Yeni yıl, eski sorunlar
2011 yılına Batı Trakya Türklerinin eski sorunlar ve yeni umutlarla girdiğini yazmıştık geçen yılın son günlerinde. Azınlık insanının her yılın başına umutlarını tazelediğini, her başlangıçta, yıllanmış sorunların çözümü için içindeki umutları yeşerttiğini söylemiştik. Bizim için her kabine değişikliği, her hükümet değişikliği, her yeni yıl, her başlangıç Batı Trakya Türkü için bir umut ışığı oldu yıllarca. Bir türlü sonlandırılmayan sorunların çözümü için umut etmekten ve beklemekten başka yaptığı pek bir şey de olmadı azınlığın. “Mücadele” diye şeyin varlığına pek inanmadı azınlık insanı. Böyle bir “irade”ye sahip olamadı özellikle de son yıllarda.
Tam da 2011 yılı belki yıllanmış azınlık sorunlarının çözümü için “faklı” bir yıl olur diye umutlanmışken, tam da anavatan Türkiye ile vatan Yunanistan ilişkilerini iyiden iyiye ilerletiyor, “bize de birşeyler düşer” diye düşünürken devletimiz yine azınlığa “hoooop durun bakalım” dedi.
Taa yılın başındayken, yeşeren umutlarımız kuruyuverdi.
Müftülük konusundaki gelişmeleri kastediyorum.
Devlet tarafından Gümülcine Müftülüğü’ne atanan Meço Cemali’nin görev süresi bir kez daha uzatıldı. Görev süresinin uzatılmasını öngören Cumhurbaşkanlığı kararnamesi 17 Aralık 2010 tarihinde Cumhurbaşkanı Karolos Papulias ve Eğitim ve Din İşleri Bakanı Anna Diamandopulu tarafından imzalanmış ve 29 Aralık 2010 tarihinde de internette açıklanmış. Hafta başında da azınlık basınında yer aldı.
Böylece 1985 yılında Gümülcine’de başlayan ve sonradan İskeçe’yle devam eden ‘Batı Trakya Türk Azınlığının Müftülük Sorunu’nun devam ettirildiği anlaşılıyor. 2000 yılında 10 yıllığına yenilenen görev süresi, bir kez daha yenilenmiş oldu. yenilenen görev süresinin ne kadar olduğu hususu henüz net değil. Ancak bazı gazetelerde görev süresinin 10 yıllığına yenilendiği ifade ediliyor.
Bazı azınlık sorunlarının (bunların arasında müftülük de var) çözüme kavuşacağı yönündeki beklentiler ne yazık ki boşa çıkmıştır. En azından şimdilik böyle. Hükümet, azınlık toplumunun beklenti ve taleplerine –en azından şu an böyle– cevap verme cesaretini gösterememiştir. Öyle anlaşılıyor ki; yönetimin azınlık sorunları olarak tabir ettiğimiz ve azınlığın uluslararası anlaşmalardan doğan haklarından kaynaklanan azınlık sorunlarını çözüme ulaştırma noktasında ciddi bir irade eksikliği var. Niyetim tartışmalı bir şey olan mütekabiliyet olayını gündeme getirmek değil, ama Avrupa Birliği üyesi olmayan Türkiye’nin Rum azınlıkla ilgili attığı olumlu adımları hatırlatmak isterim. Neden aynı cesareti Yunaninstan da göstermesin?
Ancak, bizim sorunların çözüleceğine dair olan iyimserliğimizi ve beklentimizi olumsuz etkileyen ciddi bir durum var. Ülkemiz yönetmi, azınlık sorunlarının çözümü için aslında bir süredir ortaya bazı şartlar koşuyor. Öyle şartlar ki bu öne sürülenler azınlığın statüsüne aykırı olmakla birlikte, Batı Trakya Müslüman Türk Toplumunu’nun kendi kültürünü ve kimliğini sağlıklı bir şekilde koruyabilmesi ve geliştirebilmesine engel teşkil edecek nitelikte.
Örnek verelim. ‘Müftülük meselesini çözeriz ama müftünün yargı yetkileri kaldırılsın’ denmiyor mu özellikle son 10 yıldan bu yana? Bu konuda sadece bölgemizdeki değil, ulusal bazda hukukçular, profesörler kamuoyu yaratmaya çalıştı. Ve yarattı da. Bu noktada şunu sormak isterim; kilise ve devlet işlerini birbirinden ayırmanın tartışmasının bile zorlukla yapılabildiği bir ülkede nasıl oluyor da azınlıktan bunu yapması istenebiliyor?
Bir diğer konu; eğitim ve SÖPA meselesi. Ne diyor devlet? Bu sorunu çözerim ama SÖPA’nın yerini alacak eğitim fakültesine sadece azınlık öğrencileri değil, herkes alınacak diyor. Peki azınlık bunu kabul ediyor mu? Elbette ki hayır.
Aynı durumun vakıflar sorununda da olduğunu söylemek mümkün. Azınlığa, sorunlarını çözmek için kabul etmesi mümkün olmayan şeyleri ‘yem’ olarak sunmak en hafif tabirle samimiyetten uzaktır.
Önümüzdeki dönemde yeni hayal kırıklıklarına yol açacak kararların alınmaması umudu ve beklentisini dile getirerek, hepinize sağlıklı ve mutlu bir yıl diliyorum.
Ozan Ahmetoğlu, Gündem Gazetesi
