Uzunca ve dolu dolu bir tatilin de, maalesef sonuna geldik… Bu yıl gerçekten kelimenin tam anlamıyla, doyurucu bir tatil yaptığımı söyleyebilirim… Elbette insan, her ne kadar tatmin olsa da, gerçekleşen her bir olayın mutlaka eksiklikleri vardır; ama artıları daha çok olduğu için bu yıl tatil bakımından yöremden mutlu ayrıldığım kanısındayım… Her yıl aynı heyecan olsa bile, çok değişik duyguların yaşandığı bir gerçek. Ülkemizin içinde bulunduğu bu buhranlı dönem, insanları negatif etkilemekte. Her ne kadar da seçimler yapılsa da, ertesinde hiçbir şeyin güllük gülistanlık olmayacağı kesindi. Nitekim seçim ertesinde kurulan hükumet acı reçeteyi uygulamakta gecikmedi. Ülkemizi 1974ten beri yöneten iki  siyasi parti (PASOK ve Nea Dımokratıa) uyguladıkları yanlış politikalarla maalesef ekonomik yönden bu güzel ülkeyi adeta, uçurumun kenarına sürüklediler. Her biri iktidara geldiklerinde kamuyu kadrolarla doldurdular ve içinden çıkılamaz bir durum yarattılar. Bugün Yunanistan Avrupa arenasında, elinde hiçbir ‘koz’u olmadığı için, masada Almanya’nın insafına sığınmış bir ülke konumunda. Geçmişte Anavatan Türkiye basınında, ülkemiz Yunanistan için şu tabir kullanılmaktaydı,’’Avrupa’nın şımarık çocuğu…’’ Tabii bu yakıştırma daha çok, iki ülke arasında var olan, husumetten ötürü de kullanılıyordu. Bu benzetmenin doğruluğu veya yanlışlığı bir yana, ancak bugün ülkemizin içinde bulunduğu durum, ’’şımarık oğlan”dan daha ziyade ‘’şamar oğlanı’’olduğunu açıkça gözler önüne sermekte… Adına troyka denilen heyet, denetimleriyle iş başında. ‘’Onu yap, bunu yapma… Maaşları kes, vergileri yükselt…’’ türünden, sürekli talimatlar yağdırıp ardından da: ’Yoksa musluğu kapatırım ha…’, şeklinde gözdağı vererek, adeta ülkemizin kaderinin ellerinde olduğunu, açıkça ilan etmekte… Politikacıların dillerinden düşürmedikleri: ’’Ανεξαρτησια..’’, yani, bağımsızlık kelimesini anımsatarak, hem bu kelimeyi kullanan politikacılara, hem de halka, şu soruyu sormak istiyorum: Bağımsız bir ülke tanıyorlar mı bu dünyada? Rahmetli Aziz Nesin’in, çok güzel tespitleri olmuştur. Bunlardan bir tanesi de, terör örgütü PKK ve bu örgütü destekleyen Kürtlerle ilgilidir. Aziz Nesin bunlara: ’’Siz tam olarak, ne istiyorsunuz? Diye sormuş, bunlar da: ‘’Bağımsızlık…’’diye cevap verince, Nesin: ‘’Hadi ordan be, 1000 yıllık Türkiye devleti bağımsız değil, siz mi bağımsız olacaksınız?’ demiştir…’Yalan mı söylemiş büyük üstad? Maalesef ülkemiz Yunanistan’ı zor günlerin beklediği, bir gerçek. Ama burada, şunu da eklemek istiyorum; Batı Trakya Türk’ü krize yabancı değil…1974ten sonra onun hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştur kriz. Dolayısıyla, şu an yaşanan ekonomik kriz de, insanımıza pek yabancı değildir. Varsın yaşanan krizi Kosta, Yani ve Maria’lar düşünsünler. Çünkü onlar,  otuz yıl müthiş bir refah içerisinde yaşadılar; şimdi ise, mamalikaları kesildi… Akıl almaz uygulamaların yapıp, kamuyu babalarının çiftlikleri gibi yönettiler ve kadroları, inanılmaz boyutlara yükselttiler.Haliyle de sonuç vahim oldu.. .Düşünebiliyormusunuz; ülkemiz Yunaistan’la aynı nüfusa sahipAvusturya’daki(on milyon) devlet memuru sayısı toplam yüzellibin(150000).Buna karşın, ülkemizde sadece kalıcı  (monımos) memur dediklerimizin sayısı 850 000… Bunlara bir de 400 000 civarında geşici ve sezonluk kamu personelini eklerseniz, rakam on milyonluk Yunanistan için, korkunç boyutlara ulaşmakta… Tabii burada, ülkemizin coğrafi yapısını da göz önünde bulundurmak gerek. Adalar ve dağlık bölgelerde yüzlerce belki de binlerce yerleşim birimleri bulunmakta. Devletin, buralara hizmet götürebilmesi için, elbette Avusturya’dan daha fazla insanı istihdam etmesi gerektiği bir gerçek; ama bu da kesinlikle bugünkü rakam olmamalı… Diğer taraftan, bu koşullara paralel olarak, yıllardan beri adeta ülke paranoyası haline dönüşen ‘’Εξ ανατολας κυνδινος’’u (Doğudaki tehlike) da eklersek, bugün gelinen noktaya pek şaşırmamak gerek. Tanrı ülkemize ‘’selamet’’ versin…

Metin Mümin, Cumhuriyet Gazetesi