Doğum Öncesi Bebek Pedagojisi

Psk. Dr. Yaşar Kuru

Hamileler, karınlarında tam teşekküllü duygu dünyası taşıyan bir canlıyı misafir ettiklerini bilmelidirler.

Evlenmek için eş seçiminde bulunacak olan genç kızlar ve delikanlılar, eş seçimlerini ve evlilik hazırlıklarını, dünyaya getirecekleri çocuklarını göz önüne alarak yapmalıdır. Hatta çok daha önemlisi de şudur; eş adayını seçmezden önce, herhangi biri üzerinde kararlılığını ilan etmezden önce mutlaka, pedagoji ile ilgili temel bilgilere sahip olmalıdır. Bu bilgileri; ya ana-baba okuluna katılarak, ya pedagoji tahsili yaparak yada pedagoji alanında “doğru” kaynakları okuyarak elde etmelidir.

Bu, eş adaylarının evlenmeye değil, çocuk sahibi olmaya hazır olup olmamaları açısından önemlidir. Böyle bir tercihte isabet etmek, her iki tarafın da yetişme tarzlarıyla yakından alakalıdır. Dolayısıyla eş adayları, birbirlerinde uyum faktörü ararken, bu noktayı mutlaka göz önünde bulundurmalıdırlar. Örneğin; çocukluğu sürekli kavgalı, gürültülü, çekişmeli bir aile ortamında geçen kimselerin sağlıklı bir yuva kurmaları oldukça zordur.

Sağlıklı bir yuva kuramayanların, mutlu bir evlilikleri olmayanların çocuk sahibi olmaya hakları yoktur. Doğacak hiç bir çocuk, minicik bedeniyle koca koca insanların mutsuzluklarına çare olamaz, çözüm üretemez. Bu durumun bilincinde olmayan mutsuz çiftler; evliliklerinin, yuvalarının ve geleceklerinin sigortası olarak çocuk doğurmayı çare olarak benimserler. Bunun gerçekleşmesi, eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü mutsuzluk bulaşıcıdır. Sorunlu aile bireyleri, aileye bir problem daha katmakla hiçbir sıkıntının önlemeyeceğini bilmelidirler.

Erkeğin de kadının da önce, “kendisiyle barışık” olması lazımdır. Çünkü, kendisiyle barışık olmayan erkek, hanımıyla; kendisiyle barışık olmayan hanımefendi eşiyle asla barışık olamaz. Öte yandan; yaşamı süresince beklentilerine kavuşamayan, her girişiminde hayal kırıklığı yaşayan ve planlarını bir türlü gerçekleştiremeyen “başarısız” insanların da iyi birer anne-baba olmaları beklenmez. Bu tip insanlar evlendiklerinde, bir an önce çocuk sahibi olmayı isterler ki, ulaşamadıkları hedeflere çocuklarının ulaşmalarını arzu ederler.

Diğer taraftan, evlilik hayatlarında umduğunu bulamayan, mutluluğu yakalayamayan birçok anne- baba, aradıklarını çocukları sayesinde bulmak ister. Böylelerinin çocuğa bakışları “aile kurtarıcısı” nazariyledir. “bu çocuk olmasaydı.”, “dua et ki şu çocuğun hatırı var da sana katlanıyorum” gibi düşüncelerini vurgulayan ebeveyn sayısı oldukça fazla değil mi? Daha da kötüsü, söz konusu serzenişlerini çocuklarının yanında yapmaları ve
bunu sık sık tekrarlamalarıdır.

Halbuki anne-babanın beklentisi, çocuğun kendilerini mutlu etmesi değil; kendilerinin çocuklarının mutluluğu için çaba göstermeleridir. Görülüyor ki, mutsuz bir evlilikte görevler de beklentiler de ters- yüz olmuş durumdadır.

2.1. Çocuk Terbiyesi Ana Rahminde Başlar

Anne karnında çok iyi korunan bebek, dış etkilerden bütünüyle uzak kalamamaktadır. Mesela, anneler yorgun olduklarında, karnındaki bebeğin hareketlerinin arttığını tecrübeleriyle bilmektedirler. Ayrıca bu durum, kontrollü bir biçimde deneysel olarak da belirlenmiştir. Annelerin merdiven çıkmasından yada sigara içmesinden sonra, bebeğin kalp atışları hızlanmaktadır.

Anne heyecanlanıp üzülünce, korkunca; faaliyete geçen iç salgı bezleri kana karışmakta, kana karışan bu salgılar, çocuk ile anne arasındaki sıvı yolu ile çocuğa ulaşmaktadır. Bu şekilde, henüz anne karnındaki bebeğin, anneyi etkileyen tüm faktörlerden etkilendiğini bilmiş oluyoruz.

Hamilelik süresince annenin maruz kaldığı anksiyetelerin, streslerin; çocuk doğduktan sonra çocuğu, birçok hastalıklara karşı dirençsiz bıraktığını araştırmalardan öğreniyoruz.

Çocuğun karakterinin köşe taşları, hamilelikte ve anne adayının haberi olmaksızın yerlerine oturur.

dogum-oncesi-bebek-pedagojisi-2.12.1.1. Çocuğun Genetik Karakteri

Hamilelik olayı gerçekleştiği andan itibaren çocuk; hem anneden hem de babadan aldığı bazı özelliklerin birleşmesiyle, yeni bir birey olarak oluşmaya başlamaktadır. Anne-babasının özelliklerini fiziksel olarak yansıtan çocuğun, yaşadığı sürece sahip olacağı “karakter”inin de temelleri hamilelikte atılmış olmaktadır.

Çocuğun genetik karakterini oluşturan bu olay anne babadan habersice gelişmektedir. Bazı çocuklar anneye, bazı çocuklar da babaya göre şekillenmektedir. Bunun nasıl veya ne şekil oluştuğu günümüzde, bilinmezliğini korumaktadır.

2.1.2. Çocuğun Psikolojik Karakteri

Genetik karakterin dışında, bir de çocuğun anne karnına düştüğü ilk andan itibaren şekillenmeye başlayan “psikolojik karakter”i vardır. “Psikolojik karakter; annenin sevinçlerine, öfkelerine ve üzüntülerine bağlı olarak, “genetik karakterin” üzerine inşa edilen ikinci bir karakterdir. Anne karnında dokuz ay geçiren bir çocuk, sadece bu süreyi tamamlamak için beklemez. Aksine, annenin yaşadığı her acıyı, her sevinci ve her duygusal değişimi “birebir” yaşayarak bir “ömür boyu” ana hatlarıyla kullanacağı karakter alfabesinin ilk harflerini de dizmeye başlar. Şöyle ki:

  • Genetik karakterinin oluşumunda, her ne kadar anne-baba söz sahibi olsa da,
  • Psikoljik karakterinin oluşumunda, özellikle anne, “doğrudan” tesir sahibidir. Yani anne, eğer isterse; karnındaki çocuğun “pısırık, korkak”, yahut; “sakin ve huzurlu” olabilmesi adına ciddi bir rol oynayabilir”

Hamilelik süreci, yani doğum öncesi, “oluşum dönemi”dir. Doğumdan sonraki çocuğun hayatının yol haritasının belirlendiği zaman aralığıdır. Halk arasında yerli yersiz kullanılan “alınyazısı”nın şekillendiği evredir. Böylece, kişinin alınyazısının ana hatlarının başta anne olmak üzere ebeveyn tarafından belirlendiğini iddia edebiliriz. Çünkü cenin bu dönemde dıştan gelen psikolojik ve fizyolojik uyarıcılardan olağanüstü etkilenmektedir.

Bu bize, anne adayının ruhsal durumunun cenin üzerinde kalıcı izler bıraktığını göstermektedir. Psikolojik gerilim yaşayan hamile, ceninin muhafaza edildiği anne karnındaki sıvının kimyasal özelliğine tesir eder. Böylece, “ceninin sinirsel, salgısal ve diğer yapısal özelliklerini etkiler” Bu durumda, hamilelerin karınlarında, tam teşekküllü his ve duygu dünyasına sahip bir canlıyı misafir ettikleri görülmektedir.

dogum-oncesi-bebek-pedagojisi-2.2

2.1.3. “Cenin Psikolojisi”nin Anlamı

Cenin psikolojisi; “anne karnındaki embriyonun [ceninin], anne vasıtasıyla yaşadığı psikolojiye verilen isimdir. Kısaca diyebiliriz ki, hamililik süresince bir anne, ne ile meşgul oluyorsa, duygu dünyası ne ile şekilleniyorsa, karnındaki embriyonun -ceninin- da duygu dünyası aynı olaylarla şekillenmektedir.

Eğer anne, korku nöbetleriyle hamileliğini geçirmişse, muhtemeldir ki, doğacak çocukta da bu korku nöbetlerinin izleri bir “ömür boyu” devam edip gidecektir. Yada, çok karşılaşılan başka bir durum da, “istenmeyen” hamileliği mecburi olarak yaşayan bir annenin ruh halidir.

Böyle bir annenin bebeği; dokuz ay boyunca kendisini istemeyen bir annenin, “psikolojik baskısı” altında kalacaktır. Bu ezilmeler çocuğun bir ömür boyu taşıyacağı “psikolojik karakterin” en belirgin özelliği olarak gölge gibi onu takip edecektir.

O halde, bebek bekleyen bir anne; bir baykuş gibi ciddi ve dikkatli olmalıdır. Karnındaki yavrusuna fizyolojik olarak bağlı olduğu gibi, psikolojik olarak da bağlı bulunduğunu asla hatırından çıkarmamalıdır.

Bir anne, okuduğu kitapları sadece kendisine değil, karnında taşıdığı yavrusuna da okuduğunu bilmelidir. Hissettiği huzur ve sakinliğin, sadece kendisine değil, minik yavrusuna da tesir ettiğini asla unutmamalıdır.

Annenin yaşayacağı korku, öfke, hırs, günah, yapacağı gıybet, söyleyeceği yalan; kısacası, vicdanını sızlatan her bir durum, çocuğuna da “inceden inceye” zehir gibi sızar. Anne, bunu bilerek hareket etmelidir. Bu itibarla bakıldığında, çocuk terbiyesinin daha anne karnında başladığına şahit oluyoruz.

Özetlersek; bir anne, çocuğunun nasıl bir karaktere sahip olmasını istiyorsa, kendisi de hamilelik döneminde o karakterin izlerini taşımalıdır”. Bu kritik ve özverili hamilelik döneminde anne “kitap” gibi olursa, çocuk onu okuyacaktır. Yani sımsıcak, bilgili, anlayışlı, sabırlı. davranışlarının gölgesi çocuğun üzerine düşecektir.

dogum-oncesi-bebek-pedagojisi-2.32.1.4. Ceninin Akıl-Ruh Bağlantısı

Çocuğun hafızasında oluşan bilgiler; “sadece hatırladıklarından ibaret değildir. Ana rahmine tutunduğu andan itibaren, sinirler ve duyular yoluyla aldığı bilgiler, bilinçaltı hafızasına işlenmektedir. Doğduktan sonra, hatırlamasa bile bu bilgiler, çocuğun davranışları ve kişiliği üzerinde etkili olmaktadır. Jung, çocuğun hatırlayamadığı ve biz yetişkinlerin de hatırlayamadığı bu ilk ve en eski bilgilerin, kişisel bilinçaltı ve kolektif bilinçaltı hafızasında yer aldığını söyler.

Transpersonal [benötesi] psikoloji alanındaki araştırmalarıyla tanınan Prof. Stanislov Grof, “Holotropic Mind” -Holotropik Akıl- isimli kitabında: insan aklının, bilinenden çok daha farklı işlevleri olduğunu ileri sürmektedir. insan aklının, en önemli iki işlevi: Bilinç ve Hafıza’dır.

Grof, insan bilincinin aslında, ana rahminde işlemeye başladığını, hamileliğin, dördüncü ayından itibaren anne ile embriyo -cenin- arasında duygusal iletişim ve etkileşim olduğunu, ikisinin de bu iletişimin bilincinde olduğunu söyler. Embriyo; annenin kendisi hakkında ne düşündüğünü, onu -bebeği- isteyip istemediğini, sevip sevmediğini hissetmekte ve bunu hafızasına  kaydetmektedir.

insanın, ana rahminde ve doğum sırasında yaşadığı duygusal tecrübeleri hatırlamaması, bunların hafızadan silindiği anlamına gelmez. Onlar bilinçaltında, hafızanın derinliklerinde depolanmış halde varlıklarını devam ettirmektedirler.

Grof, geliştirdiği “hototropik nefes çalışması”
-holotropic breathwork- tekniği ile; insanların ana rahminde ve doğum anında yaşadıklarını “film şeridi” gibi gördüğünü ortaya çıkarmıştır. Araştırmaları sonunda; insan aklının, hologram tekniği ile çalıştığını, duyular vasıtasıyla alınan bilgilerin, hiçbir şekilde kaybolmadığını, sadece “hafıza hücrelerinde” değil; bütün “beyin hücrelerinde” saklı olduğunu; bu bilgilerin özel tekniklerle bilinç düzeyine çıkarılabileceğini iddia etmiştir.

Hologram Tekniği: Bilindiği gibi, fotoğraf makinesi veya kamera ile çekilen görüntüler iki boyutludur. Görüntüde derinlik yoktur. Uzaklıkları ne olursa olsun, tüm cisimler aynı düzlemde yer alır.

Hologramda ise; cisim bütün boyutlarıyla ve detaylarıyla yer almaktadır. Özel bir plaka üzerinde, cisme ait bütün bilgilerin yüklenmesi sonunda elde edilen görüntü, plakanın her parçasında yer almaktadır. Plaka kırılsa, parçalara ayrılsa bile, özel bir ışık kullanarak, her parçada görüntü izlemek mümkün olmaktadır.

Stanislov Grof; insan aklının, hologram gibi çalıştığını, ana rahmindeki embriyonun -ceninin- hafızasının, dördüncü aydan itibaren kayıt yapmaya başladığını söyler. Grof, ceninin anne ile olan duygusal etkileşimlerin, doğum sırasında yaşanan travmanın, doğum sonrası yaşantıların izlenimlerin, deneyimlerin ve bilgilerin, beynin her hücresinde saklı olduğunu; holotropik nefes çalışması ve benzeri özel tekniklerle bilinç düzeyine çıkarılabileceğini ve kişiye izletilebileceğini öne sürmektedir.”.

Çocuk çizimlerinde ana rahmindeki hayatın kalıntılarına sıkça rastlamaktayız. Bu da bize kişisel bilinçaltı ve kollektif bilinçaltının, çocuk üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.

Konuyu kısaca özetlemek gerekirse, hamilelik dönemi insanın tüm yaşamı için çok fazla önem arzeden bir dönemi oluşturmaktadır. Kişilik özellikleri bu dönemde oluşmaya başlar. Bireyin sonraki karakter yapısında, doğum öncesi hamileliğin etkileri; görüldüğü gibi, bilimsel araştırmalarla da ortaya konulmaktadır.

Bu dönem, ayni zamanda, sağlıklı bir ruh hali için de dikkatli olunması gereken dönemdir. Anne karnındaki bebeğin, bedenen ve ruhen sağlıklı olabilmesi, anneye babaya ve annenin beslenmesiyle yaşayış tarzına bağlıdır.

Annenin, sağlıklı ve düzenli beslenmesi, hasta olmaması, ilaç kullanmaması, en basit bir ilacı bile mutlaka doktor kontrolünde alması çok önemlidir. Eğer annenin sigara, alkol gibi keyif ve uyuşturucu etkisi olan maddelere karşı alışkanlığı varsa bunları, en azından, hiç değilse hamilelik sırasında kullanmaması gerekmektedir.

Öte yandan; annenin yaşayacağı tüm mutsuzluk ve gerginlik halleri bebeğin ruh dünyasına, daha anne karnındayken büyük darbeler indirir. Annenin ruhsal dengesi, hamilelik süresince titizlikle sağlanmalıdır. Kaygı, panik, stres, depresyon altında geçen hamilelikte, bunlardan etkilenmeyen, bunlardan kalıntılar taşımayan bir bebek dünyaya getirmek imkansızdır.

Kimi doktorlar ve diyetisyenler, hamileler için özel beslenme diyetleri önermektedirler. Güya, bu durum, bebeğin yetenek ve zeka açısından gelişmesini sağlayacakmış. Araştırmalar şimdiye kadar bunu doğrulayacak kanıtlara ulaşabilmiş değildir. iyi beslenmenin, ana rahmindeki yavrunun fiziksel gelişimini olumlu etkilediği doğrudur. Ancak; zeka ve yetenek, beslenme ile ilgili değil, yaratılışla ilgili bir konudur. Yaratılış kanunu, sürekli olarak çocuklar lehine çalışır. Örneğin; doğuştan işitme engelli, görme engelli, kolsuz yada bacaksız bir ana-babadan, bu kusurların hiçbirinin olmadığı nur topu gibi çocuklar dünyaya geliyor.

Son bir hatırlatma daha; zaman zaman cami avlusuna, duvar kenarlarına, hatta çöp konteynırlarına bırakılmış yeni doğan bebekler duyarız yada onlara rastlarız. insanın tüylerini diken diken eden bu manzaraya sebep olan annenin ruh halini hiç merak ettiniz mi? Böyle bir tavrı sergileyen söz konusu annenin  birçok  nedeni  olduğu  muhakkaktır.

Konu ile ilgisi olduğu için, önemli bir noktaya daha değinmek istiyoruz: “Yapılan araştırmalar göstermiştir ki; eşini sevmeyen, ondan nefret eden hamile kadınların, doğum esnasında çektikleri “doğum sancıları” bir kat daha artmakta ve bunun için eşlerini suçlamakta ve onlardan bir kat daha nefret etmektedirler.

Yaşadıkları acılara, eşlerinin neden olduğunu düşünürler ve onları suçlarlar. Böyleleri için doğan çocuk, sevmedikleri insana kendisini bağlayan “esaret zinciri” gibidir”. Bu sebeple, çocuktan nefret ederler. Ondan kurtulmak için bu tür yöntemlere başvurabilirler. Yahut; çocuğa katlanır gibi görünerek, hem çocuğun hayatını hem de kendi hayatlarını zehir ederler.

Hamilelik süresince cenin, yalnızca zaman doldurmak için 280 gün süreyle beklemez; o ayni zamanda annenin yaşadığı olumlu-olumsuz tüm duyguları hissedecek ve kendi karakterinin temellerini atacaktır.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
Anneciğim Sadece Benim Ol - 19 Şubat 2016 23:35
Annenin Çocuğunu Tanıması - 22 Kasım 2015 20:14
Annelik Nedir? - 15 Haziran 2013 13:29
Ruhsal Gelişim ve Pedagoji - 7 Nisan 2013 12:13
Doğum Öncesi Bebek Pedagojisi - 20 Aralık 2012 12:24
Yaratılış Pedagojisi - 5 Aralık 2012 20:51
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ