Demokrasi ve basın dersleri
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina ziyaretinden bir kaç gün sonra Yunan basınında yayınlanan yorumların çoğu temkinli de olsa olumluydu. Daha temkinli olanlar Başbakan Erdoğan’ın ne denli samimi olduğundan; Yunan Başbakanı Yorgos Papandreu’nun ne gibi açılımlara hazır olduğu gibi gazeteciliğin gerektirdiği bir şekilde bir çok soru işaretlerine yer verdiler.
Ancak TA NEA gibi saygın bir gazetenin köşe yazarı olan Yannis Pretenderis’in önceki gün kaleme aldığı makalesinde, Başbakan Erdoğan’ın Yunan basınına "önyargılı olmaması" için yaptığı çağrıları eleştirmesi ve "…ne Türk ne de herhangi bir Başbakanın Yunan basınının neyi, nasıl, hangi şekilde yazıp yazmayacağına karışamayacağı…" yolundaki vurgulamalarına bir yanıt verilmesi gerekiyor.
Yunan basınının en saygın medya gurubunda gazetecilik yapan meslekdaşımız Pretenderis, Başbakan Erdoğan’ın Atina’da kabul ettiği Yunan gazeteleri genel yayın yönetmenlerine "…yangına körükle gitmeyin; Başbakan Papandreu ile birlikte bu yangını söndürmeye çalisiyoruz. Sizin de önyargılardan arınmanızı ve bize yardım etmenizi istiyoruz" misali tavsiyelerini bu denli ters algılaması, aklımıza, geçen yıl yaz aylarında Yunan basınının yediği gafları getirdi.
Geçen yıl açılan Akropol müzesine davetli olduğu halde son anda çikan bir engelden dolayı Atina’ya gelemeyen Başbakan Erdoğan’ı Atina’ya gelmiş gibi gösteren; hatta Erdoğan’ın Yunan Başbakanı Kostas Karamanlis ile yaptığı öne sürülen görüşmesinde; neleri konuştuklarını; üstelik iki başbakanın yüz ifadelerindeki mutsuzluğa varan ayrıntılara kadar bütünüyle farazi haberler yayınlayan Yunan gazetelerinden biri de Pretenderis’in çalıştığı medya gurubunun amiral gazetesi TO VİMA vardı.
Basın-Yayın okulunun ilk sınıf ögrencilerinin bile yapmaya cesaret edemeyeceği ve nitekim yapamayacağı, bu gazetecilik skandalı, "Hafta sonunda erkenden baskıya giren gazetelere haber yetiştirme furyası" özüründen çok; Yunan basınının bir bölümünün -hatta en saygın olanların bile- ne denli önyargılı olduğunu açık ve net bir biçimde ortaya koymuş; bu büyük gaf, gazeteciliğin temel ilkelerine , "kaçınılması gereken önyargilar" şeklinde bir maddenin eklenmesi önerilerini gündeme getirmişti.
Pretenteris, Türkiye’de "…ne biçim bir demokrasi hakim olduğunu iyi bilmediğini…" kabul eden aynı makalesinde, ev sahipliği yapan Yunan gazetecilerden birinin konuk bir Başbakana (bu durumda Erdoğan’a) "…siz ülkenizin Başbakanı olarak, ordunuza sahip çıkmasını bilmiyor musunuz?" türünde saygısızca bir soruyu sorma hakkını tanıyorsa; o zaman niçin geçen yıl Atina’ya gelemeyen ancak gelmiş gibi gösterilen Erdoğan’ın bu tür gazetecilere önyargili olmamaları için çağrıda bulunma hakkı tanımıyor?
Demokrasi ve Basın dersleri vermek iyi de, bunların her yerde geçerli olması gerekmez mi?
