Batı Trakya’da neler oluyor?

Ayhan Demir

1981 yılında Avrupa Topluluğu’na üye olan Yunanistan’ın içerisinde ülke yönetiminin bugüne kadar tanımamakta ısrar ettiği hatırı sayılır miktarda azınlık bulunmaktadır. Batı Trakya Türkleri, Çamerya Arnavutları, Ulahlar ve Makedonlar ülkedeki azınlıkların önde gelenleridir. Yunanistan, Türk azınlık dışında, azınlık gruplarının hiçbirinin kimliklerini kabul etmemektedir. Batı Trakya Türk azınlığını ise dini azınlık olarak kabul eden Yunanistan, azınlık haklarına riayet etmediği için uluslararası mahkemelerde defalarca hüküm giymesi neticesinde, 2008 yılında istemey-erek de olsa, İskeçe Türk Birliği örneğinde görüldüğü gibi, Türk isminin kullanılmasına rıza göstermek zorunda kalmıştır. Yunanistan’ın, Arnavutluk’la Epir meselesi, Makedonya ile isim anlaşmazlığı devam etmektedir. Ancak biz bugün Batı Trakya ve bu bölgedeki Müslüman Türklerden bahsedeceğiz.

1913 yılında kurulan “Batı Trakya Hükümet-i Müstakilesi” sınırları esas alındığında, Batı Trakya’nın bir kısmı Yunanistan’ın, diğer bir kısmı da Bulgaristan’ın sınırları içinde kalmaktadır. Ancak 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması’yla sınırları yeniden çizilen Batı Trakya ise, bugün tamamen Yunanistan’ın idaresinde bulunan, ülkenin kuzeydoğusundaki coğrafi bölgedir. Batı Trakya’nın doğusun-da Türkiye-Yunan sınırını ayıran Meriç Nehri, kuzeyinde Bulgaristan sınırını belirleyen Rodop Dağları, güneyinde Ege Denizi ve batısında Kavala ilini ayıran Karasu Nehri bulunmaktadır. Evros (Evros), Rodop (Rodopi) ve İskeçe (Ksanthi) illerinden oluşan, 8,578 kilometre kare yüz ölçümüne sahip bir bölgedir. Rodop % 60 ile azınlığın en yoğun yaşadığı il iken, % 47 ile İskeçe ikinci sırada ve Evros % 7 ile son sırada bulunmaktadır.

İstanbul’dan daha önce fethedilen ve 549 yıl Osmanlı idaresinde kalan Batı Trakya, Balkan Savaşları sonrasında, önce Bulgaristan’a, daha sonra Müttefik Devletler adına Fransa’ya ve son olarak Lozan Anlaşması ile Yunanistan’a bırakılmıştı. Bugün üç yüz elli bin civarında olan bölge nüfusunun yüz yirmi birini Müslüman Türkler oluşturmaktadır. Ancak dini olduğu kadar etnik bir azınlık da olan Batı Trakya Müslüman Türkleri, Yunan yönetimi tarafından kasıtlı olarak, Pomak, Türk ve Roman olarak üç gruba bölünmeye çalışılmaktadır. Yunan devleti bu doğrultuda birçok istatistik açıklamaktadır. Buna göre, Batı Trakya Müslüman Türklerinin % 15’i Roman, % 35’i Pomak, % 50’si Türk’tür. Ancak yapılan bu tasnife rağmen okullarda kullanılan dil Türkçedir.

Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı, Bulgaristan, Makedonya, Romanya ve Arnavutluk gibi ülkelerde bulunan azınlıklara nazaran çok farklı bir statüye sahiptir. Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türklerin azınlık hakları, Lozan Anlaşması’ndan önce 24 Mayıs 1881 İstanbul Milletlerarası Sözleşmesi, 14 Kasım 1913 Atina Anlaşması ve 3 Numaralı Protokol ve 10 Ağustos 1920’de imzalanan Yunan Sevr’i gibi birçok anlaşma ile garanti altına alınmıştır. 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması ile bu anlaşmalar tamamen yürürlükten kaldırılmamış, bazı değişiklikler yapılarak yeniden yürürlüğe alınmıştır. Lozan Anlaşması’na ek olarak imzalanan beş no’lu ‘Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol’e göre, Türk topraklarına yerleşmiş Rum Ortodoks dinine mensup Türk uyruklularla, Yunan topraklarına yerleşmiş Müslüman dinine mensup Yunan uyrukluların zorunlu mübadelesine gidilmiştir. Ancak bu protokolün 2. maddesiyle İstanbul’da oturan Rumlar ile Batı Trakya’daki Müslümanlar, bu mübadeleden muaf tutulmuştur. Ancak, 1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanistan, bu tarihten itibaren topraklarında yaşayan azınlıklara yönelik asimilasyon ve göç ettirme politikaları başta olmak üzere çok sayıda insan haklan ihlaline imza atmıştır.

Lozan’dan sonra…

1913 yılında Yunanistan ile Türkiye arasında imzalanan Atina Anlaşması’nın 11. maddesine göre, Yunanistan’da bırakılan Müslüman Türk halkının can ve mallarıyla namus, din, mezhep ve adetlerine tam bir özen ve saygı gösterileceği ve bu halkın, Yunan asıllı olan Yunan uyrukluların taşıdıkları medeni ve siyasal hakların tümüne sahip olacakları ifade edilmektedir. Lozan’dan önceki uygulamalar da 1913 Atina Anlaşması’na göre yapılmaktaydı. Yunanistan, 1913 Atina Anlaşması’nı iç hukuk haline geti-rince, 1920 tarih ve 2345 sayılı “İslam cemaatleri kanunu; müftülükler ve başmüftü seçimiyle İslam cemaatlerine ait varidat-ı evkafın sureti idaresine müteallik kanun” çıkarılmıştır. Bu kanunla Müslüman Türk azınlığına başmüftü ve müftülerini özgürce seçme ve dini hayatlarını gereği gibi idame ettirme hakkı sağlanmıştır.

Ne yazık ki Yunanistan, yirmi yedi yıl önce Avrupa Birliği üyesi olmasına ve uluslararası insan hakları sözleşmelerinin pek çoğuna taraf olmasına rağmen, sınırları içinde Batı Trakya bölgesinde yaşayan en büyük azınlık grubu oluşturan Müslüman Türklerin temel hak ve hürriyetlerini sağlama konusunda üstüne düşen zorunlulukları yerine getirmemektedir.

Türklerin azınlık hakları Lozan Anlaşması ile güvence altına alınmış olmasına rağmen, Yunanistan bu anlaşmayı zaman zaman ihlal etmekte ve çeşitli uygulamalar ile Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk azınlığı tamamen asimile etmek için sistemli bir politika izlemektedir. Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk azınlık; eğitimin yetersizliği, etnik kimliğin inkârı, ekonomik alandaki kısıtlamalar ve dini hayat üzerindeki baskı ve usulsüz uygulamalar başta olmak üzere çok sayıda insan hakları ihlallerine maruz bırakılmaktadır. Örneğin, halkın seçtiği fakat anlaş-malara rağmen Yunan devletinin tanımadığı Gümülcine ve İskeçe’deki iki müftü ile Yunan devletinin atadığı fakat halkın büyük bir kısmının kabul etmediği Evros, Gümülcine ve İskeçe’de üç müftü bulunmaktadır.

Batı Trakya halkının dini hayatı üzerinde uygulanan baskıların en somut örneklerinden bir tanesi İskeçe Seçilmiş Müftülüğü yapan rahmetli Mehmet Emin Aga’dır. Babası Mustafa Hilmi’nin 1990 yılında vefatından sonra İskeçe Müftülüğü’nde naiplik yapan Aga, Atina’nın İskeçe Müftülüğü’ne Mehmet Şinikoğlu’nu atamasının ardından, 18 Ağustos 1990 tarihinde İskeçe Türk halkı tarafından yapılan oylamayla müftü seçildi. Ancak Yunan hükümeti, Aga’yı “resmi makamı gasp etme” suçlamasıyla aleyhinde davalar açıldı. Birçok defa fanatik grupların saldırısına uğrayan Aga, hapis cezasına mahkûm edildi. Larisa cezaevinde altı ay kalan Aga, sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmişti.

Yapılan haksızlıklar

Yunan makamları tarafından ‘sahte müftülük’ yaptığı iddiasıyla yargılanan ve sekiz ay hapse mahkûm edilen İskeçe Seçişmiş Müftüsü Mehmet Emin Aga, AİHM’ye başvurarak Atina’yı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili 9. maddesiyle ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesini ihlalden şikâyet etti. Atina yönetimi, Aga’yı ‘müftü gibi davrandığı’ için cezalandırarak “yasal müftü”nün hakkını koruduğunu, birçok ülkede müftüyü devletin atadığını savundu. Ancak İskeçe’nin seçilmiş müftüsü Mehmet Emin Aga, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Atina’ya karşı açtığı davayı da kazandı. AİHM, dini grupları uzlaştırmak için din özgürlüğü konusunda kısıtlama olabileceğini ancak bunun için güçlü bir neden bulunması gerektiğini belirterek, Atina’nın düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermişti.

Yunanistan’a azınlık haklarını ihlal ettiğine dair Avrupa İnsan Hakları Konseyi’nden sonra bir uyarı da Birleşmiş Milletler’den geldi. BM Azınlıklar Bağımsız Uzmanı Gay Mc Dougall, Yunanistan ve Batı Trakya ziyaretinin ardından hazırladığı raporda, Türk ve Makedon azınlık haklarının ihlal edildiğini kaydetti. Raporda, ‘Makedon’ ve ‘Türk’ kelimesini kullanan dernekler örnek veriliyor. Azınlıkların kimliklerini serbestçe ifade edebilecekleri belirtiliyor. Yunanistan tarafından adında Türk kelimesi geçtiği için kapatılan İskeçe Türk Birliği ve Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açtıkları davaları kazanmışlardı. Ancak Yunanistan, derneklere haklarını henüz iade etmedi.

2005 yılında BM İnsan Hakları Komitesi, yayımladığı benzer bir raporda, Türk ya da Makedon adı taşıyan dernek isimlerinin herhangi bir özel grup ya da dernek tarafından kullanılmasına izin verilmesi konusunda, Yunan Hükümetinin’görünür isteksizliğinin endişe ile not edildiği’ belirtilmişti.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg da, Yunanistan’da azınlıkların insan haklarını konu alan raporunu 19 Şubat 2009 tarihinde açıklamıştı. Raporda, Azınlık haklarının etkili bir şekilde korunması, Yunanistan’ın haklara tam saygı gösterilmesi ve koruması için daha yoğun çaba sarf etmesi istenmişti. Ne yazık ki Yunanistan, yapılan uyarıları hiç dikkate almıyor. Anlaşmalara ve yöneticilerin verdiği taahhütlere uymuyor. Bu sebeple Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu, insan haklarının korunması ve teşvik edilmesini güçlendirmek amacı ile 2006 yılında Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde kurulan, İnsan Hakları Konseyi’nin 10. Oturumu’na “Batı Trakya Türk Azınlığı’nın Din ve Vicdan Özgürlüğü ve Tayinli İmamlar Yasası Sorunu” başlıklı yazılı bir bildiri sundu. ABTTF, 3536/2007 sayılı yasa kapsamında Batı Trakya’da bulunan camilerde “atanmış” müftülere bağlı olarak devlet memuru statüsünde görev yapacak 240 imamın tamamı Hıristiyanlardan oluşan beş kişilik bir heyet tarafından seçilmesi konusunu Birleşmiş Milletler gündemine taşıdı. ABTTF, azınlıkların görüşü alınmadan hazırlanan yasanın, Lozan Barış Antlaşması’nın “Azınlık kendi dini ve vakıf kurumlarını yönetir” ilkesinin ve uluslararası anlaşmalarda belirtilen din ve vicdan özgürlüğü hakkının ihlali olduğunu ifade ederek bahse konu yasanın ivedilikle askıya alınması ve Azınlık tarafından seçilmiş müftülerin tanınması talebinde bulundu. ABTTF, yazılı bildirisinde; Yunan kültürünün temel öğesi olan Ortodoks Hıristiyanlıkta din adamlarının maaşlarının devlet tarafından ödenmesine rağmen devletin kiliseye din adamı atama yetkisine sahip olmadığını hatırlatarak, Ortodoks olan Ermenilerin Yahudi ve Katolik toplumları ile aynı şekilde kendi dini liderlerini seçtiklerini ifade etti. Yunan Hükümeti, yazılı bildiriye verdiği cevapta bu konu ile herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçındı.

Dr. Sadık Ahmet’in çabaları…

Konu Batı Trakya ve burada yaşayan Müslüman halktan açıldığında bahsetmemiz gereken isimlerden bir diğeri Dr. Sadık Ahmet’tir. Dr. Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerini örgütleyen, onlara liderlik eden önemli bir şahsiyettir. Dr. Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerinin sorunlarını dünya kamuoyuna duyurmak amacıyla, 1985 yılında bölge çapında bir imza kampanyası başlattı. İmza sayısının yaklaşık on beş bine ulaştığı, 8 Ağustos 1986 tarihinde tutuklandı. 25 Eylül 1987 tarihinde tek başına Selanik’e giderek, toplantı halinde bulunan, Demokrasi İnsan Hakları üyelerine toplum sorunlarını ileten bir broşür dağıttı. Yürüttüğü kampanyadan dolayı 1988 yılında otuz ay hapis cezasına çarptırıldı. 18 Haziran 1989 seçimleri öncesinde milletvekilliği adaylığı iptal edildi. 26 Ocak 1990 tarihinde Batı Trakya Türklerine, “Türk” diye hitap ettiği için hapis cezasına çarptırıldı ve Selanik Dudullu hapishanesine gönderildi. Ancak tüm bu engellemeler onun için caydırıcı olmaktan çok kamçılayıcı oldu. Sadık Ahmet her fırsatta “Ben bir Türk olduğum için hapse götürülüyorum. Eğer Türk olmak bir suç ise, burada tekrar ediyorum. Ben bir Türk’üm ve öyle kalacağım. Bu mesajımla Batı Trakya azınlığına sesleniyorum ve Türk olduklarını unutmamalarını söylüyorum” demeye devam etti.

Dr. Sadık Ahmet, 8 Nisan 1990 milletvekili seçimlerinde yeniden aday oldu, ikinci kez bağımsız milletvekili seçildi. 13 Eylül 1991 tarihinde Batı Trakya Türklerinin ilk siyasi oluşumu olan Dostluk, Eşitlik, Barış (DEB) Partisi’ni kurdu. Bunun üzerine Yunanistan Parlamentosu, 1993 yılında, seçim yasasında yaptığı değişiklik ile seçimlere katılan partilere %  3’ü geçme zorunluluğu getirdi. Alınan bu karar, Yunanistan nüfusunun % 1,5-2’sini oluşturun, Batı Trakya Türk azınlığı ve DEB için parlamento yolunda fiili bir engel konulmuş oldu.

Sadık Ahmet, Batı Trakya Türk azınlığının haklarının imza altına alındığı Lozan Anlaşmasının yetmiş ikinci yıldönümü olan 24 Temmuz 1995 günü şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ancak Batı Trakya Türkleri, Sadık Ahmet’in açtığı yoldan yürümekteki kararlılığını her fırsatta göstermektedir. 2008 yılı itibariyle biri Gümülcine, diğeri İskeçe’de olmak üzere iki Türk milletvekili, Müslüman Türk azınlığı Yunan parlamentosunda temsil etmektedir.

Din, dil, gelenek ve görenekler, toplumları ayakta tutan temel unsurlar-dandır. Balkanlarda yaşayan Müslüman Türkler kendilerine ait olan bu değerleri muhafaza etmek, dini ve kültürel ritüelleri canlı tutmak için son yıllarda daha da bilinçli olarak hareket ediyor. Zira bölge insanı, dil-lerinden, dinlerinden, örf ve adetlerinden uzaklaştıkça özünden koptuğunun farkına vardı. Batı Trakya’da azınlık halkın eğitim seviyesi nüfus oranına göre çok düşük olmasına rağmen, son yıllarda seviye yükselmiş ve azınlık neredeyse her sahada yüksek eğitim gören gençlere kavuşmuştur. Batı Trakya’da müftülük sorununun baş göstermesinin ardından Seçilmiş Gümülcine ve İskeçe müftüleriyle, Türkiye ve Arabistan’da yüksek dini tahsil görmüş din adamları bir araya gelerek Vaaz ve İrşad Heyeti kuruldu. Gümülcine ve İskeçe’deki, köylerde ve şehir merkezlerinde, çocuk ve yetişkinlere dini konularda, kimliklerine sahip çıkma ve örf ve ananelerini muhafaza hususunda kurslar veriyor. Ancak, 2008 yılından itibaren yeni bir yapılanmaya giden Gümülcine ile İskeçe Müftülükleri birbirinden bağımsız çalışıyor.

Batı Trakya Türklerinin son durumu

Eğitimini Türkiye’de tamamlayanların yanı sıra Yunanistan veya diğer Avrupa ülkelerinde eğitim görüp mesleklerini bölgelerinde icra edenlerin sayısı da her geçen gün artmaktadır. Bununla birlikte 2001-2002 eğitim öğretim yılı itibariyle bölgede çift dilli eğitim yapılan 223 azınlık ilkokulu, biri Gümülcine diğeri İskeçe’de olmak üzere iki ortaokul ve lise ile yine biri Gümülcine, diğeri İskeçe Şahin bölgesinde ortaöğretim düzeyinde eğitim veren iki medrese bulunuyor.

Bölgede, Batı Trakya Türklerine ait haftalık olarak yayımlanan sekiz gazete (Gündem, Birlik, Yeni Cumhuriyet, Trakya’nın Sesi, Diyalog, Olay, Millet, Bülten), aylık yayımlanan dört dergi (Öğretmenin Sesi, Rodop Rüzgârı, Akide, Azınlıkça), Türkçe yayın yapan dört radyo (City FM, Joy FM, Işık FM, Yıldız FM) ve düzenledikleri etkinliklerle bölge halkını çatıları altında toplayan on’dan fazla dernek (Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği, Batı Trakya Azınlığı Din Görevlileri ve Camileri Derneği, Seçek Kültür Derneği, Gümülcine Türk Gençler Birliği, İskeçe Türk Gençler Birliği, Selanik Özel Pedagoji Akademisi Derneği, Medrese Mezunları Muallimleri Derneği, Türk Öğretmenler Birliği) bulunuyor. Bütün bunlar bize çok önemli görünmese de, Yunan makamlarının gerçekleştirdiği tüm etkinlik ve girişimlerin temelinde asimile etme arzusu barındığının fazlasıyla farkında olan, Batı Trakya Müslümanlarının kendi kültürünü ve dilini bölgede kalıcı ve canlı tutmak adına çok önemlidir.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
Yunan Eziyeti - 11 Mart 2020 14:19
29 Ocak Olayları - 29 Ocak 2020 22:56
Yunan’ın yaptıkları - 15 Mart 2018 02:42
Yunan zulmü - 29 Kasım 2017 21:52
Yunan’ın Çamerya Soykırımı - 21 Haziran 2017 20:01
Yunanistan’da Ramazan Bayramı - 6 Temmuz 2016 01:18
Arnavutluk’ta Ramazan - 30 Haziran 2016 14:31
Bulgaristan’da Ramazan - 23 Haziran 2016 15:46
Yunanistan’da Ramazan - 15 Haziran 2016 14:09
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ