Anneciğim Sadece Benim Ol

Psk. Dr. Yaşar Kuru

0-4 yaş arasında odasını ayırmayın. ilk iki yıl sizin yatağınızda; son iki yıl ise yine sizin odanızda ama kendi yatağında yatmalıdır.

annecigim-sadece-benim-ol-7-1Yaratılış Pedagojisi’nin temel ilkesi gereği 0-4 yaş çocuklarının anne birlikteliği ve anne beraberliği mutlaka korunmalıdır. Söz konusu beraberliğin özellikle ilk 2 yılı kesintisiz anne beraberliği olmalıdır. Anne, 2 yılın sonunda çocuğa yeterli güven vermişse; evin içinde olmak şartıyla kısa aralıklarla onu yalnız bırakma alıştırmalarına başlayabilir. Bu işlem de, ikinci 2 yılın sonuna; yani 4 yaşını doldurana kadar titizlikle korunmalıdır. “4 yaşına kadar odasını ayırmayın.” [Prof. Dr. Sefa Saygılı – Çocuk Psikolojisi, syf:56] Zira, 4 yaşına kadar çocuk hayal ile gerçeği ayıramaz.

Çocuğun anneden kısa sürelerle ayrılması konusunda dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. O da, annenin mutfağa, diğer odaya giderek çocuğu yalnız bırakacağı kısa süreli ayrılıkları; aniden ve çocuktan habersiz olmamalı, çocukla anlaşarak, ona bilgi verdikten sonra bunu yapmalıdır. “Anne mutfağa gidiyor, birazdan gelecek”, “anne, odayı toparlayıp hemen dönecek” şeklinde açık bir dille, kısa ve anlaşılır cümleler kurarak haberli, izinli kısa ayrılıklar yaşanabilir.

ilk 2 yıl anneyle kesintisiz beraber olmuş olan çocuk, bu kısa ayrılıklar karşısında tedirginlik yaşamayacak, korkmayacak ve paniklemeyecektir. Anne ona kapıyı açık bırakarak çok kısa bir süre için kapı komşuya geçtiğinde bile sabırla bekleyecektir.

Günümüzde ilk 4 yıl içinde annelerin birçoğu haberli-habersiz çocuktan ayrılabilmekteler. Bunu, bilinçli olarak, çocuğun ayrılıklara alışması adına yapıyorlar. Böylece çocuğun anne bağımlılığının azalacağı düşünülmektedir. Halbuki süreç, beklentilerin tamamen tersine işlemektedir. Yani çocuk Bilakis anneye bağımlı hale geliyor. Çünkü korku ve endişesi artan çocuk, bırakın ilk 4 yılı, ilkokul çağında bile anneden ayrı kalmakta zorlanacaktır.

annecigim-sadece-benim-ol-7-27.1. Bana Güven Verin

ilkokul üçüncü sınıfına gittiği halde annesini camdan görebileceği şekilde okulda tutan çok çocuk tanıyorum. Birlikte okula gidip geliyorlar. Halbuki Yaratılış Pedagojisi yöntemine göre yetişen bir çocuk, okul öncesi eğitime başladığında, ilk birkaç gün hariç, gün boyu anneden ayrı kalma becerisini kazanmış olmalıdır. Çocuk böylece, anneye duyduğu güvenin etkisiyle sosyal hayata da uyum sağlamaya başlayacaktır. Anneye güven duygusu gelişmeyen çocuk, 4 yaşından sonra ve hayatının geri kalan kısmında hiç kimseye güvenmeyen bir tip olacaktır.

Diğer taraftan böyle bir çocuk, evlendiğinde eşine, çocuğu olduğunda çocuğuna, işe gidince patronuna, işveren ise çalışanlarına güvenmekte sürekli zorluk yaşayacaktır. Kimseye güvenmeyen bu “güvensiz insan”, hem kendisine, hem de etrafındakilere yaşamı zehir edecektir. Günlük yaşamda “babana bile güvenme” diyen kimseler tam bu karaktere sahip olan insanlardır.

Özellikle Batı dünyasında bu tiplere çok sık rastlanır. Kadın kocasına, kocası eşine, ebeveyn çocuklarına, işveren iş görenlerine asla güvenemez. Her çalışanın tepesine kameralar diktikleri halde güvensizliklerini yenemezler.

Sanayi toplumu haline gelmiş Batı benzeri toplumlarda, bu düşünceleri dile getirmekte zorlanırsınız. Halkının neredeyse % 70’i çalışan kesimi oluşturan, yani işveren ağırlıklı benzer toplumlar da bu ilkelere sıcak bakmaz. Tersini zaten tahmin etmiyoruz. Bu, onlardan beklenen tavırdır. Aynı kural, büyük oranda ülkemiz için de geçerlidir. Çünkü, şehirli yaşam ve çalışan kitle ağırlıklı olan toplumumuzda hiçbir karar alıcı yada işveren bu fikirleri desteklemez.

Nedeni çok basittir. Neredeyse nüfusun yarısı bayanlardan oluşan ve “çalışan toplum” ağırlıklı bir yaşam sistemi bulunan ülkelerde, en küçük market sahibinden, büfe sahibine ve fabrika yöneticilerine kadar, hangisi doğum yapan çalışanına 4 yıl izin verebilir? Kendine güvenen, kendisiyle barışık, toplumu ile barışık olan, insanları kucaklayan, merhamet sahibi, ince ruhlu, altın gibi bir nesil yetiştirmeye kaçı tahammül edebilir?

Hiç dikkat ettiniz mi bilmem; bazı çalışan annelerin çocukları agresif, mutsuz, hırçın, laf anlamaz oluyor. Diğer taraftan; anneden yeterli “güven” duygusu almamış olan bu çocuklar, anneden umutlarını kestikleri için uyumlu görünürler, oldukça da sessizdirler. içine kapanık ve çevresine “duyarsız” olurlar.

Oynama, zıplama, koşma, coşma çağındaki çocukların, öyle durağan olmaları tam anlamıyla bir “Dram”dır. Bu özellikler yalnızca “çalışan” annelerin çocuklarında bulunmuyor elbette. Günün 24 saatini evinde, çocuğun yanında geçiren birçok kadın bile çocuğundan “uzak” yaşamaktadır.

Hani; “hem seninle, hem sensiz”, “hem birlikte, hem ayrı” deyimi vardır ya, tam bu tip anneleri tarif ediyor. Kimi, göğüsleri sarkar düşüncesiyle, 2 yıl süreyle çocuğunu emzirmez; kimi, alışmasın diye çocuğunu kucağına almaz; kimi çocuğun ağlamasına bile aldırmadan evde parti verir.

0-4 yaş süresince “asla” ağlatmamaya çalışın. Ağlamakla ciğerleri gelişmez, ruhu yaralanır. Bu yaş grubu ağlamaları, genellikle ihtiyaç belirtisidir. Sonraki yaşlardaki ağlamalarına ardniyetleri karışabilir.


7.2. Harac Mezat Çocuk

Çocuklarımızı gram gram yetiştiriyor, kilo kilo harcıyoruz. Küçüklüklerinde onları problem gibi görüyoruz; yetişkinliklerinde de biz onlara problem oluyoruz.

Devirdiğimiz çamlar sadece bununla da kalmıyor. Batı dünyasının sıyrılmak için çırpındığı ama henüz başaramadığı hatasını biz yeni yeni keşfediyoruz. Bu da bize ait bir marifet olsa gerektir. Şöyle ki; birçok aile, bırakın 6 ayı, ayını bile doldurmadan bebeklerin yatak odalarını ayırıyor. işte sözün bittiği yer burasıdır.

Pedagoji kitabının yazılmadığı, piyasasında pedagoji kitabının bulunmadığı bir ülke için az bile diyeceksiniz. Psikolojide doktora yapmış olmama rağmen, elinizdeki pedagoji kitabını yazmak için hiç mübalağasız onlarca psikoloji kitabını ayrıca okudum. Her birini, sindire sindire okudum. Amacım, pedagoji adına bir bilgi kırıntısını es geçmemekti. Bu “dram”ı sizinle paylaşmadaki amacım; söz konusu kitapların neredeyse tamamı, gıyabında ceketimi ilikleyebileceğim bir avuç bilim insanı dışında; bebeklerin birkaç aylık; hatta 1 aylıkken yatak odalarının ayırmaları gerektiğini vurgulayarak öğütlemeleridir.

“Yaratılış Pedagojisi”nin ilkeleri, kültürden kültüre farklı olamaz. Ülkeden ülkeye, toplumdan topluma, farklı olan şey sadece “Yanlışlar”dır. Batı’nın uyguladığı yanlış pedagojinin neresi Batı kültürü ile ilgili geliştirdikleri acımasız sanayi çarklarının dönmesini etkilemeyecek bir yol bulmuşlar kendilerine.

Batı’nın yanlış pedagojik ilkeleri şayet “kalkınmış ülke” uygulamaları ise, Japonlar bu dünyada yaşamıyor demektir. Çünkü onlarda minnacık, henüz gözleri açılmamış bebelerini ayrı odada yatırma “dram”ı yaşanmıyor. Bize bu konuda ayrı bebek odaları önerirken, kamera sistemi ve nefes alıcı cihazlarla yatak odamızda bir başımıza yatmamızı salık veren “ehli akıl” kimseler, Japonların teknolojiyi kullanmadıklarını vurguluyor olabilirler mi?

Sevgi açlığı çeken anneye doya doya temas edememiş, anne yakınlığını içine sindirememiş çocuk, “anne bağımlısı” olur. Çünkü sevgiye doyan bir çocuğun, aşırı sevgiye ihtiyacı kalmaz.

Dört sene dolmadan, çocuğun aile büyüklerine yada bakıcıya teslim edilmesi uygun değildir. Anneler, seyahat etme, market alışverişi, komşu ziyareti gibi kısa yada uzunca ayrılığı yaratmamalıdır. Kısa süreli de olsa anne çocuğuna bu ihaneti yaşatırsa çocuk anneyi ne banyosunda, ne tuvaletinde ne de çöp atmasında rahat bırakmaz, ağlama nöbetleri geçirir. Annesinin onu yine terk ettiğini düşünür.

Yaşadığı sürece çocuğun yakasını bırakmayacak olan bu korku ve tedirginlik, sadece anne özlemi şeklinde oluşmayacaktır elbette. Örneğin; evlendiğinde eşi işten geç geldiğinde, aklından türlü türlü senaryolar geçecek. Normal bir telefon görüşmesini uzun tuttuğunda, içi sürekli olarak fırtınalarla çalkalanacak. Kısacası acabalar peşini bırakmayacaktır.

annecigim-sadece-benim-ol-7-3

7.3. Güven Bağı

Çocuk ile anne arasında sağlıklı bir güven bağı kurulabilmesinin iki temel şartı vardır:

1- Anne çocuğuna şartsız sevgi sunmalıdır. Sevgisini bazı şartlara bağlayan anne, çocuk için güven veremez. Örneğin, “şöyle yaparsan seni severim”, “dediğimi tutarsan sana çikolata alırım”, “yaramazlık yapmazsan yanında yatarım” gibi şarta bağlanmış sevgi ve ilgiden çocuk, hiçbir duygusal tat almayacaktır.

2- Gün boyu evde olan annenin, çocukla ruhsal yakınlık, ruhsal bağ, ruhsal iletişim kuramama engellerinin anne tarafından aşılması gerekir. Çocuk için anne; ha varmış, ha yokmuş ilişkisindeyse, anneden sevgi alamayan çocuğun duygu ihtiyacı giderilmeyecektir.

Anne ile güven bağı oluşturamayan çocuk, ileriki yaşamında öfkeli, kıskanç, kararsız ve mutsuz olacaktır.

annecigim-sadece-benim-ol-7-57.3.1. Güven Engellenmesi

Çocukta güven duygusu oluşumunu engelleyen ebeveyn tutumlarından bazılarına değinmek gerekirse:

1) Çocuğun ilk bebeksi konuşma tarzı olan “tökezleyerek konuşması” ebeveynin hoşuna gider. Onu bu konuda aynısını tekrarlaması için teşvik eden anne-baba hata yapıyor. Çocuk onların bu isteklerini, kendisiyle “alay ediliyormuş” gibi algılar. Benliğini güvensiz hisseder. Konuşmamayı tercih edecektir. Akranları bülbül gibi şakırken o susmayı yeğleyecektir.

2) Anne-baba daha çok, misafirlik ortamında çocuklarını, gösterdiği yaramazlıklar için; insan içinde, “uluorta” azarlamayı tercih ederler. Bu tavırları, evdeki azarlamaların daha şiddetli olduğunu da perçinlemektedir. Ebeveynin, kalabalık arasında çocuklarını azarlayıp utandırmalarının nedenini uzun süre çözememiştim. Anladım ki; kendi hatalarını, kendi eğitim kusurlarını örtme amacı gütmektedirler.

Çocuk bu, misafirliğe gittiği için seviniyor. Çünkü orada çocukların da olabileceğini düşünüyor. Onlarla oynayacak, coşacak, koşacaktır. Fakat anne baba, sanki ” kız istemeye” gidiyorlarmış gibi onu yanlarında, hareketsiz oturması için zorlamaktadır. Es kaza ellerinden kurtulup çocuklarla cıvıldaşmaya başladığında eşyalara zarar verdiyse, kendilerine ikram edilen çikolatalardan, nefsine hakim olamayarak 3-5 tane alıp cebinin derinliklerine indirmişse anne- babanın kaşları çatılır, başlarını “hımmm” diyerek iki yana sallayarak onu tehdit ederler. “sorarım ben sana” der gibi.

Yeni doğan bebeğin sürekli gülümseyin. Bu onda, buraya ait olduğuna dair “aidiyet duygusunu” geliştirecektir. Sizi kabul edecektir. Böylece içini size açacak ve onu anlamanız kolaylaşacaktır.

3- Ebeveyn tarafından oluşturulan “güven engellemesi”nin çok sık örneği de okul çağı çocukları üzerinde uygulanmaktadır. Çocuk, içinden çıkamadığı ödev sorusu hakkında anne-babasına heyecanla yönelir. Çokbilmiş tavırlı baba yada anne, ödevi yapar ve ekler: “çok basitmiş. Neden zorlandın anlayamadım. Biraz kafanı kullansaydın yapardın” gibi bir açıklama ile çocuktaki güvenlerini dinamitlemiş oluyorlar.

4- Çoğu defa; çocukların şuurlu ve zeki oldukları anne-babalar tarafından hatırlanmamaktadır. Bu nedenle, birçok konuda, onların anlayamayacakları düşünülerek, kaçamak cevaplarla onları kandırılmaya çalışılmaktadırlar.

annecigim-sadece-benim-ol-7-6Örn: Babasını ilk kez laptopla işlem yaparken gören iki yaşındaki çocuk önce cihazı uzaktan inceler. Akıl erdiremediği şeyleri yakından görmek için büyük bir istekle babasına yaklaşır. Korka korka elini laptopa uzatır ve eline hafifçe bir şaplak yer “çek elini, sen daha küçüksün, anlamazsın”.

Ağlar, tepki verir, kendini yerden yere atar. Merak ettiği bilinmezi mutlaka keşfetmesi lazımdır. Ama karşı taraf dev gibi bir insandır. Başa çıkamaz.

Buna benzer güven engelleyici birikimi ile çocuk anne babasına “güven kapılarını” kapatır, güvensizlik ve aidiyet yoksunluğu yaşamaya başlar, ruhu katılaşır. ileride çocukla çatışmalara hazırlanın. Anne-babalar; kendilerince basit, çocuklar açısından “bomba” tesiri yapan davranışlarıyla, çocuklarına güvensizlik aşıladıkları zaman, bir büyük tehlike ile karşı karşıya geleceklerdir.

Kız çocukları açısından çok daha vahim sonuçlar doğuracak olan güvensizlik duygusu içindeki çocuk, özellikle okul çağında karşılaştığı “dış dünyada” çok büyük “Kandırmacalar” yaşayacaktır. Özellikle cinsel duygular amacıyla kendine yönelecek tehlikeleri fark edemeyecektir. Bir şeker, bir çikolata; neskafe, pasta. ikramları tuzaklarına kolayca düşecektir.

Çocukları sindirerek, tehdit ederek, korkutarak istediğimiz formata sokmaya hiçbir zaman muvaffak olamayacağımızı bilmeliyiz. Benzer olumsuzluklarla yapabileceğimiz tek şey; onların yeteneklerine, becerilerine “engel olmak”tır. Bilinçsizliğimiz ve geleneklere göre çocuk yetiştirme arzumuz belki bir “dehayı” devre dışı bırakmış olmaya kadar bizi götürecektir.

Çocuklar dünyaya içlerinde sakladıkları “sır”larıyla gelirler. Söz konusu “sır”, yaratıcı güç tarafından onlara verilmiş prospektüs gibidir. Onu açıp okumasını bilen ebeveyn çocuğun dünyadaki görevini keşfeder ve yolunu açmaya çalışır.

Her müdahale, dehanın önündeki en büyük engeldir. Çünkü; neyi nasıl, ne zaman ve ne şekilde yapacağını söylediğimiz zaman “dahi” kendini keşfedemez. Tarihte, Edison gibi, kötü eğitimcinin eline düşmüş ve geri zekalı damgası yemiş pek çok dahinin örnekleri vardır. Yetişkinler arasında bu kadar beceriksizler, aptallar, sadistler görünce şaşmamak gerekir. Çünkü onlar, kötü bir eğitimcinin ve bilinçsiz bir anne-babanın eserleridir.[Stekel,57] Bunun dışında, çocuğuyla yerli yersiz övünen pek çok anne-babaya rastlarız. Çocuklarını son derece yetenekli, becerikli ve üstün zekalı kabul ederler.

annecigim-sadece-benim-ol-7-7Halbuki övünmenin aşağılık duygusundan kaynaklandığı bilinmektedir. Hayalleri ve umutları yarım kalmış ebeveynler, onları çocuklarında gerçekleştirmek isteğiyle yanıp tutuşurlar. Ne denli yetenekli, üstün zekalı olduklarını, büyük hedeflere imza attıklarını ancak hayatın acımasız engelleri sonucunda hedeflerine ulaşamadıklarını ballandıra ballandıra çocuklarına anlatan anne-babalar onlara ne büyük kötülük yaptıklarını düşünemiyorlar. Çünkü, büyüklük kompleksine kapılan çocuklar kendilerini dev aynasında görmeye başlayarak övünmeye kilitlenirler. Hayatın engellerine takıldıklarında acı gerçekle yüz yüze gelirler ve duygu dünyaları çöker.

Öte yandan, mükemmeliyetçi anne babalar da çocuklarıyla övünürler. Çocuğun her girişiminde yanlışlar bulmaya meyillidirler. Çünkü onlardan “en iyi” olmalarını beklerler. Yaptıklarını görmezden gelip, yapmadıklarına takılıp kalırlar. Böylece çocukta beceriksizlik hissi uyanır ve girişkenliği sekteye uğrar.

Yeni yürümeye başlayan çocuklar sık sık düşerler ve bir yerlerini incitirler. Anne-babalar bu konuda endişeli değil, ağır başlı ve bilinçli hareket etmelidir. Bazen çocuklar düştükleri halde hiçbir yerleri incinmemiş olmasına rağmen feryadı basarlar. Can havliyle ağlamaları sadece korktukları içindir. Onların bu halleri, anne-babalardan yansımıştır. Çünkü çocuklar “korku”yu da, birçok özelliklerini kopyaladıkları anne-babalarından öğrenirler.

Hatta bazı anneler odada koşuşturan çocuğun ayağına takılıp düşmesine neden olan bir objeyi, örneğin sürahiyi ellerine alıp döverler, ona tokat atarlar. Böylece çocuklarını sakinleştirmek isterler. Ancak bu tavırlarıyla çocuklarına kötü örnek olduklarını fark etmiyorlar. Çünkü çocuk; büyüdüğünde, her başarısızlığının sebebini başkalarından bilecek bir kıvama getirilmektedir.

Bazı anneler çocuklarıyla birlikte geçirdikleri yoğun fiziksel ve mekansal birliktelikle övünürler. “Doğumundan beri sürekli onunla birlikteyim”, “Yirmi dört saatim evde çocuğumla birlikte geçiyor”, şeklindeki ifadeler, bazı şartlar eşliğinde övünmeye layık görülebilir:

• Çocukla 2 yıl boyunca yoğun yada sürekli tensel temas içinde olunması,
• Bu süre içinde ilgi, sevgi ve şefkatin bir saniye bile ondan esirgenmemesi
• Asla ağlatılmaması ve 2 yıl boyunca emmesinin sağlanması
• 4 yıl boyunca odasının ayrılmamış olması
• 2-4 yaş arası 2 yıl süreyle sadece çok kısa ve haberli ayrılıkların yaşanması

annecigim-sadece-benim-ol-7-8Tüm bu önerilerden anlaşılmaktadır ki anne çocuğuyla 4 yıl boyunca el ele, diz dize, göz göze kaliteli ve verimli bir beraberlik geçirmek zorundadır. Yoksa; ev temizliği, mutfak işleri, misafir ağırlama ve çamaşır nedeniyle; fiziksel ihtiyaçları giderildikten sonra çocuğun televizyon karşısına eline cips verilerek saatlerce oturtulması çocukla beraber zaman geçirmiş olmak anlamına asla gelmemektedir. Çocukla duygusal beraberlik kurulamadıktan sonra onunla aynı odayı aynı evi paylaşmanın hiçbir pedagojik özelliği yoktur. Böyle birlikteliklerin çocuk terbiyesi ve yetiştirilmesinde etkisi “sıfır”dır. Çocuk, sadece büyütülmüş olmaktadır.

Bazı anneler, kendilerini bunaltan çocuklarına karşı oldukça acımasız ifadeler kullanmaktadır: “Sus, yoksa seni bırakır kaçarım”, “Bir daha yaramazlık yaparsan bu evden giderim”, “Uslu dur yoksa akşama babana söylerim”. Çocuğun ruh dünyasında her biri atom bombası etkisi yaparak onun duygularını yaralayan benzer tehditler hiçbir şart ve ortamda çocuğa asla kullanılmayacak sözlerdir. Bu ve benzeri cümleler, çocuğun sadece hırçınlaşmasına yarar.

Annelerin birçoğu, çocuklarında gördükleri sevecenliğin sadece ona has olduğunu, başkasının çocuğunun bu denli güzel tavırları olamayacağını düşünürler. Bu noktada çocuğuna aşırı meyli olan ebeveynler öyle noktaya gelirler ki onun iyi yada kötü hareketlerini, davranışlarını ayırt edemez olurlar. “Büyüyünce geçer”, “Gelişince unutur”, şeklindeki avuntularla durumu geçiştirerek onların yapmamaları gereken kötü hareketlerini görmezden gelirler. Söz konusu anne-babalar buna benzer düşüncelerini tekrar gözden geçirmelidir.

Çocuğun fizyolojik bakımı için ve bu konudaki ihtiyaçlarının karşılanmasında tüm anneler hemfikirdir. Bu alanda çocukla genel olarak çatışma yaşanmaz. Annelerin zorlandığı ve çocukla iletişim kopukluğu ve zıtlaşmalar yaşadığı husus; çocuğun duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarının giderilmesi noktasıdır. Tüm annelerin kendilerini bu alanda yetiştirmeleri gerekir. Böylece hem kendi huzuru hem de çocukların mutluluğu sağlanmış olacaktır.

0-4 yaş arasında anne-çocuk ayrılığı, hiç bir şekilde yaşanmamalıdır. Bu, çocuğun güven duygusunun ve aidiyet hissinin gelişmesi için olmazsa olmazlardandır.

annecigim-sadece-benim-ol-7-4

7.4. Anne – Çocuk Birlikteliği

Anne-çocuk birlikteliğinde en öneli unsur, anne ile bebeğin fiziksel yada “Tensel” temasıdır. 0-2 yaş aralığında kesintisiz ve yoğun bir şekilde yaşanması gereken beraberlik, 4 yaşına kadar, kısacık boşluklar hariç, sürdürülmelidir.

Söz konusu yakınlığın gerçekleşmemesi, gelecekte bazı davranış bozukluklarının sebebini oluşturacaktır. Yine bu dönemde, anne yokluğundan kaynaklanan “güvensizlik” yada “duygusal yoksunluk” çocukta başta duygusal, zihinsel ve sosyal gelişme olmak üzere çeşitli olumsuz davranışların da nedeni olacaktır. Yavuzer’in ifadeleriyle:
“Annenin okşayarak, besleyerek ve oynayarak, çocuğuyla kurduğu diyalog, duygusal doyumun sağlanmasına ve anne-çocuk arasındaki köprünün pekişmesine neden olur. Scheffer, en başarılı anne- çocuk ilişkisinin, bebeğin doğal faaliyetine annenin geliştirdiği cevapla başladığını vurgular. Bowlby, gelişimin temelinde anne ile çocuk arasındaki sıcak ilişkinin bulunduğunu savunur. Bowlby’ye göre bu ilişki, duyum ve haz nedenidir.

Erikson’a göre, ilk 18 aylık dönem içinde, çocuğun temel bağımlılık ihtiyaçları karşılanmışsa; o, kendini kişilik gelişimi açısından özerklik dönemi olan ikinci evreye hazır hisseder.

Dr. Spitz, yaptığı çalışmalar sonucu, çocuğun yaşamında annenin çekilmesi halinde gelişmede gecikme, gerileme ve duraklamaların görüldüğünü kanıtlamıştır.

Duygusal yoksunluğun etkileri, yoksunluğun türüne, süresine, çocuğun yaşına ve yoksunluktan önce annesi ile olan deneyimlerine göre farklılık gösterir. Bu etkiler, üç büyük grupta incelenebilir:

1- ilişki Yetersizliğinden Gelen Yoksunluk: Kurumda Büyüme.

Kurumda büyüyen çocuklarla ilgili olarak Dr. Sptiz üç safhadan söz eder:
a) Sebepsiz yere ağlama ve bağırma safhası.
b) Kilo kaybı ve gelişmenin durması safhası.
c) Çekilme ve ilişki reddi safhası. Bu tabloyu depresyon tamamlayabilir.

2- ilişki Süreksizliğinden Gelen Yoksunluk: Ayrılık.

Zararlarının çok iyi bilinmesine karşın, anne- çocuk ayrılığı çok sık olarak rastlanan bir olaydır. Bowlby, ayrılığa tepkiyi üç safhada açıklar:

a) itiraz safhası.
b) Ümitsizlik safhası.
c) Çözülme safhası. Bu tepki, özellikle 5 ay – 3 yaş arası çocuklarda çok şiddetli görülür. Ayrılıkların tekrarlanması da aynı şekilde zararlıdır. Çünkü çocuk, aşırı bir hassasiyet ve devamlı endişe geliştirir. Bu durum, çevresine karşı aşırı bağımlılığa dönüşür. Ayrılığın uzadığı durumlarda ise:

• Duygusal ve bilişsel [cognitive] gelişiminde duraklama, hatta bazen zeka bölümünde düşüşler,
• Bedensel rahatsızlıklar,
• Depresyon belirtileri görülebilir.
• Daha büyük çocukta; okula uyum güçlüklerine, davranış bozukluklarına rastlanabilir.
Patolojik gelişim, ayrılığın meydana geldiği yaşa ve ayrılığın süresine göre farklılık gösterir.

3- ilişkinin Bozulması ile Gelen Yoksunluk: Problemli Aileler.

Bu tür ailelerde pek çok ayrılma-barışma izlenir. Alkolizm, yetişkinler arası ilişkilerde şiddet, sık rastlanan durumlardır. Bu ortamda yetişen okul öncesi ve okul çocuğunda, konuşma bozuklukları ve gecikmeler görülür.”

annecigim-sadece-benim-ol-7-9

7.4.1. Anında Servis

Doğduğu andan itibaren yabancısı olduğu bir dünyaya gelen çocuk, “burası hiç benim ülkeme benzemiyor; kocaman, dev gibi canlılar etrafta dolaşıyor” diye düşünerek, annesinden başka kimseye ilgi göstermez. Öyle ya, ana rahminde bunların hiçbiri yoktu. ihtiyaçları kesintisiz karşılanıyordu. Sıcacık balonun içinde keyfini sürüyordu.

işte yabancısı olduğu çevresinden de aynı beklenti içinde olur. Bunun için; 0-4 yaşına kadar çocuğun istekleri GECiKTiRilMEKSiZiN karşılanmalıdır. Duygu gelişiminde olduğu gibi söz konusu isteklerinin ilk 2 yıl “Anında Servis” anlayışıyla karşılanması çok önemlidir.

annecigim-sadece-benim-ol-7-10“Misafir” olarak geldiği ailede tek sığınağı annesidir. Korktuğunda, huzursuzlandığında; acıktığında ve ağladığında ihtiyaçlarını anında karşılayan anne; çocuğun duygu dünyasını şekillendirmeye başlar. Anne, evi temizlerken, mutfakta meşgulken, misafir ağırlarken, çocuğun istekleri için ağır davranır ve geciktirirse, çocuğun ruhu Korku ve Endişeyle şekillenmeye başlayacaktır.

Bu duruma neden olmamak için, annenin çok şey yapmasına, birçok şey bilmesine gerek yoktur. Hatta buna benzer özelikleri olmasa, belki işleri daha basitleşmiş olacaktır. “Doğal” anne, “sıfır kilometre” anne olsun yeter.

Hiç unutmuyorum; önceki yıllarda, şoför eğitimi kursları yoktu. Ehliyetleri, Emniyet Müdürlüğü veriyordu. Yazılı sınavlardan sonra uygulamalı trafik denemesi sonucunda ehliyetinizi alıyordunuz. Benim gibi şoförlüğü olmayanları, uygulamalı sınava kadar arabası olan özel eğiticiler para karşılığı eğitiyordu. Her saati için ayrı bir bedel ödeniyordu. Asgari ücretle çalıştığım için eğitmenle ilk görüşmemizde maliyet tespiti yapmak istedim:

– Araba sürmeyi kaç saatte öğretirsiniz?
– Hiç araba kullanmadıysan 12 saatte, az- buçuk araba kullandıysan 24 saatte, öğrenirsin deyince epey hayret etmiştim.

Bunun gibi; anneler geleneklere göre iyi-kötü bazı bilgiler almışlarsa işleri oldukça zordur. Halbuki, çocuğu takip etsinler yeter. Onun 3-5 temel isteği var. Anında giderirlerse sorun yaşamaksızın çocuklarını büyüteceklerinden emin olsunlar. Yeni doğan çocuk; huzurlu, sakin, rahat, sımsıcak bir ortamdan geldiği için ayni ortamı arayacaktır.

7.4.2. Neler Yapılabilir

Her şeyden önce anne, bir “Tanrı misafirine” sahip olduğuna inanmalıdır. Karşısında dalgın dalgın kendisini süzen bu misafirin annenin ağzından çıkacak her sözü anladığını bilin. Bu noktadan hareket ederek:

1) Onunla yetişkin biri ile konuşur gibi konuşun.
2) Emzirmeye başlarken: “Anne şimdi seni emzirecek”, “Birazdan açlığın kalmayacak”, “Mışıl mışıl uyuyacaksın” gibi “Kadife” bir ses tonu ile ve sadece onun işitebileceği bir sesle konuşun. Ona hep gülümseyerek bakın.
3) Altını değiştirirken, çatık kaşlı olmayın, tiksinircesine çalakaşık biran önce bezini değiştirmeyin. Yine kadife sesinizle yavaş hareket ederek gülümseyerek ve konuşarak bu işlemi yapın. “Anne altını açıyor”, “Şimdi bezini alacak”, “Yeni bez koyuyor”, “Şimdi altını kapatıyor”. tarzında 2-3 kelimelik, anlamlı, yaptığınız işle orantılı cümleler kurun.
4) Yeni doğanı huzursuz edecek derecede yüksek ses çıkaran ev aletleri kullanmayın yada onun rahatsız olmayacağı şekilde kullanın.
5) Çocuğun “zihinsel gelişimi” ile ilgili, uzman desteği alın.
6) ilk 4 yaş süresince onun yanında bilgisayar, televizyon, atari gibi cihazlar bulunmamalıdır. 4 yıl süreyle bu cihazlarla tanışmamalıdır.
7) Çocuğunuza hiçbir tonda;
• Duygusal,
• Psikolojik,
• Fiziksel şiddet uygulamayın.
8) Bu süre zarfında, çocuğun yanında eşinizle sakın tartışmayın.
9) Anne-baba olarak, şaka yollu da olsa ona “kaşlarınızı çatmayın”. Sorunların çözümünde, üzerinde durulması gereken konu, davranış türünün kendisi yani sergileyen olmamalıdır. Hedef, ilgili tavrın gelişmesine pekişmesine neden olan arzunun, isteğin kendisi olmalıdır. Bu yüzden:
• Hırçın, huysuz ve huzursuz davranışların altında; “karşılanmamış ihtiyaçlar” nedeniyle gerginlik ve mutsuzluk bulunmaktadır.
• inatçı tutumun altında, karşı tarafın önerilerini ret vardır.
• Yalancılığın, kandırıkçılığın altında başarısızlık ve yeteneksizlik vardır.
• Saldırganlığın altında ise; çaresizlik vardır.
• Küsme davranışının altında; ihtiyaçlarının karşılanmamış olması yatıyor.
Sabiha Pektuna tespitleriyle:
• Beynin temel amacı, bireyin çevreye uyum sağlamasıdır. Bunun için, doğumla birlikte çevresel uyaranlar bireyin gelecekteki davranışlarını belirleyecek biçimde kaydedilir. Esas olarak kaydolan uyaranlar değil, uyarılanların bireyin ihtiyaçlarını karşılıyor olup olmadıklarıdır.

ihtiyaçları karşılayan uyaranlar, gelecekte yaklaşma davranışlarını ortaya çıkaracak biçimde; karşılamayanlar ise gelecekte uzaklaşma davranışlarını ortaya çıkaracak biçimde kodlanırlar. Yaklaşma ve uzaklaşma davranışlarının ortaya çıkabilmesi için, uyaranlar olumlu ve olumsuz duygularla eşleşerek kaydedilirler.

Nitekim tüm duyguların olumlu ve olumsuz komponentleri vardır. Örneğin mutluluk ve mutsuzluk, sevinç ve öfke, aşk ve nefret gibi. Başlıca görevi “adaptasyon” olan beyin için önemli olan, esasında çevresel uyaranlara yaklaşmak yada uzaklaşmak gibi iki karardan birini verebilmektir.”

annecigim-sadece-benim-ol-7-11

7.5. “Benim Annem, Senin Anneni Döver” Dönemi Bitiyor

Beynin, “cansız nesneleri hafızaya kaydetme yeteneği ile canlıları ve özellikle onların yüz ve mimiklerini kaydetme yeteneği birbirinden farklıdır. Annenin hafızadaki konumu ise hepsinden farklıdır. Anne ile çocuk arasında özel bir ikili oluşmasına neden olan bu görünmez bağ beyin yapıları incelendiğinde somutlaşarak devleşir.

Anneye bağlanma mekanizmaları olarak bilinen bu yapılar yaşamın ilk üç yılında oluşur. Bu dönemin ilk 18 ayı kendi içinde özellikler içerir. Halk arasında lohusalığın 40 gün sürdüğü söylense de, esasında lohusalık en az 18 ay sürer.

annecigim-sadece-benim-ol-7-13Bu 18 ay süresince anne, kendisini bile şaşırtacak derecede, duygusaldır. Dokunsalar ağlar. Bebeğin nefes alışlarına bile uyanır. Tüm bedeni, hormonal dengesi ile bu sembiyotik beraberliğe adaptedir. Kısacası, sadece çocuk değil, çocuktaki bu gelişme aşamalarına anne de sanki onunla bir bütünmüşçesine eşlik eder.” Bu yüzden; Yaratılış Pedagojisi’nin anneye, ilk 4 yaş çocuk terbiyesi için temel çağrısı: Birlikte Büyüyün’dür.

4 yaşındaki çocuk; habersiz olarak evden giden annesini göremeyince, bir daha gelmeyeceğini ve onu temelli kaybettiğini düşünür. Annenin varlığının “sürekli” olabileceğini kavrayamaz. Yok olan annesinin, bundan sonra da olmayacağını düşünür. Ölüm duygusu gibi “derin” kaygı uyandıran bir korku yaşatır.

Çocuk anneyi sürekli görmek, kendisinin yanında olduğunu hissetmek ister. Sıvışıp giden annesinin ardından, bir organı kesiliyormuşçasına acı duyarak ağlar. Onu, anneden başka kimse susturamaz. Anneye olan bu bağlılık, onun güven duygusunu pekiştirmektedir. Aksine; annenin ardından ağlamayan, oralı bile olmayan; uslu bebek rolünü oynayan çocuğun bir hastalık yansıttığı kabul edilmelidir.

3 yaşın sonlarına doğru çocuk; annenin, kendisinden ayrı bir varlık olduğunu kavramaya başlar. Artık, kısa süreli ayrılıkları “anlaşmalı” olarak başlayabilir. 4 yaşından itibaren de kreşe götürüldüğünde çabuk uyum sağlar. Annenin geri geleceğini anlamaya başlamıştır. Bu durumu yeterli güven duygusunu kazandığının işareti sayılır. Ebeveyn, 4 yaşından itibaren ikinci çocuk planı yapabilir.

4 yaşından itibaren “benim annem senin anneni döver” dönemi kapanmış “benim babam senin babanı döver” dönemi başlamıştır. Bu bölümü sonlandırırken, anne-babalar şu kısa tavsiyeleri iletmek yerinde olacaktır. Aşağıdaki diyalogta annenin cevapları yanlıştır:

1) Çocuklarınızı eleştirmeyin: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, “Yaramaz çocuklar annelerine itiraz eder”
2) Önerilerinizi yorumlamayın: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, “Senin inatçılığından bıktım”
3) Öğüt vermeyin: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, “Bu yemeği yersen kocaman olursun”
4) Suçlamayın: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, “Yemeği beğenmemek ayıp sayılır”
5) Geçmişi hatırlatmayın: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, “Yeter artık, her istediğinin olmasını istiyorsun”
6) Emretmeyin: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, “Derhal ye diyorum”
7) Soru sormayın: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, “Niçin?”
8) Gözdağı vermeyin: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, Babana söyleyeyim de görürüsün”
9) Kendinizle kıyaslamayın: Çocuk, “Yemiycem işte” Anne, “Ben senin gibiyken, iki tabak yiyordum”

Özellikle anneler, hayatı olduğu gibi kabul etmelidirler. Çünkü yaşam, her zaman insana gülümsemez. Bu nedenle, anneler, morallerini yüksek tutmalı ve ruhsal çöküntü yaşamamalılar.

annecigim-sadece-benim-ol-7-12

Seçilmiş 101 Uyarı

1) insanların çocuk sahibi olmaktan “tarifsiz haz” duyacağı pedagojik anlayışı oluşturmak için, YARATiliŞ PEDAGOJiSi serisini sunuyoruz.

2) Pedagojinin kurucularından Pesatalozzi: “Çocuklar; iyi, temiz ve günahsız olarak doğar.”

3) Çocuklarınızla çocuklaşın 1 Hadis

4) Çocuklarınıza “misafir”inize davrandığınız gibi davranın. Çünkü onlar Tanrı misafiridir.

5) Melek gibi insan yetiştirmeye çalışmak, çocuğun ruhunu ezmek demektir.

6) Yaratılış Pedagojisi’ni okuyan her dünyalı, böyle bir yöntemin kendisi için hazırlandığını düşünecektir.

7) insan kalbi, dallarında sadece bülbüllerin öttüğü seçkin bir gül bahçesi değildir. Ona sevgi duygusunu aşılamakla işe başlayın.

8) Çocuğunuza; iki yüzlü insanlardan, çıkarcı, nankör ve vicdansız kimselerden oluşan bir dünya tanıtmayın. Çünkü, kaygılarla dolu bir hayat, onun için çekilmez anlamındadır.

9) Çocuklarınıza; hayatı “ölümüne mücadele” arenası olarak göstermeyin. insanın değerli oluşunun, terbiyesinden kaynaklandığını aşılayın.

10) Anne-babalar çocuklarına; çocukların arzuladıkları bir hayat tarzı sunmalıdır.

11) Atamızdan, büyüklerimizden bunu gördük bunu biliriz, anlayışıyla çocuk yetiştirmek, mayınlı arazide yol yürümeye benzer.

12) Sizi endişelendirmeyecek, gelecek vadeden ve kendisiyle gurur duyacağınız evlat yetiştirmek için,”derin” eğitim almanız şart değildir.

13) Çocuğunuza “şekil” vermeye çalışmayın. Çünkü, şekil verilmek istenen her nesnenin kolu kanadı kırılmak zorundadır. Çocuğunuzun yürümesine ve uçmasına engel olmayın.

14) Sağlıklı bir yuva kuramayanların, mutlu bir evlilikleri olmayanların, çocuk sahibi olmaya hakları yoktur. Doğacak minicik çocuk, koca koca insanların mutsuzluklarına asla “çare” olamaz.

15) Ebeveynlerin beklentisi, çocuğun kendilerini mutlu etmesi değil; onların görevi, çocuğun mutluluğu için çaba harcamaktır.

16) Henüz “cenin” halindeki bebek; hamile annenin yaşadığı tüm streslerinden, sıkıntılarından, kötü alışkanlıklarından, neşeli ve sevinçli hallerinden, aynen annesi gibi etkilenmektedir.

17) Çocuğun karakterinin köşe taşları, hamilelikte ve anneden habersizce yerlerine oturur.

18) Hamilelik boyunca cenin, sadece süre tamamlamak için beklemez. Annenin yaşadığı olumlu-olumsuz tüm duyguları hissederek, onlarla kendi karakterinin temellerini atar.

19) Hamileler karınlarında, tam teşekküllü duygu dünyasına sahip olan bir canlıyı misafir ettiklerini bilmelidir.

20) Anne karnındaki bebek annesinin, kendisi hakkındaki tüm düşüncelerinden ve hislerinden etkilenir, onları hafızasına kaydeder.

21) Tanislov Grof; insan aklının “hologram” gibi çalıştığını, ana rahmindeki bebeğin hafızasının dördüncü aydan itibaren kayıt yapmaya başladığını, bilimsel olarak açıklamaktadır.

22) Eşini sevmeyen, ondan nefret eden hamilelerin, çektikleri doğum sancıları, 1 kat daha artmaktadır. Bu sancı dolayısıyla, eşlerinden daha fazla nefret etmektedirler.

23) Mahler, Spitz ve Bowlby’ye göre; 0-4 yaş arasında tüm çocukların anne ile, ayrılmaz ve sıkı bir beraberliği doyasıya yaşamaları şarttır.

24) M.Mahler: “Kişilik” gelişimi, ana rahminde ve 0-4 yaş arasında; “sağlıklı” ve “kesintisiz” bir anne ve çocuk birlikteliği sayesinde şekillenir.

25) Göbek kordonu kesilen çocuk, bedensel doğumu sonrasındaki ruhsal doğuma hazırlanmaya başlar.

26) Doğum sancıları, anne için gereklidir. Böylece annenin beyni, prolaktin hormonu üretimini tetikler. Bu hormon sayesinde anne, çocuğuna karşı duyarlılık ve hassasiyet kazanır.

27) 6. aydan itibaren başladığınız ek besinlere rağmen çocuğunuzu 2 yıl dolu dolu emzirin. Bu durum, bebeğin özellikle “ruhsal” gelişimi için çok önemlidir.

28) Anne sütünün “besin değer”, bebeğin durumuna göre her zaman değişir. Örn: 15 günlük bebek ile 2 aylık bebeğin besin ihtiyacı aynı değildir. Bileşimi sürekli değişen anne sütünün taklit edilmesi de imkansızdır.

29) Yapay sütlerle yada inek sütüyle beslenen çocuklar daha agresif ve hırçın olabilirler. Oysa anne sütüyle beslenen çocuklar daha yumuşak huylu olurlar.

30) Ağlata ağlata çocuk büyütülmez. 0-4 yaş arası 4 yıl süreyle çocuğu ağlatmamak için elinizden geleni yapın. Ancak, iktidar mücadelesi yapması durumu hariçtir.

31) Yeni doğan; ilk 4 yıl anneye bağlanma sürecinde kesintiye uğratılırsa, meydana gelecek olumsuzluklar, yaşamı süresince peşini bırakmayacaktır.

32) Çocuğun “ruhsal gelişimi” ömür boyu sürerken; anne- çocuk sevgisiyle “güven gelişimi” 0-4 yaş arasında kısacık bir zamandır.

33) Anne karnındaki 20 günlük ceninin beyin, omurilik ve sinir sistemi inşaası tamamlanmıştır.40 günlük ceninin beyin dalgaları kaydedilebilir.2 aylık ceninde; yetişkin insanda bulunması gereken bütün organlar tamamlanmıştır.

34) 2 yaşında, yürüyen çocuğun beyni; “yetişkin” insan beyni kadar aktiftir. 3 yaşındaki çocuğun beyni; lise çağındaki çocuğun beyninden 2 kat daha aktiftir.

35) ilahi güç, çocuğun fıtratını belirlemiştir. Anne- babalar, yanlış terbiye yöntemleriyle bu yapıyı bozmakta ve baş etmekte zorlandıkları çocuklar yetiştirmekteler.

36) Henüz günah bile işlememiş, hata yapmamış çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Çünkü onun terbiyeye ihtiyacı yoktur.”ağaç yaş iken eğilse de, siz onu yamultmayın; bırakın “dosdoğru” büyüsün.

37) Hitler’in dünyayı felakete sürükleyecek derecede “etken” olmasının altında yatan sebep; çocukluk yıllarında yaşadığı baba baskısıdır.

38) Babam belinden çıkardığı kemerle beni döverken; yediğim belirli sayıdaki kırbaç darbesinden sonra, sırtımda kemerin acısını hissetmemeye başlıyordum. Yumruklarımı sıkıyor ve sadece sırtıma inen kırbaç darbelerini sayarak babamın gözlerine bakıyordum. [A. Hitler]

39) Kim olduğunu, ne olmak istediğini, nereye gitmek ve ne yapmak istediğini bilmediğiniz bir Tanrı misafiri ağırlamaktasınız. Çabanız, bu bilinmezlerin yanıtını aramak olmalıdır.

40) Allah tarafından içine yerleştirilen fıtrat çizgisinin, ebeveynince değiştirilmeye çalışıldığını sezinleyen çocuk; fıtratındaki temiz halini yaşamaktan vazgeçer. Kılık değiştirerek ebeveynine yaranmaya çalışır. Nedeni,gördüğü baskılar ve engellemelerdir.

41) Çocuk yetiştiren anne-baba; yabani ısırgan otlarını ayıklayan bahçıvan gibidir. -Gazali-

42) Her emrinize boyun büken, her istediğinizi yapan çocuklar hasta ruhlu çocuklardır.

43) Annelik 20 yıl sürecek olan “misafir ağırlama” sanatıdır.

44) Çocuğun tek istediği: Horlanmamak, kırılmamak, azarlanmamak ve terslenmemektir.

45) Çocuğun 0-4 yaş dönemindeki “kesintisiz güç kaynağı” annesidir. Bu süre içinde annenin ev işlerini, babanın üstlenmesi gerekmektedir.

46) Kendinizi yorarak, yıpratarak çocuk yetiştiremezsiniz. Görevinizin “misafire” bekçilik yapmak olduğunu bilmeniz yeterlidir.

47) “Yaratılış Pedagojisi”, yeni bir annelik yöntemi önermiyor. Yeni kuşağın, bir önceki kuşağa göre yüzlerce farklı enstrümana muhatap olarak dünyaya gelmesi karşısında; gelenek ve göreneklerin telkinleriyle annelik yapılamayacağını hatırlatıyor.

48) Şayet annelik bugünkü gibi meşakkatli olsaydı; anne olmaktan başka hiçbir günahı olmayan annelerin, çocuk yetiştirme belasına bu sıkıntıya girmelerine Allah’ın gönlü razı olmazdı.

49) Günümüzdeki anneliğin babalığın zorluğu; çocukların fıtratlarının değiştirilmeye çalışılmasından kaynaklanmaktadır.

50) Çocuğu terbiye etmek adına bugün yapılan şey; çocukların fıtratlarını zedelemek ve yıpratmaktır. Ruhu yara- bere içinde olan böyle bir çocuğun başta ailesine olmak üzere hiç kimseye hayrı olmayacaktır.

51) Çocuklarınız birer kitaptır. Onları açıp açıp okuyun.

52) Baba; çocuk büyüten annenin ev işlerini üstlenmediği sürece o “şefkat abidesi” anne, bir gün “sinir abidesi” olup çıkacaktır. Birinin saçını başını yolmaya çalıştığı, diğerinin sırtından inmediği çocuklarına karşı “çıt’ı” çıkmayan anne, günün birinde “çıt” sesine tahammül edemeyen biri olup çıkarsa, bunun nedeni “baba”dır. [A. Güneş]

53) Beraberinde mutsuzluğu da getiren “umutsuzluk”, anne için şiddetin mayasını oluşturur. Yanlış üstüne yanlış yaptırır. Haklı-haksız, şiddet uygulama gereğini duyar.

54) Özellikle anneler, hayatı olduğu gibi kabul etmelidir. Yaşam her zaman insanın karşısına güler yüzle çıkmaz.

55) Kendisine değer verilmeyen, evde bir ağırlığı olmayan, basite alınan, düşünceleri hiçe sayılan bir anne, kendisini evin bir kölesi gibi görür.

56) Annenin, çocuk yetiştirme özgürlüğü olmalıdır. Çalışmayan annelerin büyüttüğü çocukların birini geçici olarak, büyüklerin sahiplenmeleri doğru değildir. Gece, bütün çocuklar, ait oldukları evde sabahlamalıdır.

57) “Anne-bebek ayrılığı”, hiçbir şekilde yaşanmamalıdır. 0-4 yaş arası, anne-çocuk birlikteliğinin kesintisiz yaşanması, çocukta “güven duygusu” gelişimi için anneye tanınan “kişiye özel” bir süreçtir. Çocuk bununla, karakterini inşa edecektir.

58) Anne hangi dine, hangi inanca yada hangi kültüre mensup olursa olsun; o kaynaktan beslendiği “manevi güçle” Tanrı misafirinin sahibine yönelmesi ona, zorluklara katlanması için kuvvet sağlayacaktır.

59) Şiddetin, kuşaklar arası yayılma özelliği vardır. Şiddet gören, gördüğü şiddeti en yakınına uygulama hevesi ile dolu olur. Küçüklüğünde şiddet gören ebeveynler bunu çocuklarına, eşlerine uygulamaktan geri kalmazlar.

60) Çocuk terbiyesinde, kendi rolü dışında “baba”nın rolünü de üstlenen anne oldukça yıpranacaktır. Bu tip ailelerde en az 2 yada 4 çocuk en kısa zamanda, annenin kurtuluşu olacaktır.

61) Evliliği zoraki yürüyen ve çocuk desteğine bağlı olan aileler pedagojik açıdan oldukça uyumsuz ortamlardır. Çocuğun bir yanı sürekli eksik kalır.

62) Anne, eşinden aldığı “pozitif” sevgiyi, çocuğa aktardığı gibi; alamadığı sevginin karşılığını da çocuğa, negatif şekilde yansıtacaktır.

63) Annenin; internet, facebook, cep telefonu gibi “sanal dünya” bağımlılığı olmamalıdır. Günün önemli bölümünü işgal eden bu bağımlılık, çocuğun yetişmesini ” çok olumsuz” etkileyecektir.

64) Annelik; alkolden, uyuşturucudan kaynaklanan” düşük refleks”lerle ve sigara yüzünden harap olan bir sinir sistemiyle yapılacak bir görev değildir. Bu durum, çocuk terbiyesi açısından bir felakettir.

65) Her biri büyük “nimet” olan “hırs ve öfke”nin köreltilip yok edilmeye çalışılması, insanı karaktersizleştirir, köleleştirir.

66) Bir uzmanlık işi olan çocuk terbiyesi hakkındaki bilgiler, medyadan ve gelişi güzel kaynaklardan değil; “isabetli” kaynaklardan karşılanmalıdır.

67) Annenin, sağlıklı bir cinsel yaşamı olmalıdır. Bu; hem beden hem de ruh sağlığı açısından önemlidir.

68) Babalar çocuğu anlayabilirler; annelerse onu “hissederler”. Anne bu özelliği sayesinde çocuğun duygularını okuyabilir ve uzakta olsa da onun hakkında isabetli yorumlar yapabilir.

69) Anneler çocuklarını, kendi malları gibi görmemelidir. Onlara sözel, bedensel ve ruhsal şiddet asla uygulamamalıdır.

70) Çocuklar içi boş teneke kutusu değildir. Ona kendinizden bir şeyler vermeye çalışmayın. Çocuklar, ömür boyunca kendilerine lazım olan malzemelerle birlikte dünyaya gelirler. Onu tanımaya, keşfetmeye, kim olduğunu, ne olacağını anlamaya çalışın.

71) Yeni doğan bebeğe sürekli gülümseyin. Bu onda, buraya ait olduğuna dair “aidiyet duygusunu” geliştirecektir. Böylece içini size açacak ve onu anlamanız kolaylaşacaktır.

72) Yeni doğan çocuğunuzla hep konuşun. Kısa, öz ve kolay kelimeler mırıldanın. Uzun cümleler kurmayın. Ona, taklit edici anlamsız ifadelerle seslenmeyin. Ağzınızdan çıkan her kelime, yetişkin birine seslenişiniz gibi mutlaka “anlamlı” olmalıdır.

73) 0-4 yaş arası odasını ayırmayın. ilk 2 yıl sizin yatağınızda yatsın. Son 2 yıl da; yine sizin odanızda fakat kendi yatağında yatsın. Özellikle ruhsal gelişimi için 2 yıl süreyle emzirin.

74) 0-4 yaş süresince “asla” ağlatmamaya çalışın. Ağlamakla ciğerleri gelişmez, ruhu yaralanır. Bu yaş grubu ağlamaları, ihtiyaç belirtisidir. Sonraki yaşlardaki ağlamalarına ardniyetleri karışabilir.

75) iki buçuk yaş çocuğu; dengesiz, olumsuz, kararsız ve isyankardır. Her şeyi kendi başına yapmak ister. Arkadaşlık hissi kuvvetlenmeye başlar. Hayalcidir. Çabalarını destekleyin ve sabırlı olun.

76) 5 yaş çocuğu “altın yaş” dönemini yaşar. Toplusallaşmış bir hali vardır. Dostane davranışlar sergiler. Çevresine oldukça uyumludur. Belleği güçlüdür. Her söylenene inanır.

77) 6 yaş; duygusal ve fırtınalı bir yaş dönemidir. Her şeyin tamamını ister, paylaşmaktan hoşlanmaz. Bencil ve kavgacıdır. Cezalara son derece tepki gösterir.

78) Gazali: “Okuldan dönen çocuğunuzu “oyun”a yönlendirin. Okul yorgunluğunu oyun oynayarak atmasını sağlayın. Öğretim ve okul yükü altında çocuğunuzu ezmeyin. Bu durum onun kalbini öldürür, zekasını köreltir, hayatı zindana döner”

79) Anneler; çocuk yetiştirmek için yola çıkmayın. Amacınız “yetiştirmek” olunca, kimi model alacaksınız? Domino taşlarını devirerek işe başlamış olursunuz.

80) ilahi irade çocuğun içine; neyi, nasıl ve ne zaman öğrenmesi gerektiğini içeren programı yüklemiştir. Bu yüzden onu zorlamayın ve ona baskı uygulamayın. Sadece, konu ile ilgili taleplerini karşılayın.

81) Anne, çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak için görevlendirilirmiş bir “rehber”dir. Çocuğa yapılacak telkinler ve yönlendirmeler, çocuğun yeteneklerini öldürmekten başka bir işe yaramayacaktır.

82) Çocuğunuzun eksik yanını öne çıkarmayın. Onu eleştirme çabasında olmayın. Öfkesine gülerek, alay ederek karşılık vermeyin.

83) Anne-babası tarafından saygı duyulmayan çocuklar, arkadaş ve okul ortamında geçimsiz ve uyumsuz olurlar.
• Vücutları aşırı stres hormonu üretir.
• Sık sık hastalanırlar
• Davranış sorunları yaşarlar.

84) Çocuklar; anne-babaları tarafından nasıl tanımlanırlarsa kendilerini öyle kabul ederler. Davranışlarını buna göre geliştirirler.

85) Depresyondayken veya sürekli üzgün olarak çocuk yetiştiren annelerin çocukları:
• Çekingen, ürkek olur
• Olumsuz duygular sergiler,
• Gergin ve agresif olur.

86) Bebek, yeni bir durumla karşılaştığında, önce hemen annesine bakar. Örneğin ilk kez “briz”i keşfetmiş ve ona yaklaşırken, yeni tanıdığı makas yada bıçağa uzanırken önce annesinin tepkisini ölçer. Anne, sadece: “Hayır”, “Yapma” dediğinde de onu dinler.

87) 1-2 yaş arasındaki çocuktan kısa bir süre için ayrılırken yada işe giderken:
• Onunla, yetişkinle konuşur gibi konuşun.
• Döneceğinizi, endişelenmemesi gerektiğini söyleyin.
• Öperek, el sallayarak, göstere göstere ayrılın.
• Onu asla aniden terk etmeyin.

88) 1-3 yaş çocuğun mülkiyet anlayışı:
• Bir şeyi görüyorsam, o benimdir.
• Senin olan şeyi istiyorsam, o da benimdir.
• Benim olan şey, sonsuza kadar benimdir.

89) 4-7 yaş arası çocukların, arkadaşları olmasını sağlayın. Aileler, bu yaş çocuklarını birbirleriyle tanıştırmalıdır. Bu dönemde, genellikle “ikili” arkadaşlıklardan hoşlanırlar.

90) Kavanozda çocuk yetiştirmeyin: Çocuğunuzu, 4 yaşından sonra sokak çocuğu yapın. Sizin kontrolünüzde, sokak arkadaşları olsun, sokak oyunları oynasınlar. Üstlerini başlarını perişan etsinler, aldırmayın ve sabırlı olun.

91) Çocuğunuzu, oyunları sırasında keşfetmeye, tanımaya çalışın. Sadece seyredin:
• Oyun sırasında sevgilerini, nefretlerini, isteklerini açığa vururlar.
• Oyunlarını hafife almayın. Oyunları size bulunmaz bir fırsattır.

92) Yaşamın ilk 3 yılında gerçekleşen “anneye bağlanma” sürecindeki herhangi bir olumsuzluk, bireyin davranışlarını “ömrü boyunca” olumsuz etkilemeye devam eder. [S. Paktuna K.]

93) insan, doğası gereği ruhunu ezdirmemek için tüm gücünü kullanır.

94) Çocukla sağlıklı iletişim kurmak için ona ‘doğru yaklaşım’a ihtiyaç vardır. Doğru yaklaşım için de, pedagoji bilgisine gerek vardır.

95) Çocuk üzerinde “etkili” olan, onu” anlayan”; tüm gününü çocukla birlikte geçiren değil, onunla “sağlıklı” iletişim ve etkileşim kurandır.

96) Anksiyete; öz varlığa karşı bir tehlike sinyalinin içsel algısıdır. Ölüm korkusuyla eşdeğer ağırlıktadır. Korkudan farklı, çevresel olmayıp” içsel” oluşudur.

97) Her doğan çocuk; ona ömrü boyunca rehberlik edecek bir duyguya sahip olarak dünyaya gelir. Ebeveynler, ondaki bu hissi köreltmezlerse çocuk, istikametten şaşmayacaktır.

98) 1 yaşın tipik özellikleri:
• inatçıdır
• Söylenenin tersini yapar
• Anne-babanın ciddiyetini sınar
• “Yok”tan anlamaz

99) 4 Yaşın tipik özellikleri:
• 2 yaşındaki uyumlu, geçimli hali sona ermiştir
• Dengesiz ve uyumsuzdur
• Ölçüyü kaçırır, işi tadında bırakmaz
• Kendi başına buyruktur
• Her işi yarım bırakır

100 Akıllı-uslu, yaramazlık yapmayan, efendi efendi oturan, şımarmayan bir çocuk modeli düşünmeyin.

101) Amacınız ve çabanız, çocuk terbiye etmek değil; terbiyeli çocuk yetiştirmek olsun.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
Anneciğim Sadece Benim Ol - 19 Şubat 2016 23:35
Annenin Çocuğunu Tanıması - 22 Kasım 2015 20:14
Annelik Nedir? - 15 Haziran 2013 13:29
Ruhsal Gelişim ve Pedagoji - 7 Nisan 2013 12:13
Doğum Öncesi Bebek Pedagojisi - 20 Aralık 2012 12:24
Yaratılış Pedagojisi - 5 Aralık 2012 20:51
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. BENGÜ dedi ki:

    Hayatımda bir solukta okuduğum ve anladığım tek yazar size saygım sonsuz güzel ve harika insan başarılarınızın devamı ve ışığınızın hiç sönmemesi dileklerimle .

BİR YORUM YAZ