Doğum Sonrası Bebek Pedagojisi

Psk. Dr. Yaşar Kuru

Doğum sancıları anne için gereklidir. Böylece, annenin beyni prolaktin hormonu üretimini tetikler. Bu hormon sayesinde anne, çocuğuna karşı duyarlılık kazanır.

Elleri öpülesi anneler;
Hamileliğiniz sırasında sakin kalmayı becerebildiniz. Sizin için uzunca bir dönem olan 280 günü yada 9 ay 10 günü, büyük sabır ve özveriyle sükunet içinde geçirdiniz. Bu süre içinde ayni süküneti, büyük özverilerle bebeğinize de yaşattınız ve doğumla mutlu sona ulaştınız.

Yenidoğanların başlarını annenin göğsüne yaslayarak sükunet bulduğuna hemen herkes şahit olmuştur. Bunun nedeni; dış dünyanın her türlü sıkıntısından, stresinden, zamanından sonra beslenmesinden, soğuk-sıcak hava şartlarından uzak olan cenine, her yönüyle rahat bir ortam olan balonun içinde 9 ay 10 gün süreyle sesi hoş ve insana huzur veren bir müziğin eşlik etmiş olmasıdır.

Bu müzik, annenin kalp atışlarıdır. Böylece çocuğun biyolojik ritmi oluşmaktadır. Cenin bu ritim sayesinde sükünete kavuşmakta, huzur bulmaktadır. Bu şekilde, doğum sonrası ömür boyu sürecek dengeli ve huzurlu bir yaşamın temelleri anne karnında atılmaktadır. Söz konusu temeller üzerinde yükselecek olan kişiliğiyle, yeryüzünde mutedil bir yaşam sürecektir. Dünya hayatının karmaşıklığının, dengesini bozmasına izin vermeyecektir. Adeta, Necip Fazıl’ın:

‘Surda bir gedik açtık.
Mukaddes mi mukaddes.
Ey kahpe rüzgar,
Artık ne yandan esersen es.’

dizelerilnde anlamını bulan, yaşam sorunlarına boyun eğmeyen dirayetli bir kişilik kazanacaktır. Bunda, ceninin anne karnındaki 280 gün süreyle aldığı eğitim etkili olacaktır.Bu sayede çocuğunuz, yaşam süresince dengeli bir hayat sürmeye muvaffak olacaktır. Dengesizliklerin, hayatını zehir etmesine izin vermeyecektir. Çünkü, anne karnındaki 280 gün boyunca adeta bunun eğitimini almış durumdadır.

dogum-sonrasi-bebek-pedagojisi-3.1

3.1. Çocuğun Ruhsal Doğumu

Çocuk gelişimi psikolojisi üzerindeki bilimsel nitelikli araştırmaların temeli, 19. yy. sonlarına rastlamaktadır. “Özellikle 2. Dünya Savaşı esnasında, bilhassa, çocukların yaşadığı çeşitli travmalar, bir çok psikolog için araştırma konusu olmuştur. Söz konusu travmaların, ruh sağlığı ve kişilik gelişimi açısından ortaya çıkan olumsuzlukları araştırılmış ve bu araştırmalar yayımlanmıştır.

Bilhassa, 1950’li ve 1960’lı yıllar içinde, çocuk gelişim psikolojisi alanında yayımlanan araştırmalar arasında, ingiliz Psikanalist Margareth Mahler’in araştırmaları oldukça dikkat çekicidir. Mahler, anne- çocuk beraberliğinin ve annelik tutumunun, çocuğun kişiliği üzerinde çok etkili olduğunu, doğumu takip eden ilk aylarda anneden ayrılan çocukların:

• Ruhsal yönden geri kaldıklarını,
• Güvensiz bir kişilik geliştirdiklerini, ileri sürmektedir. [Mahler, The Psychological Birth of the Human infant, 1957]

Mahler’in araştırmalarını, Rene Spitz’in ve John Bowlby’nin araştırmaları izlemiştir. Bu iki araştırmada; 0-4 yaş arasında:

• Anne sevgisinin,
• Anne korumasının,
• Anne bakımının,
• Anne beraberliğinin,

çocuk kişiliği üzerindeki etkileri incelenmekte, 0-4 yaş arası çocuk için en ideal gelişme ortamının: Anne kucağı olduğu vurgulanmaktadır.

Margareth Mahler’in; “Separation -individvation- Ayrılma-Birleşme teorisi, bilinenlerin aksine, bireylerdeki kişilik gelişiminin:

• Ana rahminde,
• ilk çocukluk yıllarında [0-4 yaş]
• Anne-çocuk ilişkisine bağlı olarak, şekillendiğini söylemektedir.

Ana rahmindeki embriyo, tamamen anneye bağımlı olarak yaşamını devam ettirmektedir. ikisi de bu birliktelikten hoşnuttur. Ancak bebek, zamanı geldiğinde ana rahminden ayrılacağını; anne de bebeğini doğuracağını Bilmektedir.

Bebek, beklenen bu ayrılmayı, doğumun ardından göbek kordonu kesildiğinde yaşamaktadır. Artık o, kendi ağzıyla beslenmekte ve kendi nefesiyle kanı temizlenmektedir.” Böylece, fizyolojik doğum gerçekleşmiş; ruhsal doğumu başlamış olmaktadır.

3.2. Annenin Ruhsal Doğumu

Doğum yapan anne, çocuğunu doğurmakla kalmayıp, kendisi de ‘ruhsal yönüyle’ doğmuş olmaktadır. Anne adaylarını en çok korkutan, onları tedirgin eden ‘doğum korkusu’dur. Neredeyse ‘ölüm korkusu’ ile eşdeğer olan bu duyguyu pek yenen yoktur. Kadınlar, isteseler de bu histen kurtulamazlar. Daha doğrusu, kurtulmaya çalışmasınlar. Korkuyu hissetmekten asla rahatsız olmasınlar. Çünkü, ‘doğum korkusu’ onlara Allah’ın bir hediyesidir.

Aklınızda, gönlünüzde oluşan ve yaşamınız süresince sizi huzursuz eden birçok korkunun olduğunu biliyorsunuz. Çoğu, insanın kendisinden kaynaklanmaktadır. Üstesinden gelmeden, onları yenmeden, kafanızdan gönlünüzden silmeden huzurlu bir hayatın imkansız olduğu doğrudur. işte bunlardan bir çeşidi var ki insana hava gibi, su gibi gereklidir: Doğum korkusu.

Anne adayları, kendilerine yaratılıştan sunulan, hediye edilen bu korku sayesinde; doğum yaparken, annenin beyni, korkuların ve acıların eşliğinde ‘Prolaktin’ isimli hormon üretir. Beyinde üretilen bu hormon vücuduna yayılmaktadır. Beynin söz konusu hormonu üretme süresi yalnızca birkaç saattir. Doğum anında ve doğumdan kısa bir süre sonra süren ‘prolaktin’ üretimi durur. Tekrarı da yoktur. Sadece öteki doğumda gerçekleşir.

Prolaktin hormonu sayesinde annenin duyarlılığı tavan yapar. Hormon, anne ile bebek arasındaki sinyal alış-verişi hatlarını döşemek üzere anne vücudunda süratle yayılır. Annenin bünyesi ile yenidoğan arasında ruhsal uyum, bu hormonun etkisiyle sağlanır. Birkaç gün sürebilen bu ‘ruhsal kayıt’ işlemi nedeniyle, anne ile bebek arasında gözle görülmeyen ve akılla çözülemeyen adeta ‘elektronik şifreleme’ gerçekleşmiş olmaktadır.

Sözkonusu şifreleme işlemi sayesinde bebek; kokusu, teni ve sesi ile annenin beynine kaydedilir. Böylece, anne ile bebek arasındaki hızlı, duyarlı ve sağlıklı bir ’empati’nin temelleri atılmış olur. Öyle ki; doğumda hormon üretme işlevi sekteye uğramamış olan bir anne, birkaç günlük bebeğini çaldırmış ve onunla yıllar sonra karşılaşmış olsa onu hemen tanır.

Sezeryenle doğum yapan annelerin vücudu prolaktin üretmez. Normal doğumda prolaktin hormonu salgılayan kanallar, sezeryenle doğumda faaliyet dışıdır. Böylece anne çocuğunun bilgilerini ‘ruhsal kayıt’ altına alamaz. Böyle bir anne ile bebek arasındaki ilişki çok resmi olur. Aralarında anne- bebek duyarlığı ve hissiyatı zayıftır. Böyle bir anne çocuğunun hiçbir sıkıntısına katlanamaz.

Annenin de konu ile ilgili ihtiyacının giderilmesi, hem babanın hem eğer varsa evdeki diğer yetişkinlerin en önemli görevidir. “Bu nedenle; çocuğun dünyaya gözlerini açtığı ilk dakikalardaki ağlama sesi, vücudu hormonla uyarılmış olan annenin hafızasında özel olarak kayıt altına alınır.

Bu ağıt -ağlama sesi- sayesinde anne, çocuğuna karşı, pedagojik bir simetri oluşturur. O yüzden de, birlikte geçirilen ilk dakikaların Hayati önemi vardır. Anne, kendi yavrusunun ağlamasını “ana ses tonu” olarak bilinçaltına özel olarak kaydeder. Böylece anne, ilerleyen aylarda ve günlerde, farklı tonlarda ağlayan bebeğinin sesini, etraf ne kadar kalabalık ve gürültülü olursa olsun, özel bir yetenekle duyabilme becerisi kazanır.

Bu açıdan bakıldığında, annenin doğum yaptığı ilk anda, kendi çocuğunun sesini duymasını engellemek, anneye verilebilecek en büyük cezalardan biridir. Anne, yorgun olmasına aldırmaksızın, kendi çocuğunun bu ilk ağıtlarını özellikle dinlemelidir. Bu an, annenin çocuğundan gelen sinyalleri alarak “annelik hormonu” salgılanması açısından da en önemli bir andır.

Doğumu takip eden ilK dakikalarda bebeğin, anne ile Ten, Göz ve Koku teması sağlanması da hayati önem taşımaktadır. Nasıl ki; bebeğin ilk sesi, annenin hafızasında “özel” kayıt altına alınıyorsa; bebeğinin tenine dokunan anne, ondan aldığı pozitif enerjiyi ve hissi yine, hafızasının en önemli yerinde saklıyor[11].” Böylece, anne-çocuk arasındaki bu ruhsal kaynaşma tüm ailenin ve tüm toplumun çıkarına uygun bir sükünet ortamının doğmasına katkı sağlayacaktır. Aksi takdirde; ne bebek büyüyünce, ne anne, ne aile ve ne de toplum yaşanacak olumsuz gelişmelerden uzak kalabilir.

dogum-sonrasi-bebek-pedagojisi-3.23.3. Emzirme-Bebek ilişkisi ve Anne Sütü

Emzirme, doğumdan sonra anne-bebek arasında ilk dış ilişkinin kurulduğu dönemlerin başlangıcıdır. Bir başka ifadeyle “Süt Dönemi” şeklinde de ifade edilen 0-4 yaş arası çok önemli bir döneme girilmektedir. Özellikle, “temel güven” duygusunun geliştiği bu dönem; çocuğun ömrünün sonuna kadar ona gerekli olan psikososyal kazanımların oluşturulduğu şeçkin bir dönemdir.

3.3.1. Emzirmenin Fizyolojik Boyutu

Emzirme işlemi dolayısıyla anne ile bebek arasındaki iki tür “vazgeçilmez” ve uzun sürecek ilişki başlamaktadır:

1-) Bebeğin yaşaması için gerekli olan anne sütünün bebeğe verilmesi. Fizyolojik boyut denilen bu işlem, sadece çocuğun yaşam enerjisini, doğal yolla alma işlemi değildir. Aynı zamanda, 2 yıl gibi önemli bir zaman süreci içinde, bebeğin fizyolojik ve ruhsal gelişimi için gerekli olan temel besinlerin alınmasını sağlayan hayati bir olaydır.

Burada şunu özellikle belirtmek istiyoruz: Siz 6. aydan itibaren bebeğinize takviye besinler versenizde 2 yaşına kadar anne sütü vermeyi sakın ihmal etmeyin. Sebebi, bebeğin anneden ruhsal beslenmesini tamamlaması ve doyasıya, anne sevgisini yudumlaması için bir ihtiyaçtır. Öte yandan, bebeğin emme refleksi 2 yıl devam eder.

2-) Emzirmenin Pedagojik boyutu da ikinci önemli anne-bebek ilişkisidir.

3.3.2. Emzirmenin Pedagojik Boyutu

Emzirmenin Pedagojik boyutu olan anne- çocuk arasındaki ilişki ise; bebeğin anneden ruhsal açıdan beslenmesidir. “Çocuğun dünyaya gelişini takip eden ilk dakikalarda, anne ile bebek arasında mucizevi bazı olaylar yaşanır. Bunların başında, bebeğin  anne  tarafından  emzirilmesi  gelir.

Bebeğin doğumunu takip eden ilk dakika, anne ve çocukta, aynı anda bir biyometre -biyolojik kronometre- çalışmaya başlar. Bunu, ne annenin ne de bebeğin ruhu duymaz bile. Bu biyometre, anne
ile bebeğin bünyesinin birbirine uyumunu sağlar.

Örneğin; bebeğin dünyaya geldiği ilk gün, anne bünyesindeki bu biyometrik saat, çocuğun ilk ilacının hazırlanılmasının vaktinin geldiğini annenin beynine iletir. Beyne iletilen bu sinyallerle anne bünyesi, bebeğe bir Antibiyotik hazırlar.

Annenin normal sütünden biraz daha koyu olan bu ilk süte “Kolostrum” denir. Kolostrum, içerik olarak, bebeğin ilK ilacı hükmüne geçer. Anne bünyesinde çalışan bu biyometrik saat, bebeğin hangi gün, hangi saatte, neye ihtiyacı olduğunu anne beynine hatırlatır. Bu, Allah’ın sadece annelere verdiği muhteşem bir hediyedir.

6. aydan itibaren başladığınız ek besinlere rağmen çocuğunuzu 2 yıl dolu dolu emzirin. Bu durum, bebeğin özellikle “ruhsal” gelişimi için çok önemlidir.

Bahsettiğimiz biyometrik saat sayesinde anne bünyesi, bebeği günbegün takip eder. Tıpkı, kurulu bir çalar saat gibi, bebeğinin hangi ayda, hangi yaşta neye ihtiyaç duyduğunu anne beynine sinyaller göndererek hatırlatır. işte buna, Annelik İçgüdüsü adını veriyoruz. Annelik hissi sayesinde anne, bazen bilinçli bazen bilinçsiz olarak bebeğinin tüm ihtiyaçlarını karşılamak üzere harekete geçer.

Zira, bebeğin 15 günlükken ihtiyaç duyduğu besin değerleriyle; 1 aylık olduğu zamanki besin değerleri birbirinden farklıdır. Hiçbir anne, bebeğinin hangi ayda hangi besin değerine -ne kadar- ihtiyacı olduğunu bilmez.

Anne bünyesinde, bebeğin doğumu ile başlayan bu biyolojik saat, bebeğin kaç aylık olduğunu anne beynine iletir. Anne beyni, aldığı bu sinyallerle o aya en uygun olan besinleri mikrogram hesabıyla hesaplar ve anne göğsüne, bebeğe sunulmak üzere gönderir. Anne bilincinin dışında gelişen bu olay, sessiz; ama müthiş  bir  mucizeden  başka  bir  şey  değildir.

Bebeğin, günlük ihtiyacına göre içeriği yada bileşimi, her an değişen anne sütünün taklit edilmesi böylece imkansız hale gelmektedir.” Tüm bu bilgiler bize, anne sütünün neden 2 yıl süreyle verilmesi gerektiği noktasında önemli açıklamalar getirmektedir.

Bazı anneler, yanlış bilgilerden dolayı çocuklarını emzirmekten erkenden vazgeçmektedirler. Onların bu tavırları, çocuklarının ruhsal gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Çocuğun güven duygusu gelişimi eksik kalmaktadır. Bu nedenle, ileriki yaşlarda gerek çocukla iletişimde, gerekse evde huzur ve sükunet ortamının kurulması noktasında, çocukların bir yanlarının hep eksik kaldığı görülecektir. Anneler bunu, çocuklarından gelen ve anlam veremedikleri bazı tepkiler sayesinde anlamış olacaklardır.

Hiç dikkat ettiniz mi? Bazen çocuk annesinden süt emerken Sürekli annesinin gözlerinin içine bakar. Anneler bu anı çok iyi değerlendirmeli ve aynı şekilde karşılık vermelidir. Çünkü bu görüntü, anne ile bebek arasında büyük bir Sevgi-Güven alışverişinin olduğunu göstermektedir.

Bazen çocuklar, aç olmadıkları halde annesinin memesini ister. Emermiş gibi yaparak gözleriyle annelerini süzerler veya gözlerinin içine içine bakarlar. Bu hareketi, Sevgi ihtiyacı duydukları için yaparlar. Ayrıca, Güven duygusunu yenilemek veya pekiştirmek ihtiyacında  olduklarını  belli  etmiş  olmaktalar.

Bebeğin böyle bir ihtiyacı karşısında anneler sakın bir hata yapmasın. Bu isteğini; “madem emmiyorsun, o halde karnın tok. Öyleyse yatağına yatırayım da uyu” diyerek çocuğun içten gelen bu arzusunu geri çevirmesinler.

Anneler de bebeğin hareketine bakışlarıyla karşılık versinler. Onlar için, içlerinden gelen iyi temennileri onlara mırıldansınlar. Onlar konuşamasalar da söylenenleri büyük ölçüde anlarlar. Böyle durumlar, anneler için sevgi ve güven pekiştirmeleri adına bulunmaz fırsattır.

dogum-sonrasi-bebek-pedagojisi-3.3

3.3.3. Anne Sütü

Yeni doğan bebeğin, anne sütü emmesi en doğal hakkıdır. Çünkü, hiçbir besin çocuk için anne sütünün muadili yada dengi olamaz. Bu da anneye, bebeğin kendi sütüyle beslemesi noktasında vazgeçemeyeceği bir görev vermektedir. Yapay sütlerin ve yapay mamaların bu denli çoğalması, anne-bebek ilişkilerinin bozulmuş olmasına işarettir.

Anne sütü, bebeğin besin ihtiyacı için gereken tüm mineralleri ve vitaminleri içermektedir. Bunun dışında, içeriğinde, mikrop öldürücü güçlü antikorlar bulunmaktadır. Bu sayede, anne sütü emen bebeklerin, bulaşıcı hastalıklara yakalanma ihtimali çok düşüktür.

Yapay sütle veya inek sütü ile beslenen bebekler; anne sütü ile beslenen bebeklere oranla daha agresif olurlar, daha hırçın davranışlar sergilerler. Oysa anne sütü ile beslenen bebekler Yumuşak Huylu olurlar. Onlarda, Öfke ve Sinirlilik hali pek görünmez. Yapılan araştırmalar, bebeklikte yerleşen öfkeli, sinirli hallerin, kötü huyların sonradan düzeltilmesinin zor olduğunu göstermektedir.

Uyumazdan önce akşam sütünü doyasıya alan bebek, gece sütüne çoğunlukla ihtiyaç duymaz. “Birçok anne, gece ağlamalarında, bebeğin acıktığını düşünür. Hemen ona süt vermeye çalışır. Halbuki; özellikle gece ağlamalarının en son sebebi acıkma olabilir”. Bilindiği gibi, bebek ağlamalarının birçok nedeni vardır. Bunlar örneğin şiddetli gaz sancısı, kulak iltihabı gibi benzer fizyolojik nedenlerdir.

Anne sütünün “besin değer”, bebeğin durumuna göre her zaman değişir. Örn: 15 günlük bebek ile 2 aylık bebeğin besin ihtiyacı aynı değildir. Bileşimi sürekli değişen anne sütünün taklit edilmesi de imkônsızdır.

Deneyimlerimize dayanarak bu konuda bir hususu açıklamak istiyoruz: Erkek bebek yada çocukların, gündüz veya gece ağlamaları şiddetli oluyorsa ve görünürde hiçbir neden bulamıyorsanız, pipilerinin kabuğunu sünnetliymiş gibi olacak şekilde yukarıya sıyırın. Bazen o bölgede mikroplar, kurtçuklar birikmiş olabilir.

Çabalarınız boşa çıkmış ve hiçbir fizyolojik sebep bulamamışsanız, doktor kontrolü de yaptırdıysanız; bilin ki ağlamaları psikolojiktir. Yani bebek, Anne özlemi çekmektedir. Niyeti ve amacı emmek değildir. Anne ile birliktelik sağlamak ve bu beraberliği uzatmak arzusundadır.

Bu durumda, annenin onu sakinleştirmesi lazımdır. Bunu, ya yanına uzanarak ve ona temas ederek, göğsüne yatırarak yada bir süre onunla yatarak sağlamalıdır. Bazı psikologlar ve pedagoglar, bırakın ağlasın, ağlar ağlar susar derlerse de bu, bebeklik dönemi için yanlış bir pedagojik öneridir. Ancak, üç yaşını dolduran çocuklar için bazı şartlar altında geçerli olabilir. Örneğin, kendisi için zararlı bir nesnenin ona verilmesi için ağlayabilir, söz konusu ilke, bu gibi hallerde geçerlidir. Yada iktidar mücadelesidir.
Anne sütünün birçok özelliklerinden bazıları da şöyledir:

• Hazmı çok kolaydır
• içeriğindeki vitamin ve minerallerin hemen hemen tamamı, bebeğin vücudunda yakılır. Böylece boşaltım sistemi fazla zorlanmaz.
• Vücut organlarının gelişimini ve faaliyetlerini organize eder.
• Büyüme faktörleri içerir.
• Dişlerin gelişimi için gereken besin ve mineralleri ihtiva eder.
• Sadece bebeğin ihtiyacı kadar olan Flor maddesi içerir.
• Kolostrum dediğimiz ilk süt olan özel ağız sütü tam 24 saat, normal anne sütü 6 saat süreyle, herhangi bir kap içinde, buzdolabına gerek duymaksızın, normal  oda  sıcaklığında  asla  bozulmaz.
• Dışarıdan bakteri bulaşan normal anne sütünü, buzdolabına koyduğunuzda bu bakteri 5 gün içinde tamamen kaybolur. Anne sütü pırıl pırıl bir hal alır. Bu bize, anne sütünün bakterilerle yaptığı savaşta ne kadar başarılı olduğunu kanıtlamaktadır.
• Anne sütünün içeriği, bilişimi; bebeğin ihtiyacına göre değişmektedir. Örneğin; 7 aylık doğmuş prematüre bebekle, 8 aylık doğmuş prematüre bir bebeğin anne sütleri farklı farklıdır.
• Öyle ki; bebekler büyüdükçe, sütün yapısı, içeriği, bebeğin ihtiyacına göre kendiliğinden değişmektedir. Hatta; annenin emzirmeye başladığı andaki sütün bileşimi ile emzirme sonuna doğru bile sütün muhtevası değişmektedir.
• Damar sertliği, yüksek tansiyon, şişmanlık gibi hastalıklar; anne sütü ile beslenen bebeklerde, daha ilk yaşlardan itibaren oluşmaz.
• Anne sütü alan bebekler; egzama, astım, alerji gibi hastalıklara karşı koruma altındadırlar.
• Sık emzirme, annenin süt miktarını arttırır.
• Bebeğini emziren annelerin 4 ile 6 ay gibi bir süre, hamile kalmaları % 100 oranında korunmuş olmaktadır. 6 aydan sonra % 15 oranında korunur.
• ilk aylarda, emzirme saati yoktur. Bebek, istediği zaman emzirilmelidir.
• Emmeden sonra bebeğe su vermeyin. Tokluk hissi uyandırır ve anne sütüne olan iştahı azalır.
• Anne vücudu en fazla 750-900 cc. civarında süt üretir. Bu miktar 6. aydan itibaren çocuğa yetmeyeceğinden ek gıdalara başlanır.

3.3.4. Bebeklerin Ek Gıda ile Beslenmesi

1-) 4-6 aylık bebeklerde anne sütüne ek olarak:
• Öğün aralarında günde 2 defa, meyve suyu veya püresi [doğal olandan]
• Öğlen, günde 1 kez sebze çorbası
• ikindi, günde 1 kez yoğurt
• Akşam, günde 1 kez muhallebi

2-) 6 aylıktan itibaren, yukarıdakilere ek olarak:
• Beyaz Peynir, reçel, ekmek, bisküvi, kraker ile kahvaltı
• Köfte, balık, tavuk, karaciğer vb. etli gıdalar

3-) 9 aylıktan sonra, yukarıdakilere ek olarak:
• Sebze maması, tahıllı çorba, makarna, şehriye çorbası
• Aile sofrasından, yiyebileceği gıdalar

4-) 7 aylık bir bebeğin, günlük beslenme örneği:
Sabah : Kibrit kutusu kadar peynir, 1 tatlı kaşığı reçel veya pekmez, ekmek ve ANNE SÜTÜ ARA ÖGÜN : 1 çay bardağı doğal meyve suyu
Öğlen : 1 köfte, 1kepçe sebze maması ve ANNE SÜTÜ
İkindi : 1 meyve püresi, 1 bisküvi, 1 çay bardağı yoğurt ve ANNE SÜTÜ
Akşam: 1 çay bardağı muhallebi ve ANNE SÜTÜ
Gece : Uyandığında açlığı varsa sadece ANNE SÜTÜ

5-) 9-12 aylık bebeğin günlük beslenme örneği:
Sabah : 1 bardak süt, 1 yumurta sarısı, peynir, 1 tatlı kaşığı reçel veya pekmez,
1 tatlı kaşığı yağ [katı yağlar hariç], 1 ince dilim ekmek veya 3-4 adet kraker. ARA ÖGÜN : Meyve püresi
Öğlen : Kıymalı sebze yemeği, dolma içleri, sebzeli köfte, kuru baklagiller, 1 dilim ekmek
Akşam : Muhallebi yada öğlen öğünün aynısı

6-) 1 yaşından sonra, özel yiyeceklere gerek yoktur. Az yağlı yemekler ve püre şeklindeki yemekler verilebilir.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
Anneciğim Sadece Benim Ol - 19 Şubat 2016 23:35
Annenin Çocuğunu Tanıması - 22 Kasım 2015 20:14
Annelik Nedir? - 15 Haziran 2013 13:29
Ruhsal Gelişim ve Pedagoji - 7 Nisan 2013 12:13
Doğum Öncesi Bebek Pedagojisi - 20 Aralık 2012 12:24
Yaratılış Pedagojisi - 5 Aralık 2012 20:51
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ