Annelik Nedir?

Psk. Dr. Yaşar Kuru

Şayet annelik bugünkü gibi meşakkatli olsaydı; anne olmaktan başka hiçbir günahı olmayan annelerin, çocuk yetiştirme belasına bu sıkıntıya girmelerine Allah’ın gönlü razı olmazdı.

annelik-nedir-5.1Annelik:
“Başkası” için yaşamaktır. Üstelik kim olduğunu, kim olacağını bilmeden. Kapalı bir mücevher kutusu için yorulmak, direnmek, kendini yaşamaktan fedakarlık yapmaktır. Yaşatmaya çalışmaktır. Bu bir, “misafir” ağırlama sanatıdır.

Üstelik; içinden gelen “hedefleri”, aklından geçen “gelecek”leri yutkunarak, kalbine gömerek, dışa vurmayarak, seyrederek, izleyerek takip ederek ve sadece keşfetmeye çalışarak yaşamaktır.

Kendine emanet edilen “Tanrı misafiri”ne sabırla, bıkmadan, yorulmadan, kırılmadan hizmet etmek. “Acaba kimdir” diye merak içinde ve özlemle geçecek uzun yılların başındaki anneye gerçekten çok iş düşecektir.

Belki de; çeyrek asrı aşacak bu bekleyişin sonunda eline ne mülk, ne köşk, ne de rütbe geçecektir. Sahi başkası için, sadece bir “misafir” için bir ömür sarfetmeye herkes talip olabilir mi? Yada böyle bir fedakarlığa, “anne”den başka kim talip olabilir, kim katlanabilir.

Annenin bu hassas görevi titizlikle yerine getirmesi için; onu rahat bırakacak, huzuruna ve görevine “engel” olmayacak, ona dışarıdan da olsa desteğini esirgemeyecek birine, “bey”ine gerçekten ihtiyacı olacaktır.

Terslenmemesi, horlanmaması, onurunun kırılmaması, azarlanmaması; en çok ihtiyaç duyacağı davranışlardır. Gerisini kendisi halledecektir. Çünkü o biliyor ki bir misafire bir ömür vermenin karşılığını, misafiri gönderen tayin edecektir.

Anne; “başkası” için, bir misafir için, kendine tayin edilmiş zevklerinden, eğlencelerinden ve bazen mutluluğundan vazgeçebilir ama; bu özverileri ondan, “başkaları” için de istemek ona yapılacak zulümlerin en gaddarı olacaktır. Bekarlığında yeni evlendiğinde kendisine yapılan bu konudaki telkinleri, “derin” nasihatleri hatırladıkça titreyerek irkilmektedir: “Kendin için değil kocan için yaşamalısın”, Yuvayı yapan dişi kuştur”, “Çocuklarına, kocana kol kanat gereceksin”, “Sakın ha kocanı bir gece de olsa ihmal etme; yoksa cennetin kokusunu bile duyamazsın”, “Eşinin ailesine kusur etmeyesin”.

Ya bunlar gerçek olursa? Nasıl dayanırım bunca yükün altında? diye düşünerek, birçok günleri kendine zehir edecektir. Evlendiği, gelin gittiği evde; “kızım”, “yavrum benim”, diyen bir kayınvalide ile karşılaşmışsa, dünyalar onun olmuştur. Kendini çok yormuşsun bugün, sofrayı birlikte kaldıralım, mutfakta sana yardım edeyim. diyebilen bir de kocası çıkmışsa karşısına, değmeyin keyfine.

işte; Yaratılış Pedagojisinin bu bölümü, özellikle 0-4 yaşına kadar neredeyse sadece kendisine emanet edilmiş; bedeni küçük, ihtiyaçları büyük olan “Tanrı Misafiri” için annenin yükünü omuzlarından alacak ilkeleri, normları, “hatırlatmak” için gündeme getirilmiş bir pedagojik anlayıştır. Anne-babaların, çekinmelerine endişelenmelerine ve korkmalarına hiç gerek olmadığını anladıklarında, yaşadıkları sevinci ve mutluluğu görmeye, seyretmeye değer buluyoruz.

Çocuğun tek istediği:
• Horlanmamak,
• Kırılmamak,
• Azarlanmamak ve
• Terslenmemektir.
Gerisini kendisi halledecektir.

“Meğer ne kolaymış”, “böyle çocuk büyütmeğe ne var”, “ömrüm yetse birçok çocuk yetiştiririm.” gibi fısıltılarını duyar gibiyiz. Çünkü, Yaratılış Pedagojisi kendilerine çocuk “yetiştirme”yi değil, çocuğa sadece “bekçilik” yapmayı öneriyor. Kendinizi yorarak, yıpratarak, emelleriniz doğrultusunda, “beklentilerinize göre” çocuk yetiştirmeyi sakın denemeyin diyoruz. Sadece, çocuğun “kendisi” gibi olmasını sağlayın yeter. işin kolayı ve “gereği” budur.

annelik-nedir-5.25.1. Anne Olmaya Değer mi?

Anne adayları ve anne olanlar; annelik yeteneklerinizden ve  başarılı  bir anne olup olamayacağınızdan asla şüphe etmeyin. Özellikle Yaratılış Pedagojisi açısından çok rahat olun. Çünkü biz size yeni bir annelik modeli üretip oluşturmuyoruz. Aksine; günümüzün koşullarında, günümüzün yaygın annelik anlayışıyla “annelik” yapılamayacağını haykırıyoruz. Yeni kuşağın, bir önceki kuşağa göre çok farklı enstrümanlara sahip olarak büyümesi ve gelişmesi karşısında; yüzlerce yıllık gelenek ve göreneklerin telkinleriyle “rahat” annelik yapılacağını değil; “hiç” annelik yapılamaycağını üstüne basa basa ifade ediyoruz.

Bu fikrimizi kararlı bir şekilde ortaya koyarken; eskilerin tümüyle yanlış yaptıkları iddia etmiyoruz. Bilinen annelik uygulamalarının tümünün yanlış olduğunu da söylemiyoruz. Biz sadece; eski bilinenlerin ve eski uygulamaların, günümüzün şartlarında “yetersiz” kaldığını vurgulamaya çalışıyoruz. Yetersizliklerin, annelerin “annelik” yaparken canını çıkardığını iddia ediyoruz. Kolay olan bir işin “niçin” zorlaştığına ışık tutmaya çalışıyoruz.

Şayet anneliğin “esası”, “özü” bu kadar, bugünkü gibi zor ve meşakkatli olsaydı; “anne” olmaktan başka hiçbir günahı olmayan genç annelerin, bir evlat yetiştirme belasına bu kadar sıkıntıya girmelerine Allah razı olur muydu dersiniz? Çok çok merhametli olan Allah, onları bu işten “muaf” tutardı. Annelik duygusuyla, babalık duygusu yer değiştirir, olur biterdi. O’nun için zor mu?

5.1.1. Aslında, Değer

Günümüzde yapılan anneliğin zorluğu; çocuklarının fıtratlarını, yaratılıştaki karakterlerini “değiştirmeye” çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Çocuğun özünde getirdiği yapısını değiştirmek imkansızdır. Bunda başarılı olan HiÇ KiMSE yeryüzüne gelmemiştir. Fakat; bu iddiayı sürdüren ve inat eden çok insan gelip geçmiştir. Dünyalıklarını çocukları uğruna feda eden aileler tanıyorum. Kesinlikle biri dahi başarılı olamamıştır. Yaptıkları şey, sadece çocuklarının fıtratlarını yaralamak, zedelemek ve yıpratmak olmuştur. Ruhu yara-bere içinde böyle bir evlat; ne kendisine, ne ailesine, ne de toplumuna yararlı olabilmiştir. Ziyan olup gitmiştir.

Bu konuda ikna olmanız için araştırmalar yapmanıza gerek yoktur. istatistiklerle beyninizi meşgul etmenize lüzum yoktur. Yirmi dört saat içinde üç kez haberleri izleyin, başınızı kaldırıp sokaklara, caddelere bir göz atın, camdan dışarıyı bir süre seyredin, ikna olacağınızdan eminiz. Şu ifadeler dökülecektir dudaklarınızdan: “Nereden çıktı bu nesil”.

5.1.2 Evdeki Hesabı Çarşıya Uydurmayın

Şefkat ve merhamet mimarı ve uzmanı olarak yaratılmış olan anneler, çocuk yetiştirme konusunda neden başarılı olamasınlar? Karınlarında dokuz ay on gün taşıyarak, bir yerde çilesini çektikleri, yıllarca üzerine titreye titreye büyüttükleri evlatları neden şefkatli, merhametli olmuyor? Bırakın başkasına zarar vermeyi; öz be öz evlatları neden ana-babalara adeta kan kusturuyorlar? Dünyanın hangi annesi böyle bir evlat yetiştirmek için kendini heba eder?

Evdeki hesabın çarşıya uymadığı bir durumla karşı karşıyayız demektir. Yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu kesin. Hiç unutmuyorum çocukluğumda sınıf arkadaşımla bir hocamızı kendi evinde ziyarete gitmiştik. Tam bir insan sarrafı olan hocamız, iki kelimeyi üst üste getiremeyen insanları bülbül gibi konuştururdu. Hele, zaten bülbül gibi konuşan arkadaşımı karşısında görünce iki saatin nasıl geçtiğini anlamadık. Bana sıra bile gelmedi. Ayrılırken arkadaşıma: “Kitap gibi çocuksun, seni okumak hoşuma gitti” ifadesini otuz beş yıldır unutmuyorum.

Kim dedi ki bu söz, yıllar sonra pedagojide işime yarayacak. Bu açıdan, Yaratılış Pedagojisinin de bir ilkesi olması gereğince anne adaylarına ve annelere sesleniyorum:
Çocuklarınız birer kitaptır. Açıp açıp onları okuyun. işte, geçmiş satırlarda ifade ettiğimiz “çocuklarınız keşfedin”, “onları anlamaya çalışın”, “birlikte öğrenin, birlikte büyüyün” şeklindeki Yaratılış Pedagojisi ilkelerinden olan bu sözlerin amacı buydu.

Aksi takdirde, çok iyi birer gözlemci ve çok harika birer taklitçi olan bebekler ve çocuklar, sizi okuyacaklar, sizin yanlışlarınızı, hatalarınızı okuyup içlerine sindireceklerdir. Zamanı ve zemini gelince de onları çevrelerine yansıtacaklardır. Hata hatayı doğuracak, tıpkı cezanın cezayı getirdiği gibi.

Kendinizi yorarak, yıpratarak çocuk yetiştiremezsiniz. Görevinizin “misafire” bekçilik yapmak olduğunu bilmeniz yeterlidir.

annelik-nedir-5.35.2. Annenin istiab Haddi

Bilirsiniz, araçların yük yada ağırlık taşıma kapasiteleri vardır. Buna, “istiab haddi” denmektedir. Eğer istiab haddi şu kadar kg. veya beş kişi olan arabaya on kişi sığdırır ve trafiğe çıkarsanız, kısa zamanda aracınız isyan edecektir. işte bunun gibi; ev işlerine ancak yetişebilecek bir kapasiteye sahip bir anneye bir de “Tanrı Misafiri” geldiği zaman, işlerin tümüne yetişmesi imkansız hale gelecektir. Bu noktada, devreye birilerinin girerek, yükün bir kısmını paylaşması gerekecektir.

Söz konusu paylaşım olmadığı zaman, o “şefkat” abidesi anne bir gün “sinir” abidesi olup çıkacaktır. Kimisi başında, kimisi sırtında oynaşan ve kafasını şişiren çocuklarına sadece tatlı tatlı tebessüm eden anne, bir gün gelir, evdeki çıt sesine bile tahammül edemez olur. [A. Güneş “Çocukluk Sırrı”]

Gerek eşinin, gerek aile büyüklerinin işe el atmasıyla, sırtındaki yükü hafifleyecek olan, anne, tekrar normale dönerek çocuklarıyla cıvıldaşmaya, onları tanımaya, keşfetmeye ve bu doğrultuda onların terbiyelerini izlemeye başlayacaktır. Çünkü hiç kimse, bir annenin, bir başına tek bir çocukla dahi başa çıkmasını sağlayacak denli güçlü bir bünyeye sahip olduğunu iddia edemez.

Sebebine gelince:
• Hamilelik döneminde, annenin hormonal yapısı alt-üst olmuştur. Bunu, etrafına verdiği lüzumsuz tepkilerden gözlemleyebiliyoruz.
• Bu haliyle, erkeğinin kendisinden uzaklaştığını düşündüğü zamanlar olacaktır. Ayrıca bu konuda mücadele edecektir.
• iyice yaklaşan doğum günü için “ölüm” tehlikeleri, ruhunu, kalbini ve beynini oldukça yoracaktır.
• Duygu dünyasının iyice karıştığı bu hassas dönemde doğum yapmıştır.
• “Tanrı misafiri” ruh hali karmakarışık olan annenin kucağına gelip oturur.

Bu durumdaki annenin tek ve güçlü yardımcısı ancak kocası olacaktır. Burada yaşanacak bir aksilik, annenin  ruh  halini  daha  da  kötüleştirecektir.

annelik-nedir-5.45.3. Annelik Vasıfları

Dünyanın en zor işi, kişinin kendisini tanıyabilmesidir. Anneye, kendini yeterince tanıyabilmesi için bazı ipuçlarını aşağıda ele almaya çalıştık. Anneler, içinde bulundukları psikolojik durumlarına göre ruhsal durumlarını yaklaşık olarak tahmin edeceklerdir.

Ayrıca, bu bilgiler ve ulaştığı sonuçlar karşısında gerekli önlemleri almak suretiyle; hayatı, kendileri için çekilebilir ve katlanılabilir bir çizgiye taşımış olacaklardır.

5.3.1. Hayatın Sevilmesi

Bu sevincin yokluğu umutsuzluktur. Yarının bugünden daha iyi olmayacağına dair kuşkulara sahip olması:
• Beraberinde mutsuzluğu da getiren umutsuzluk şiddetin mayası sayılır. Bu bir girdaptır. Akıntısına kapılan insanın kendini kurtarması çok zordur. Sükuneti sona erer. Olur-olmaz, haklı-haksız, şiddet uygulama gereği duyulur.
• Bu durum; annenin, yanlış üstüne yanlış yapmasına yol açacaktır.
• Uygulanan her şiddete ve yapılan her yanlışa bahaneler üretme özelliğini kazandıracaktır. Her defasında kendisine “geçerli” mazeretler bulacaktır.
• Kendisine şu soruları sormalıdır:

  1. Acaba yaşama sevincim yeterli mi?
  2. Yarına umutlu bakabiliyor muyum?
  3. Beni hayata bağlayan şeyler nelerdir?

• Şayet anne:

  1. Çocuğuna tahammül etmesinin karşılığının olmadığını,
  2. Çocuğunun, gelecekte “çok iyi” bir insan olamayacağını, düşünüyorsa, yaşama sevincini büyük ölçüde kaybetmiş sayılır.

• Hayatı, “olduğu gibi” kabul etmesi, yaşama sevincini arttıracaktır. Bunun anlamı şudur: Hayat, her zaman insanın karşısına güler yüzle çıkmaz. Bir gün tebessüm ettirir, ertesi gün kaşlarını çattırır, bir sonraki gün ağlatır, daha sonra da kahkaha attırır.

annelik-nedir-5.55.3.2. ibretlik Bir Anne Olayı

Yaşama sevicini yitiren hamile bir anne adayının aşağıdaki hikayesi; sanırım, yaşama sevinci azalan anneler için iyi bir örnek olacaktır:

Tedavi ettiğim vakalar arasında biri var ki hiç unutmam:

Sanatoryumda genç bir anne adayı. Doktorlar, “hamilelik zehirlenmesi sonucu devamlı kusma” teşhisi koymuşlar. Her türlü tedavi sonuç vermediği için son çare olarak operasyona karar verilmiş.

Operasyonun yapılacağı gün, birden bire kocasının aklına ben geliyorum. Bir zamanlar annesinin asabi bir mide rahatsızlığını tedavi etmiştim. Gelip beni buldu, durumu anlattı, “aman doktor karıma bir kere de siz bakın, belki ameliyata gerek kalmayacak bir rahatsızlığı vardır.” dedi.

Perdeleri kapatılmış bir odaya girdim. Hasta, bir cenaze gibi sapsarı yatakta yatıyordu. Başında, elinde leğen hazır bekleyen beyaz kepli bir hemşire duruyordu. Hasta, yediğini kustuğu için, günlerdir midesine birkaç damla soğuk sütten başka bir şey girmemiş. Bunun için devamlı serum verilmiş. Hemşireyi elindeki leğenle birlikte odadan dışarı çıkardım. Kocasına, “lütfen bizi hasta ile yalnız bırakır mısınız?” dedim. Adam itiraz etmeden dışarı çıktı. Odanın kapısını kapattım.

Kusmak üzere olduğunu söyleyen ve korku içinde leğen isteyen hastanın elini tuttum, “korkma kızım” dedim, “rahatına bak, artık kusmayacaksın.” Bana hayretle bakıyordu. Baba şefkatiyle dedim ki: “Sevgili yavrum, çocuğunuzun olmasını neden istemiyorsun?” Hayreti bir kat daha arttı. Yarım ağızla çocuğunu istediğini söyledi. “Bak kızım” dedim, “doktora yalan söylenmez. Konuştuklarımız aramızda kalacak. Kocanın dışarı çıkmasını bunun için istedim.”

Konuşmamız uzadıkça uzadı. Kadın istifra leğenini unuttu. Yavaş yavaş bana açılmaya başladı. Kocasından önce birini sevmiş. Ancak bu genç adam işsiz güçsüz, hayta dolaşan zengin bir ailenin tek çocuğu imiş… Kızın annesi baba parasıyla geçinen bu gençten koca olamayacağını, bu sevdadan vazgeçmesini  söylemiş.

Kızcağız sevgisini içine gömüp annesinin sözünü tutmuş. Annesi kızını bu adamdan kurtarmak için ilk isteyene yani şimdiki kocasına vermiş. Kocası iyi bir insandı, ancak eski bir hastam olan annesi için aynı şey söylenemezdi. Sinirli, geçimsiz, bir kayınvalide imiş…   Kadıncağıza   çektirmediği   kalmamış.

Kocası da bunun farkında olduğu için annesinden ayrılıp başka bir eve taşınmış fakat kadıncağız kocasının bir gün annesini tekrar yanına alıp almayacağından emin değilmiş. Çocuğun doğması halinde ayrılmalarının daha zor olacağını düşündüğü için hamileliğini bir türlü kabullenemiyordu.

“Peki, kocanı seviyor musun?” dediğimde yüzü kızarmış, “iyi bir insan” demekle yetinmişti. Acaba gönlü hala eski sevgilisinde miydi? Doktor da olsam, bu kadarını sorma yetkisini kendimde bulamadım.

Çocuğunu istemediği için kustuğunu bilirse, bu yavrunun hatırı için artık kusmayacağına dair cesaret verdim. Eğer yardım etmemi isterse, kocasıyla kaynana meselesini görüşebileceğimi, annesini tekrar yanına almaması için kendisini ikna edebileceğimi söyledim. “Eğer bana bu iyiliği yaparsanız size ömrüm oldukça dua ederim” dedi.

Söz verdiğim gibi, kocasıyla konuştum. iyi bir insandı. Annesini tekrar yanına almayacağına dair söz verdi. Kadını sanatoryumdan çıkarıp evine gönderdim. Bu durum operasyonu yapacak doktorun hoşuna gitmedi. “Böyle saçmalık olmaz, operasyonu yapmasam da ücretini isterim” dedi.

Ya sevgili kardeşim, görüyorsun işte, böyle doktorlar da var. Kadın evine gittikten sonra dört gün içinde iyileşti. Onun neler yiyeceğine izin vermiştim dersin? Her şeyi, canının istediği her şeyi yiyebileceğini söylemiştim. Kadın çektiği açlığın acısını çıkarmak istercesine canının istediği şeylerin bir listesini yapıyor, adamcağız da çarşı Pazar dolaşıp bunları temin ediyordu.

annelik-nedir-5.105.3.3. Statü

• Tek başınayken; bir eşe, bir yuvaya ve bir çocuğa sahip olan annenin, bir de statüsü değişmiştir.
• Bu statüsü ile yaşadığı evde kendisine; etrafındakilerin, annelik değeri vermiş olmaları, düşüncelerine, önerilerine “değer” verilmiş anlamındadır.
• Anne; basite alınmış olması, fikirlerine değer verilmiyor olması ile kendisini büyük bir psikolojik baskı altında hissedeceğinin bilincindedir.
Aşağıdaki olay, anneye böyle bir statünün verilmemiş olması ile ortaya çıkan acı tabloyu gündeme getirmektedir.

“Kayınvalidemler bana hiç güvenmediler. Çocuğuma bakabileceğimi kabul etmediler. Beni çocuğumun gözünde hep küçük düşürdüler. Her yanlışımı çocuğumun yanında yüzüme vurdular. Ne kayınvalidemler ne de kocam benim bir anne olduğumu ve annelik duyguları taşıdığımı anlayamadı. Böylece adım adım çocuğumun gözünde de annelik özelliğimi yitirdiğimi gördüm.

Şimdi bunun acısını bütün aile birlikte çekiyoruz. Oğlum artık baş edilemez ve durdurulamaz agresif tavırlar sergiliyor, bütün aileye kan kusturuyor. Eğer ben bir anne olarak zamanında anneliğimi yapabilseydim, oğluma yeterince sevgi ve şefkat verebilseydim sanırım oğlum çok daha yumuşak karakterli olacaktı”

Bu annenin durumuna hak veriyor ve son sözlerini biz de tekrar ediyoruz. Annenin, annelik statüsünü alamadığı bir evde, çocuklar daha agresif, daha hırçın ve daha saldırgan olma eğilimindedirler. O halde annenin sırtındaki yükü artıracak böylesi bir davranışa, aile içindeki hiçbir fert asla başvurmamalıdır.

5.3.4. “Annelik” Özgürlüğü

• Özellikle geniş ailelerde yaşanan bir sorundur. Bazen de ikinci yada üçüncü çocuk nedeniyle, yakınlarda ikamet eden aile büyüklerinin müdahalesiyle oluşabilen bir çocuk terbiye problemidir.
• ilk veya büyük çocuğun günün belli saatlerinde diğer aile büyüklerinin evinde kalması gereği doğabilir.
• Bu durumda; o çocuğu bugüne kadar yetiştirip terbiye eden annenin terbiye yöntemlerinin, aile büyüklerince eleştrilmemesi gerekir.
• Böyle bir olay, hem çocuğun hem de annenin ruhsal yapısına indirilen bir darbedir.
• Öte yandan, geçici olarak diğer aile büyüklerinin evine gönderilen çocuk; şartlar ne olursa olsun, gece olunca kendi evine gönderilmelidir. Çocuk aile ortamından kopmamalıdır.

annelik-nedir-5.6

5.3.5. Anne-Bebek Kaynaşması

• Çocuğun “güven” duygusunu kazanması 0-4 yaş aralığındadır.
• Bu yaş aralığı sadece “güven duygusu”nun gelişimi anne için tanınan “kişiye özel” bir süredir.
• Çocuk, aldığı bu “güven” duygusu yardımıyla, ikinci kazanımı olan ve ömrünün sonuna kadar kendisini yönlendirecek olan karakter yapısını inşa edecektir.
• Güven duygusu alamamışsa, eksik almışsa; karakteri de eksik olacaktır.
• Böyle bir güven duygusunu 0-4 yaş arasında almamış olan annenin; evde eşine de güveni olmayacaktır.
• Diğer taraftan ve en önemlisi, minicik çocuğuna da güvenmekte güçlükler yaşayacaktır.
• Anne, kendinde böyle bir sorun hissettiğinde, çözümü için uzmanla görüşmesinde yarar vardır.

5.3.6. İnanç

• Pedagojik bilgiler ve kurallar bilinmiş olsa bile, bazı zamanlarda çocukla sorunlar yaşamaktan kurtulmak mümkün olamayabilir.
• Bu zorluk, çocuk terbiyesinin biraz da entegre ve karmaşık bir yapıya sahip olmasından ileri gelmektedir.
• Her şeyin denendiği, gerekenin yapıldığı durumlarda ortaya çıkabilecek olumsuzlukların anneyi yıpratmaması için, annenin manevi boyutu, inanç yönü işine yarayacaktır.
• Anne hangi dine, hangi inanca veya hangi kültüre mensup olursa olsun; oradan beslendiği manevi güçle, “Tanrı misafiri”nin sahibine yönelmesi, ona kuvvet verecektir.

5.3.7. Sağlıklı Ortam

• Şiddetin “yayılmacılık” özelliği, ilk fırsatta “şiddet uygulama” eğilimi kazandırır. Yayılmacılık sıfatı, şiddetin dalgalanmasını sağlar.
• Çocukluğunda şiddet gören annelerin, çocuklarına şiddet uygulamaları oldukça yüksek olasılıktır.
• Unutmamak gerekir ki şiddetin; küsme, konuşmama gibi psikolojik tür uygulamaları, fiziksel şiddet kadar derin izler bırakır.
• Çocukluğunda bu tür baskılara çokça maruz kalan anneler, kendilerini terapi yoluyla yada psikiyatrik yöntemlerle sakinleştirmelidirler.

5.3.8. Taciz Yaşamaması

• Böyle bir hatıranın etkisindeki anne; agresif, öfkeli ve sabırsız olabilir. Şiddete yatkın bir yapı kazanmıştır.
• Yaşanan kötü olaylar unutulmasa bile, tedavi edilebilir.

5.3.9. Ev ici Destek

• Çocuk terbiyesinde annenin, anne rolü ile birlikte baba rolünü de üstlenmesi, anne açısından oldukça yıpratıcıdır.
• Günümüz yaşam şartları, babanın bazı geceler, bazı günler evde bulunmamasını yada eve geç gelmesini zorunlu kılabilmektedir.
• Böyle ailelerde iki yada dört çocuk, anneye destek açısından ve çocukların tehlikesizce, aile ortamında “sosyalleşmeleri” adına “oldukça” elverişli şartlar sağlar.
• Tek çocuklu ailede; hem çocuğun, hem annenin işi oldukça zordur.

“Yaratılış Pedagojisi”, yeni bir annelik yöntemi önermiyor. Yeni kuşağın, bir önceki kuşağa göre yüzlerce farklı enstrümana muhatap olarak dünyaya gelmesi karşısında; gelenek ve göreneklerin telkinleriyle annelik yapılmayacağını  hatırlatıyor.

annelik-nedir-5.7

5.3.10. Anneliğin Benimsenmesi

• istemeyerek, çok da arzulamayarak yada “öylesine” çocuk sahibi olan annenin psikolojisi mutlaka yıpranır.
• Çocuğuna; alışageldiği hayatını sarsan, kabusa çeviren bir faktör, bir sebep nazarıyla bakar.
• Çocuk, gerektiği şekilde terbiye olamadığı gibi, annenin de psikososyal durumu sarsılır.

5.3.11. Çocuğun Kabullenilmesi

“Kızım 1 yaşındayken çalışmak zorunda kaldım. Kızıma babaannesi baktı. Ben akşamları yorgun argın işten eve geliyor, çocuğumun karnını doyurup yatırıyordum. Bu tam 8 yıl böyle devam etti. Sonra ikinci çocuğumuz dünyaya geldi. Mecburen işi bırakmak zorunda kaldım. Kızımla ilk defa 8 yıl sonra uzun süreli birlikteliklerimiz başladığında fark ettim ki benim ona yabancılık çektiğim gibi o da bana yabancılık çekiyor ve benden sıkılıyordu.”

Bir başka örnek:
“Çocuğum için canımı veririm. Onu çok seviyorum; ama çok erken yaşta anne olduğum için gençliğimi yaşayamadığımı düşünüyorum. Akranım olan arkadaşlarımın birçoğu hala bekarken ben onların yanına kucağımda çocukla çıktığımda şaşırıyorlar. Açıkçası kendimi bile bir anne olduğuma inandıramıyorum.”

Son bir örnek daha:
“Ailem, eşimle bir yuva kurma isteğimi desteklemediği için kaçarak evlendik. Bu durumu kabullenemeyen babam, benimle bir daha görüşmedi.

Daha sonra çocuklarım oldu. Kendi ailem çocuklarımı
bir türlü benimseyemedi. Özellikle babam, çocuklarımı bir kere bile kucağına alıp sevmedi. Bir yandan ailemin üzerimde oluşturduğu bu yük bir yandan da eşimle aile içindeki sorunlarım beni şaşkına çevirmişti. Kendimi sahipsiz ve ortada kalmış hissettiğim için intiharı denedim.”

Çok sık yaşanmayan böylesi örnekler de annenin sırtında bir yük oluşturur.

5.3.12. Eşin Kabullenilmesi

• Hem sevmek, hem sevilmek doğal ve “ciddi” bir ihtiyaçtır. Bu ruhsal özellik, aynı zamanda fizyolojik gelişimi ve beden sağlığını da, önemli ölçüde etkilemektedir.
• Şayet; eşi tarafından sevildiği halde, kendisi eşini sevemiyorsa, annenin çocuk terbiyesinde çok önemli bir eksikliği var demektir.
• Evliliği zoraki yürütüyor olmanın karşılığı, çocuk pedagojisinin oldukça aleyhinde bir durumdur. Çocuğun  bir  yanı  sürekli  eksik  kalacaktır.
• Aynı sonuç, annenin, eşini sevdiği halde, bir “başkası” hakkında hala keşkeleri varsa bile değişmeyecektir.
• Böyle bir anne, pedagojik ilkeleri dilediği kadar uygulama çabasında olursa olsun, o küçük bir nüans, çocuğunu yada çocuklarını olumsuz yönde etkilemeyi sürdürecektir.

Anne, eşinden aldığı “pozitif” sevgiyi, çocuğa aktardığı gibi; alamadığı sevginin karşılığını da çocuğa, negatif şekilde yansıtacaktır.

annelik-nedir-5.95.3.13. Sevilme

• Sağlıklı bir evliliğin sürdürülebilmesi için gereken eşler arasındaki sevgi, çocuğun yetiştirilmesi için de olmazsa olmazlardadır.
• Anne eşinden aldığı pozitif sevgiyi çocuğuna aktardığı gibi, alamadığı sevgiyi karşılığı da çocuğuna negatif şekilde yansıtacaktır.

5.3.14. Teknolojik Bağımlılık

• Teknolojik iletişim olanaklarının, evlerimize “her saniye” davetsiz misafirler getirdiği bir dünyada yaşamaktayız.
• Anne bu imkanlarla, “yararlanma” adıyla kurduğu “saf” ilişkinin, kendisini “bağımlı” hale getirip getirmediğinden emin olmak zorundadır.
• Bağımlılığın çok sinsice kurulduğu alet “cep” telefonlarıdır. Her günün her saatinde yapılan uzun süreli eş-dost görüşmeleri; annenin, çocuğu hakkında birçok noktayı ihmal etmesine sebep olmaktadır.
• Böylece, çocuk terbiyesi adına ihmal edilen “küçücük” bir ayrıntı, çocuğun ruh sağlığı, duygu dünyası ve ileride kişilik oluşturması alanında birçok “büyük” arızalara yol açacaktır.
• Anneler şunu iyi bilmelidir; sanal ortamda yapılan her bir görüşme, bir sonraki görüşmenin davetçisidir. Bu ağın içine düşmüş olan annenin ortamdan çekip çıkarılması, uyuşturucu bağımlılığı tedavisinden daha zordur.
• Sadece kendisinin “büyük” bir taleple bunu istemesi onu sanal bağımlılıktan kurtarabilecektir. Aksi halde, çocuğunun iç dünyası, evinin düzeni, eşiyle ilişkileri ve sonunda evliliği büyük bir tehdit altında olacaktır.

5.3.15. Madde Bağımlılığı

• Keyif verici maddelerin en sinsi ve en yaygın olanı şüphe yok ki sigaradır. ilk belirli tesiri sinir sistemi üzerindedir. insanın “çıt” sesine bile tahammül edemeyecek duruma gelmesi işten bile değildir.
• Alkol, uyuşturucu ve sigara gibi tüm keyif veren, bağımlılık yapan madde alışkanlıkları gençlik yıllarında kazanılmaktadır.
• Anne eğer, sigaranın yanı sıra alkol alışkanlığı da edinmişse, bu durum, çocuk terbiyesi açısından tam bir felakettir.
• Annelik, alkolden kaynaklanan düşük reflekslerle ve sigara yüzünden harap olan sinir sistemiyle yapılacak bir görev değildir.

annelik-nedir-5.85.3.16. Sosyallik

• Anne; bekarlık dönemindeki dış bağlantılarını
-eş, dost, uzak yakın akraba, arkadaşlık grupları- gittikçe azaltır ve hızla yok edici noktaya gelirse, içine kapanma tehlikesi onu yakınlarından -eş, çocuk, komşu- da koparacaktır. Bu, yaşamdan bıkkınlık halini de beraberinde getirecektir.
• Şayet anne; söz konusu ilişkilerini hala canlı tutuyor ve sürekli geliştiriyorsa, bu durumda bir önceki tesirler oluşacaktır.
• Bir “denge”nin kurulması ve bir “ortam farklılığı” gerektiği açıktır. Bazıları annenin dünyasında mesafe açarken; bazı bağlantılar da dünyasına katılmaktadır. Söz konusu yeni ilgi alanları; “anneliğe” yakışır olmalıdır. Örneğin; gönüllü kuruluşlar, kermes organizasyonları.

5.3.17. Sükünet

• insanın; doğuştan, karakteriyle birlikte getirdiği edinimleri vardır. Bunların başlıcaları ve en çok dikkat çekenleri: Hırs ve Öfke’dir.
• Her biri büyük bir “nimet” hükmündeki bu özelliklerin köreltilip yok edilmelerine çalışmak, insanı  karaktersizleştirmektir.
• Bu özelliklerini anne; “yerinde” ve “zamanında” kullanma alışkanlığı kazanma çabası içinde olmalıdır. Örneğin; öfkesini, çocuğunu dövmekte değil; çocuğunu dövenlerde kullanmalıdır.

5.3.18. Pedagojik Bilgi Donanımı

• Bir anne, çocuk terbiyesi hakkındaki eksikliklerini kolayca bilebilir. Bunların tespitini yaparak, konu ile ilgili ihtiyaçlarını giderme eğilimine girmelidir.
• Söz konusu gereksinimini; medyadan ve yayımlanan güvenilir kaynaklardan sağlamalıdır. Bir uzmanlık işi olan çocuk terbiyesi bilgisi, isabetli kaynaklardan karşılanmalıdır. Aksi halde, yeni bir bilgiye sahip olmaksızın geleneklere göre hareket etmesi, yanlış ve tutarsız bilgi edinmekten daha iyidir.
• Sebebine gelince: Günümüzdeki yaygın iletişim ağı yardımıyla çok çabuk yayılan ve insanları hemen etkisi  altına  alan  sayısız  pedagojik  hatalar duyulmaktadır. Örneğin:

  1. Emzirme işleminin 6 ayda kesilmesini,
  2. Bebeklerin 1 aylık, 6 aylık olunca odalarının ayrılmasını,
  3. Çocuklara ceza uygulanmasını. teşvik eden bilgiler gibi.

5.3.19. Paylaşımcılık

• Özellikle ergenlik döneminin kazanımı olan benmerkezciliğin, gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde -ergenlik sonrası- terk edilmesi gerekir.
• Söz konusu “ben” duygusu anneyi; gerek evin düzeni konusunda, gerek çocuk terbiyesi hakkında ve gerekse eşi ile ilişkilerinde sorunlar yaratabilecek tavırlara sevk edebilir.
• Farklı bir konu da olsa kısaca bu bölümde açıklamak istiyoruz: Annenin “sağlıklı” bir cinsel yaşamı olmalıdır. Hem beden hem de ruh sağlığı için kendisine gereken bu durum, ayrıca eşiyle arasında çıkabilecek aile sorunlarının da önüne geçecektir. Böylece; çocuk terbiyesi için, sağlıklı bir ev ortamı oluşturulmuş olur.
• Yine, bu başlık altında gündeme gelmesinin uygun olacağını düşündüğümüz bir başka önemli konu; annenin empati yeteneğini geliştirmesi gereğidir.
• Babalar, çocuğu anlayabilirler; annelerse onu, hissetme özelliğine sahiptir. Bu hassasiyetleri, çocuğun duygularının okunmasını kolaylaştırmaktadır.

Babalar çocuğu anlayabilirler; annelerse onu “hissederler”. Anne bu özelliği sayesinde çocuğun duygularını okuyabilir ve uzakta olsa da onun hakkında isabetli yorumlar yapabilir.

annelik-nedir-5.115.3.20. Fizyolojik Düzen

• Çocuklar; 0-4 yaş arasında, her yaş dönemi için farklı farklı davranışlar sergilerler. Bu durum, onların ne kadar çabuk ve seri bir gelişim dönemi geçirdiklerini  göstermektedir.
• Her bir yaşın; ruhsal ve bedensel özellikleri farklı olduğu için, çocuk istekleri ve huyları da farklılığa eklenmektedir.
• Dolayısıyla; anneler, çocukları hakkında tam da öğrendiği bilgilere uygulamalara sevinip “ustalık” kazanmışken çocuk 1 yaş büyümüş oluyor. Bu kez o yaşın özelliklerini uygulamak ve takip etmek için annenin, yeni bir efor sarf etmesi gerekecektir.
• Söz konusu değişiklikler anneleri haddinden fazla yıpratabilmektedir. işte; annenin az da olsa dayanma gücü kazanabilmesi için, uyku düzeni ile beslenmesini ihmal etmemesi, hem çocuk için hem de kendisi için hayati önem taşımaktadır.

Özetle Annelerin:

  1. Çocuklarını, “kendi malı” gibi görmemeleri için,
  2. Kişilikli ve şerefli çocuklar yetiştirebilmeleri için,
  3. Çocukları üzerinde baskı ve sömürü uygulaması yapmamaları için,
  4. Patlayacakları en yakın hedef çocuklar olduğu için,
  5. Çocuklarına şiddet ve ceza uygulamamaları için: Öteden beri sıralamaya çalıştığımız ve alt başlıklar haline yansıttığımız yirmiye yakın uyarı levhalarıyla kendilerini korumaları ve kendilerine “iyi bakmaları” gerektiğini hatırlatmamıza gerek yok sanırız.
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
Anneciğim Sadece Benim Ol - 19 Şubat 2016 23:35
Annenin Çocuğunu Tanıması - 22 Kasım 2015 20:14
Annelik Nedir? - 15 Haziran 2013 13:29
Ruhsal Gelişim ve Pedagoji - 7 Nisan 2013 12:13
Doğum Öncesi Bebek Pedagojisi - 20 Aralık 2012 12:24
Yaratılış Pedagojisi - 5 Aralık 2012 20:51
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ