Erzurum ve İnkar Politikası

Batı Trakya

Erzurum’daki Erdoğan – Papandreu görüşmesinde de anlaşıldı ki Yunanistan Batı Trakya Türklerinin sorunlarını konuşmaktan pek hoşlanmıyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Erzurum’da yaptığı konuşmada devlet olarak İstanbul’daki Rum azınlığa yönelik attıkları olumlu adımları sıraladı. 52 yıl sonra Patrikhane’ye yapılan ziyareti, Yetimhanenin iadesini, Sumela’daki ayini, v.s. anlattı. Bunun karşılığında da Batı Trakya’dan bir örnek verdi. “Seçilmiş müftüler kabul edilmiyor” dedi. Aslında Batı Trakya Türk Toplumu’nun yaşadığı sorunlardan sadece birinin dahi dile getirilmesi aslında Batı Trakya’da bir ilerlemenin olmadığına dikkat çekmeye yetti.

Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın aksine başbakanımız Papandreu’nun “Biz de Yunanistan’daki azınlık için şunu yaptık” diyebilmesi için atılan bir adımın olmaması azınlığımız ve ülkemiz için ne kadar üzücü ve düşündürücü.

Başbakan Papanreu’nun da Erzurum’da konuşurken ‘azınlık için son bir yıl içinde şunları yaptık, bunları açıkladık’ demesini arzu ederdik. Ancak Batı Trakya Türklerinin sorunlarının çözüme ulaşabilmesi için Yunanistan’ın kendi azınlık politikasında köklü bir değişikliğe ihtiyaç var. Çünkü, Yunanistan en başta Batı Trakya Türk Azınlığı’nın varlığını kabul etmiyor. Devletimiz hala azınlığın Türk azınlık olduğunu inkar etmeye devam ediyor. ‘Batı Trakya’da Türk yoktur’ politikası 2011 itibarıyle değişmemiştir. ‘Türk azınlık’ dendiğinde bu, bir tehdit olarak algılanıyor. Düşünebiliyormusunuz mensup olduğunuz azınlığı (ki bu azınlık vatandaşı olduğumuz ülkenin imzaladığı uluslararası antlaşmayla burada bırakılmıştır) tanımlamak bile bir ‘suç’ bir ‘kötü niyet’ veya bir ‘tehdit’ olarak algılanıyor. ‘Türk azınlık yoktur’ azınlığın kimliğinin ve kültürünün inkar edilmesi aslında herşeyin başlangıcını oluşturuyor desek, yalan olmaz.

Bir diğer bir ‘inkar’ örneği de azınlığımızın temsili alanındadır. Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun en üst temsil ve karar organı Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu’dur. Danışma Kurulu, işleyişindeki eksiklere rağmen neredeyse tüm azınlık kesimlerinin temsil edildiği bir yapıdır. Ancak gelgelelim, Danışma Kurulu’nun tanımasını bırakın, bu kurum neredeyse bir ‘suç örgütü’ gibi algılamaktadır. Danışma Kurulu yerel ve ulusal Yunan basınında ‘kanun dışı’ sıfatıyla tanımlanarak deyim yerindeyse ‘suçlu’ veya kanun nezdinde yada ülkenin güvenliği nezdinde ‘sakıncalı’ bir görünüme büründürülmektedir. Kısaca söylemek gerekirse Danışma Kurulu da tanınmamaktadır, Türk azınlık tanınmadığı gibi.

Gelelim son günlerde oldukça popüler bir konu olan müftülüklere. Burada da ülkemiz Yunanistan’ın bir ‘inkarı’sözkonusu. Nedir bu inkar? Müslüman Türk Toplumu’nun seçtiği müftülerin inkarı. Bildiğiniz gibi 1985 yılından beri bir müftülük sorunudur gidiyor. 1985’te Gümülcine, 1990 yılında da İskeçe’de başlayan müftülük sorunu sürecinde Batı Trakya Türkleri kendi müftülerini seçmiştir. Seçilmiş müftülere açılan davalar olmuştur. Bu davaların bazıları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gitmiştir ve seçilmiş müftüler davaları kazanmışlardır. Çeyrek asırdır devam eden müftülük sorununu ülkemiz Yunanistan çözmemeyi tercih etmiş ve azınlığın da seçtiği müftüleri tanımamakta ısrar etmiştir. Halkın seçtiği müftülere de ‘sözde’ ve ‘sahte’ ve ‘yalancı’ gibi sıfatlar yakıştırılmış ve adli kovuşturmalara tabi tutulmuştur. Kısaca söylemek gerekirse azınlık seçtiği müftüler inkar edilmekte. Danışma Kurulu tanınmadığı gibi, Türk azınlık inkar edildiği gibi.

Bir inkar örneği de azınlığın tarihi dernekleriyle ilgilidir. 1927 yılında kurulan ve azınlığın en eski derneği olan İskeçe Türk Birliği, 1928 yılında kurulan Gümülcine Türk Gençler Birliği, 1936’da kurulan Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği de isimlerindeki ‘Türk’ kelimesinden ötürü resmiyetleri ellerinden alınmıştır. Yani isimleri ve varlıkları inkar edilmektedir. 2002 yılında bu derneklerimize Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği de eklenmiştir. Bu arada İskeçe Türk Birliği, 25 yıl sürdürdüğü hukuk mücadelesinde 2008 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından açıklanan nihai kararla haklı bulunmuştur. Bu önemli karara rağmen İskeçe Türk Birliği’nin resmiyeti iade edilmemiş ve AİHM’nin kararı inkar edilmeye devam etmiştir ve etmektedir. Yani azınlık dernekleri de inkar edilmekte ve tanınmamaktadır. Türk azınlık tanınmadığı, Danışma Kurulu tanınmadığı, seçilen müftüler tanınmadığı gibi.
Peki ülkemizin yöneticilerine sormak istiyorum. İnkar politikasıyla nereye kadar?

 

Ozan Ahmetoğlu, Gündem Gazetesi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ