooperatifi” ismini almasıyla tüm Batı Trakya hitap edecek olması önemli. Bu sayede sesleri hiç duyulmayan İskeçeli tütün üreticileri de bu kooperatife üye olabilecek. Böylece tüm Batı Trakya’yı kapsayan ve üye sayısı sekiz – dokuz binle ifade edilecek bir meslek örgütü ortaya çıkıyor. Bölgedeki tütün üretiminin neredeyse tamamına yakınının azınlık üyelerince yapıldığını düşünecek olursak, azınlığın ekonomisini doğrudan ilgilendiren bir olayla karşı karşıya olduğumuzu anlayacağız. Bu olayını birinci kısmı.

Olayın ikinci kısmı ise yeni kooperatifin bundan sonra şirket kurarak, tütün alım satımı yapabilme imkanının doğmasıdır. Sözkonusu şirketin sadece tütün ürünüyle değil, diğer ürünlerle de ilgilenebileceğini memnuniyetle öğrendik.

Destek primlerinin kesilmesi, alternatif ürünler, yeni tarım politikaları gibi konuların tartışıldığı, ekonomik krizin yol açtığı yeni ve ağır şartlara insanların alışmakta güçlük çektiği bir dönemde böyle bir gelişmenin sevindirici ve geleceğe dair umut verici olduğuna inanıyorum. En azından temennim bu yönde. Yeter ki ciddiye alınsın ve uğraş verilsin.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ