Kral “çıplak” olmamalıdır!
Son yerel seçimlerden sonra belediyelerimize yeni yöneticiler seçildi. Kaybedenler doğal olarak üzülürken nerede yanlış yaptıklarını da araştırmaya başladılar. Kazananlar ise verdikleri vaatleri nasıl uygulayacaklarını düşünmeye başladılar.
Bilindiği gibi İbrahim Şerif, İsmet Kadı ve Mustafa Çukal yerel yönetimlerde Türklerin temsilcileri durumuna geldiler. Bilgi, eğitim ve halkla ilişkilerde tarafsız ilerleyenler yeni dönemde başarılı olacaktır.
Geçmiş dönemlerde Azınlık belediyelerimiz kültürel ve sosyal açıdan ne yazık ki başarı sağlayamadılar. Belediyelerimizde yapılan işle hep günübirlik ve siyasi olarak planlandı. Özellikle kültürel alanda belediyelerimiz hiçbir varlık gösteremediler. Susurköy belediyesinin geleneksel Kiraz Festivali’ni bir kenara koyarsak, belediyelerimiz futbol takımlarına cüzi bir destek vermekten başka ne yaptılar? Kozlukebir ve Sirkelli belediyeleri bir tütün festivali bile düzenleyemedi!
Ancak bütün bunlar gelip geçicidir. Başarısız olanlar, milli konularda geriye kalanlar, insanlara hakaret edenler ve halkı kendilerinden üstün görenlerin seçimleri kaybetmesinden doğal başka bir şey olamazdı.
Şimdi artık önümüzdeki daha önemli konulara bakmamız gerekmektedir. Son günlerde atanmış müftünün görev süresinin 2011’de dolmakta olduğu ve bu kişinin de artık bu görevi üstlenmek istemediği söylentileri etrafta dolaşmaktadır. Durum böyle olunca konu müftü seçimlerine gelmektedir.
1913 Atina Anlaşması’na göre Batı Trakya Türkleri müftülerini kendilerinin seçmesi gerekmektedir. Batı Trakya Türkleri bu yasaya dayanarak geçtiğimiz yıllarda müftülerini seçtiler! İbrahim Şerif Gümülcine Müftüsü seçilirken rahmetli Mehmet E. Aga da İskeçe Müftüsü olarak belirlendi. Nitekim son olarak da Mehmet E. Aga vefat edince yerine Ahmet Mete İskeçe halkı tarafından müftü olarak seçildi. Ülkemiz yöneticileri bu seçimleri engellemediler, yasaklamadılar ve seçimlere katılan adaylara da herhangi bir yaptırım uygulamadılar! Bir yerde üstü kapalı olarak göz yumdular. Kısacası Batı Trakya’daki binlerce Müslüman Türk 1913 Atina Anlaşması’na dayanarak tercihini yaptı ve müftülerini seçti.
Şimdi bazı basın yayın organlarında yazılıp söylendiği gibi, müftülük seçimine ihtiyaç yoktur, ancak yeni bir müftülük yasası düşünelebilir. Yasayı Azınlık hukukçuları, yeterli yüksek İslâmi bilgisi olan şahıslar hazırlamalı ve milletvekilleri aracılığıyla meclise sunulmalıdır. Yeni yasa müftülerin yetkilerini budamamalıdır. Başka bir deyimle kral “çıplak” olmamalıdır. AB’nin bazı bölgelerinde Müslüman toplumlar kendi dini liderlerini yeni yetkilerle donatmaya uğraşırken, ülkemiz Yunanistan’ın müftülerin yetkilerini kırparak ve adeta kanatsız bir kuşa benzetmek istemesi, kazanılmış haklarımızdan bir tanesinin daha yok edilmesi anlamına gelecektir. Bu da Batı Trakya’da yaşayan Türk Azınlığın bu topraklarda köklerinin kurumasına ve en sonunda da varlığının yok olmasına uygun zemini hazırlamak demektir.
Yıllarca Batı Trakya Türkleri için mücadele eden, baskı gören, hapislerde yatan, ailesinden uzakta çok zorluklu günler geçiren halkın seçtiği müftülerimizi, sözde demokrasi uğruna, bir çırpıda silip atmak, bu Azınlığın hafızasını yok etmek anlamına gelir. Ve, zaman gelir Azınlık olarak toplum işlerinde ter dökecek insan bulamama gibi bir girdaba gireriz. O yüzden insanlarımızın seçtiği müftülerimizle oynamak yerine, onları daha da güçlendirecek yasal düzenlemelerin nasıl yapılacağına kafa yormalıyız.
İbrahim Baltalı, Rodop Rüzgârı Dergisi
