Azınlığın “Hukuk Dışı”na İtilmesi
Yunanistan’ın Batı Trakya Türk azınlığına yönelik olarak uyguladığı çok ilginç bir “baskı” yöntemi var. Batı Trakya Müslüman Türk toplumunun kurum – kuruluş ve temsilcileri devlet tarafından hayata geçirilen “yasal ve adli işlemler – girişimler” sonucunda “kanun dışı, resmiyet dışı” hale getiriliyor. Böylece azınlık kurumları ve temsilcileri, azınlığı bir tehlike olarak gören ve bünyesinde yabancı madde olarak algılayan sistem ve söylemin kolayca “hedefi” haline geliyor. Ne de olsa “saldırılan” veya “ülkeyi varlığından korudukları” kurum ve kişiler “kanunsuz”, “resmi olmayan”, “yasaklanmış” varlıklar olarak görülüyor.
Azınlık kurum ve temsilcilerini “kanun dışı” etme planı 1980’lerde uygulamaya kondu. İlk olarak 83 yılında isminde “Türk” kelimesi geçen ve azınlığın en önemli kültür ve sosyal kurumları niteliğindeki derneklerinin resmi statülerinin elinden alınması için “işlem” başladı.
Derneklerimiz “illegal” bir statüye sokuldu. İsminde “Türk” kelimesi olan İskeçe Türk Birliği ve Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği sürdürdüğü hukuk mücadelesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından haklı bulunmasına rağmen, karar uygulanmıyor. Yunanistan, derneklerimize resmiyetini iade etmiyor. Bunu uluslararası hukuk bakımından yapmak zorunda olmasına ve bu konuda uyarılmasına rağmen yapmıyor. Dolayısıyla dereklerimizi, yani sosyokültürel kurumlarımızı “illegal” konumda tutarak, azınlığı “hukuk dışına” itmeye devam ediyor.
Müftülük meselesi ise yaklaşık 30 yıldan bu yana azınlıkla – devlet arasındaki en önemli pürüzlerden biri olmaya devam ediyor. Tayinli müftü, yani tayinli dini liderin varlığını reddeden azınlık kendi müftüsünü seçmek durumunda kaldı. Azınlık toplumu “hukuk dışı” olma merakından değil, mecburiyetten, daha doğrusu devletin azınlığa reva gördüğü antidemokratik ve baskıcı zihniyet ürünü politika sonucunda zorla hukukun dışına itilmiş ve “seçilmiş” ile “tayinli” ikilemi ortaya çıkmıştır.
Azınlığın seçtiği ve kabul ettiği, tüm toplumun gerekli saygıyı gösterdiği müftülerine yapılan “illegal”, “sözde” ve “yalancı müftü – pseftomuftis” yakıştırmaları Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının, kurum ve temsilcilerini “hukuk dışı”na itmenin, “meşru olma” özelliğinin dışına sürüklemenin bir parçası olarak karşımızda duruyor.
Mütevelli heyetlerine gelince… Devletin çözmeye niyetli olmadığı müftülük sorunu nedeniyle, “tayinli müftü”nün imzasını – onayını almak istemeyen mütevelli heyetleri de sorun yaşamakta, sıkıntı çekmekte ve yapmak istedikleri işleri yapamamaktadırlar.
Öte yandan, azınlık yıllardan bu yana Türkçe – Yunanca eğitim verecek azınlık anaokulları talep ediyor. Bu talebi duymazdan gelen devlet yönetimi, azınlığı bu alanda da farklı “çözümlere” mecbur kıldı. Azınlık kurumları tarafından açılan çocuk kulüpleri, “illegal” ilan edilmekle kalmayıp, Türkçe’nin kullanılacağı anaokulu ve çocuk kulüplerinin resmi hale getirilmesinde, devlet anaokullarında aranmayan akla – hayale gelmeyen koşullar isteniyor.
Azınlığın sorunlarını konuştuğu, iradesini yansıttığı, sesini duyurduğu Danışma Kurulu’nun da, resmi bir statüsü olmasa da, Batı Trakya Türkleri’ni kendi vücudunda “kanserli hücre” gibi gören zihniyet ve çevrelerce her fırsatta “illegal – paranomi – atipi” ilan edip, adeta terörize edilmesi, hep aynı çabanın parçasıdır. Azınlığın kurumlarını, temsilcilerini, yetkililerini “kanunsuz – kanun dışı” göstermenin ve bu şekilde lanse etmenin ve bu sayede de azınlık kamuoyunda bile, bir “suçluluk duygusu” yaratmanın yöntemidir.
Devletin baskı ve haksızlıklarıyla azınlığın “hukuk dışı”lığa itilmesi, aynı zamanda azınlığa haksız ve antidemokratik bir şekilde, kamuoyunda; “ülkenin güvenliğini tehdit eden ve huzuru bozan eşkiya” kılıklı güruh imajının dikilmesine de zemin hazırlıyor.
Batı Trakya Türk toplumunun baskı ve haksızlık kokan uygulamaları sonucunda “hukuk dışı”lığa itilmenin en önemli örneklerinden biri de Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin büfe olayıdır. Yukarıda sıraladığımız bütün örneklerde ve olaylarda Batı Trakya Türk Azınlığı haklıdır. Birçok olayda haklılığı, uluslararası hukuk tarafından da tescil edilmiştir. Müftülük konusunda da, eğitim konusunda da, dernekler konusunda da, milli kimlik konusunda da azınlığın haklılığı tartışalamaz bile. Mesele, siyasi ve uluslararası hukuk bakımından haklı olan azınlığın, suni bir şekilde önüne konan “hukuk dışı”lıkla da mücadele edebilmesidir.
