Vakıflar – Yaka Tarlaları – Atina Camisi

Batı Trakya

Vakıflar meselesi, Batı Trakya Türklerinin en önemli sorunlarından biridir. Batı Trakya’da yaşayan yaklaşık 150 bin Batı Trakya Müslüman Türkü, ata yadigârı vakıf mallarını yönetememekte ve bunlardan yararlanamamaktadır.

1967 yılında Yunanistan’da yönetimi zorla ele geçiren albayla cuntası, ülke genelinde seçimle işbaşına gelen tüm yönetim kurullarını olduğu gibi Batı Trakya Türkleri tarafından vakıf mallarını yönetmek üzere seçilen Cemaat İdarelerini de görevden almış ve yerlerine “kukla yönetimler” getirmiştir. Cunta yönetimi 1974 yılında düşüncü Yunanistan’a demokrasi geri gelmiştir. Ancak Batı Trakya Türklerinin vakıf malları meselesinde cunta yönetimi hala devam etmektedir.

Azınlığın en önemli ve en haklı meselelerinden biri olan “vakıflar sorunu”nun son günlerde Türkiye’deki gayri müslim azınlıkların taşınmazlarının iadesi kararından sonra tekrar gündeme geldiği bir gerçektir. Türkiye’deki azınlıklar açısından yaşanan sevindirici gelişmeler ister istemez suyun bu tarafında da bir beklenti yaratıyor. “Türkiye böyle bir harekette bulundu diye, Yunanistan da Batı Trakya Türklerine açılım yapmak zorundadır” diye bir düşünceyi savunmuyorum. Ancak, güzel gelişmeler, olumlu gelişmeler demokratik ülkelere, demokratik yönetimlere örnek olmalıdır diye düşünüyorum. Türkiye’de olanlardan bağımsız olarak, vatandaşı olduğumuz, vergisini verdiğimiz, ordusunda (birçok kez haksızlıklara uğrayarak) askerliğini yaptığımız ve “-“ülkemiz” dediğimiz Yunanistan vakıflar sorununu çözmek zorundadır. Yunanistan eğer “ben demokrasi ve insan haklarına saygılı bir devletim” diyorsa (ki diyor) o zaman Batı Trakya Türklerinin en haklı olduğu meselelerden biri olan ve 44 yıldır çözüm bekleyen “Vakıflar ve Cemaat İdareleri Sorunu”na azınlığın beklentileri doğrultusunda bir çözüm getirmek durumundadır. Çözüm’den kastım da sadece vakıf mallarını yönetecek Cemaat İdareleri için seçim ilan etmek değil, aynı zamanda azınlık vakıflarının işlevsel bir şekilde yönetilebilmesini sağlayacak, azınlığa sosyal, kültürel, eğitim ve sağlık alanlarında hizmet edebilmeyi kolaylaştıracak, vakıf mallarının yönetimini basitleştirecek bir düzenlemenin kabul edilerek uygulamaya konmasıdır. Aynı zamanda yıllar için talan edilen ve haksız yere vakıflar idaresinden alınan veya bir şekilde istimlak edildikten sonra atıl vaziyette kalan gayri menkullerin de azınlığa iade edilmesi şarttır. Bunlar azınlığın ana sütü gibi helal olan demokratik talepleridir. Bu talepleri yerine getirmek de ülkemiz Yunanistan’ın yükümlülüğüdür.

İşe Gümülcine Yaka tarlalarından başlanabilir. Sözkonusu araziler belki vakıf malı değil ama Yaka bölgesindeki Türklere ait tarlalar yıllar önde üniversite yapılmak üzere istimlak edildi. üniversite yıllar sonra yapıldı. Ama istimlak edilen arazinin onda biri bile kullanılmıyor. Diğer araziler öylece duruyor. Boş boş duran ve bir zamanlar azınlık insanına ait (az sayıda da olsa Yunanlılara ait tarlalar da var) araziler eski sahiplerine iade edilebilir. Bunun için belki bu kişilerden sembolik de olsa para talep edilebilir. Eğer bu olmuyor ve olamıyorsa o zaman araziler Gümülcine Cemaat İdaresi’ne devredilebilir. “Bu da olmaz, anayasaya, kanunlara aykırıdır” diyenler çıkacak olursa onlara verilecek cevap da “Sizinki de iyiniyete ve çözüm üretmeye aykırıdır” olacaktır.

Aralarında birkaç bin Batı Trakya Türkünün de bulunduğu yüzbinlerce Müslümanın yaşadığı başkent Atina’ya cami yapılabilmesi için gerekli yasa kabul edildi. ilk bakışta olumlu görünen bu gelime karşısında “hadi hayırlısı” şeklinde tepki vermek belki en “doğal” ve en “normal” olandır. Ama mecliste kabul edilen bu caminin nasıl bir şey olacağını okudukça insan hayal kırıklığına uğruyor.
Bir defa konunun mecliste görüşüldüğü sırada Atina’daki cami için “hayır” oyu vererek cami hakkında “Terörist yuvası yapıyorsunuz. İnanmıyorsanız gidin Londra belediye başkanına sorun” şeklinde ifadeler kullanan LAOS partisi başkanının bu söylediklerini okuyunca Karacaferis’e şu soruyu sormak istedim: “acaba ülkeyi yıllarca kana bulayan 17 Kasım örgütü de camilerde mi yetişti?”
Atina’daki camiye sevinelim diye niyetlendik ama caminin yeni bir cami değil, “geçici” olacağını, eski bir deponun ibadethaneye dönüştürülerek “geçici” bir caminin hazırlanacağını okudukça ümidimiz sönmeye başladı. Caminin, daha doğrusu ibadethanenin minaresiz olacağını, bu ibadet yerinin 5 Yunanlı devlet memuru ile 2 Müslümandan oluşan bir heyet tarafından yönetileceğini de okuyunca hayal kırıklığımız biraz daha arttı. İmamın da Eğitim Bakanlığı tarafından atanacağı okuyunca içimizden “Oldu olacak cami cemaati de Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle belirlensin!” diye geçirdik… 

 

Ozan Ahmetoğlu, Gündem Gazetesi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ