Kayıp Yıl
Batı Trakya Türkleri 2011 yılından çok ümitliydi. Azınlık insanının yıllanmış sorunlarının çözüme kavuşacağına dair beklentiler geride bıraktığımız yılda zirveye çıkmıştı diyebiliriz.
Siz bu satırları okurken takvimler yeni yılı göstermiş olacak. Geride bıraktığımız yılı özellikle Batı Trakya Türk Azınlığı açısından şöyle bir değerlendirmeye çalışırsak 2011’in “kayıp bir yıl” olduğunu söyleyebiliriz. 2011 yılından beklentilerimiz çoktu, demiştik. Evet, gerçekten de Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun problemlerinin çözüme kavuşacağı yönünde çok ciddi bir beklenti vardı. Ancak ne yazık ki azınlık yine umduğunu bulamadı. Klasik olacak ama yılın son günlerinde geride bıraktığımız 12 ayda “beklentiler yine boşa çıktı” ifadesini kullanmamız gerekir diye düşünüyorum.
2009 yılında tek başına ve çok iyi bir seçim sonucuyla PASOK partisi iktidara gelmişti. Azınlık aynı iktidar partisinden rekor oyla iki milletvekilini meclise göndermişti. 2009 yılının son aylarında iktidara gelen PASOK hükümeti için –her yeni hükümet için olduğu gibi- bir zaman dilimi tanındı. 2010 yılı bu şekilde geçti. Ve geliyoruz 2011 yılına. Batı Trakya Türk Toplumu’nda 2011 yılının azınlık sorunlarının çözüme kavuşmaya başlayacağı yıl olacağı izlenimi ve inancı ağır basmıştı. Azınlığın çözülmemiş sorunlarından müftülük ve SÖPA meselelerinin çözüme kavuşacağı yönünde yaratılan izlenim de azınlığın beklentilerinin artmasına sebep oldu. 2011 yılının başlarında Şubat ayında Başbakan Yorgo Papandreu’nun Batı Trakya ziyareti ve Demircik köyünde azınlık sorunlarıyla ilgili açıklamaları bu beklentileri zirveye çıkardı. Zira unutmamak gerekir ki, Başbakan Papandreu Demircik’te köy kahvesinde neredeyse bir saat boyunca kaldı ve birçok konuya değindi. Ülkenin bir numaralı yöneticisinin Başbakan Papandreu’nun, Demircik köyünde “Azınlık sorunlarını çözeceğiz” şeklinde adeta şov yapması doğal olarak beklentileri, ümitleri arttırdı.
İlerleyen aylarda azınlık mantıklı ve makul bir çözüm beklerken tayinli müftülerin süreleri uzatıldı. Bu gelişme sözkonusu sorunun rafa kaldırılması ve devam etmesi anlamına gelmekteydi. Ardından SÖPA kapatıldı. 1968 yılında dönemin Cunta rejimi tarafından azınlık eğitiminin önüne set çekmek maksadıyla açılan Selanik Özel Pedagoji Akademisi (sanki bu görevini tamamlamış ve misyonu tamamlanmış bir kurum gibi) meclis kararıyla kapatıldı. Onun yerine Batı Trakya’daki azınlık ilkokullarında Türkçe öğretmeni olarak görev yapacak eğitimcilerin eğitilmesi için Selanik Üniversitesi Pedagoji Fakültesi’nde belli bir kontenjan tanındı. Fakat azınlık eğitiminin Türkçe ayağı için öğretmen yetiştirecek yeni sistemin ne menem bir şey olduğu konusunda şu ana kadar hiçbir resmi açıklama yok! Bu nasıl bir sistemdir, nasıl bir yeniliktir ben anlayamıyorum.
Geride bıraktığımız yıl içinde Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler de son dönemlerin en iyi noktasına ulaştı. İki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler en üst seviyeye çıktı. Her iki ülkenin başbakan ve bakanları defalarca biraraya geldi. Türkiye’de Rum azınlık da dahil olmak üzere Türkiye’nin gayrimüslim azınlıklara açılımı devam etti. Geçtiğimiz yıl azınlık vakıfları konusunda çok ciddi gelişmeler yaşandı. Yetimhane, patrikhaneye iade edildi. Patrikhanenin ciddi taleplerinden bir olan yabancı pasaport taşıyan Ortodoks din adamlarına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verildi. Gayrimüslim azınlıklara ait gazetelere Türk devleti tarafından maddi yardım yapılmasının öngören yasal düzenleme yapıldı.
Türkiye’deki bu gelişmeler Yunan hükümetinin, Batı Trakya’da azınlığa yönelik adımlar atabilmesi için elini rahatlatmaktadır hiç şüphesiz. En azından biz böyle düşünüyoruz. Fakat ne Türkiye ile iyi ilişkiler, ne Rum azınlığa yönelik açılımlar, ne Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun haklı beklentileri ne de azınlığın PASOK partisine verdiği destek yetmedi!
Bunlardan hiçbiri ülkemiz Yunanistan’ın azınlığın yıllanmış sorunlarını çözüme kavuşturabilmesi için adım atmasına neden olamadı. Ciddi ve yıllanmış azınlık meselelerini (azınlık eğitimi, müftlükükler, vakıflar, milli kimlik, dernekler, 19. Madde mağdurları) bırakın, günlük basit bir iki sorunumuz bile halledilmedi. Köy camilerimizdeki minarelerin uzunluğu bile hala problem olmaya devam ediyor! 7 metre mi olacak, 9 metre mi olacak, minarenin uzunluğuna alem de dahil olacak mı, olmayacak mı? Köydeki veya komşu köydeki kilisenin çan kulesinden uzun mu olacak, kısa mı olacak? Evet, yabancı biri okuduğu takdirde, “Hadi oradan be” diye tepki vereceği bu konular, Batı Trakya’da ciddi mesele olarak milletvekillerinin, belediye başkanlarının ve diğer yöneticilerin çekmecelerinde bekliyor. Herşeyi bir yana bırakalım, İskeçe’nin tek azınlık ortaokul ve lisesi Muzaffer Salihoğlu Azınlık Ortaokul ve Lisesi için yeni bina iznini bile bu azınlığa çok gören bir anlayış var. Nerede kalmış azınlığın ciddi meselelerini çözecek siyasi irade!
“Azınlık sorunları” veya azınlığı ilgilendiren meseleler konusunda gelişmeler böyle. Geride bıraktığımız Kasım ayına kadar tek başına iktidarda olan “sosyalist” PASOK hükümetinin ve yaklaşık iki aydan bu yana da PASOK – YDP – LAOS koalisyon hükümetinin uygulamaya koyduğu eşi benzeri görülmemiş ekonomik önlemlerin azınlığa bugüne kadar olan olumsuz etkileri ve bundan sonra olacak etkileri bambaşka bir konu.
Evet, 2011 yılı geride kaldı. “Bekleyelim görelim, güzel gelişmeler olacak” dediğimiz 2011 yılı geride kaldı. Ve ne yazık ki “kayıp bir yıl” halkasına bir yenisi daha eklendi. Hepinize sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim.
Ozan Ahmetoğlu, Gündem Gazetesi