Yunanistan’ın Ege’deki ‘Kontrollü Gerginlik” Stratejisinin Sebebi Belli Oldu: Erken Seçimler
Yunanistan’da Başbakan Kostas Karamanlis 2 Eylül 2009 tarihi itibariyle yeni bir karar aldı. Yunanistan’da bir ay içerisinde erken genel seçimler yapılacak. TÜRKSAM’da daha birkaç gün önce, Yunanistan’da son aylarda Türk-Yunan ilişkilerini adeta geriye götüren gelişmelere dikkat çekerek, Yunanistan’ın “Ege’de Kontrollü Gerginlik” strateji oynadığını, bu oyunu Kıbrıs ve Batı Trakya’daki olaylarla da desteklediğini ileri sürmüştük.[1] Kuşkularımız bizi yanıltmamış. Yunanistan’da Karamanlis Hükümeti, planladığı bir erken genel seçimlerin hazırlığını, Yunan kamuoyunun adeta “genlerine yazılı Türk düşmanlığı” duyguları üzerinden oy alabilmek maksadıyla, kasten “kontrollü gerginlik” oyunuyla sahneye sokuyormuş…
Liberal Karamanlis, bu konuda GKRY’nin Komünist Lideri Hristofyas tarafından da yalnız bırakılmadı, hatta alabildiğine desteklendi. Hristofyas son aylarda Türkiye’den şikayetini ayyuka çıkarmıştı. Oysa Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu daha iki gün önce (1.9.2009) KKTC’ye yaptığı ziyarette KKTC Cumhurbaşaknı M. Ali Talat’ı, Hirstofyas’la ikili görüşmelerde cesaretlendirmiş, Kıbrıs Meselesi’nin “görüşmeler yoluyla” çözüleceği yolunda Türkiye’nin görüşlerini iletmişti. Ancak, Hirstofyas-Talat ikili görüşmelerinin “ikinci turu”nun başlayacağı gün, görüşmeye kısa bir süre kala Hristofyas “sudan bir bahane” ile görüşmelere katılmayacağını bildirdi. Bu “masadan kaçış”ın ise, aynı saatlerde Yunanistan’da “erken seçim” kararı alan Karamanlis’in kararından ayrı olamayacağı gün gibi açık…
Yunanistan Neden Erken Genel Seçimlere Gidiyor?
Yunanistan’da normal genel seçimle 2007’de yapılmış ve bir sonraki de 2011’de yapılacaktı. Karamanlis iktidarı, 2007’de yeniden seçilerek güven tazelemiş, ancak 2007’nin sonlarından itibaren hissedilen “küresel ekonomik kriz” sebebiyle oldukça büyük bir hızla yıpranmaya başlamıştır. Ocak 2009 başlarında bir öğrencinin polisler tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, aslında basit ve sıradan bir “öğrenci olayı” değildi elbette… Bu gelişmeler ekonomik krizin olumsuz etkilerinin sokağa yansımasıydı.
Yunan kamuoyu, Yunanistan’ın kuruluşundan itibaren belirgin şekilde görülen bir “üstünlük” ve “komplex” dürtülerini öne çıkaran bir millettir. ABD Başkanı Obama’nın Avrupa’da, “G-8”, NATO ya da “AB” zirve ve görüşmelerine bağımlı olmaksızın ilk ziyaret ettiği ülkenin Türkiye olması, üstelik de Yunanistan’a uğramaması, Türkiye’yi Orta Doğu, Kafkaslar ve İslam dünyasıyla iletişimde öne çıkarmaya çalışması Yunanistan’da bir travma yarattı. Üstelik ABD’deki Yahudi ve Ermeni lobileri gibi, Rum lobisi de Obama yönetiminin yeni uygulamalarında fazlaca destek bulamadılar. Irak, özellikle de Afganistan ve Kafkaslarda sıkışan ABD, bir süreliğine de olsa kartlarını Türkiye yönünde kullanmayı tercih etti. Bu durum, Türkiye’nin son yıllarda Hazar havzasındaki enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılmasında coğrafi konumu sebebiyle kazandığı stratejik rol, İslam dünyasıyla gelişen ilişkileri ve nihayet BM Güvenlik konseyi üyeliği gibi artıları, Yunanistan’da yeni bir korkuyu beraberinde getirdi. Bu tehlikeyi baba Papandreau Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için 1970’li ve1980’li yıllarda çok kullanırdı. “Yunanistan’a Doğudan gelen Tehdit”, şimdi Yunanistan’da yeniden hortlatılmaya başlandı. Üstelik Türkiye, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ünlü sloganını, “komşularla sıfır sorun” haline dönüştürmeye çalıştığı bir dönemde…
Yunanistan’da ekonomik krizle birlikte büyüyen bir diğer önemli sorun da mülteciler meselesidir. AB’nin güneydoğu ucunda ve Akdeniz kıyısındaki bu ülkeye, son yıllarda tüm önlemlere rağmen legal ya da illegal yoldan mülteci akını gerçekleşmektedir. Yunanistan’da bunların mevcudunun dört milyona dahi yaklaştığı ileri sürülmektedir. Bu mülteci akının faturası her ne kadar AB’nin çeşitli fonları sayesinde hafifletiliyorsa da, mali külfet yanında artış kaydeden sosyal sorunlara çare bulunamamaktadır. Pakistan’dan Kenya’ya, Somali’den Bengladeş ve Irak’a varıncaya kadar pek çok farklı kültürlerden gelen bu “yoksul” insanlar, Yunanlıların her öğleden sonra yaptıkları “siesta”larını kaçıracak kadar ciddi sosyal patlamalara sebebiyet vermektedirler. Ülkede hırsızlık, kap-kaç ve daha pek çok konuda patlamalar yaşanmış, rahatı kaçan Yunanlılar her musibetten iktidarı suçlamaya başlamışlardır. Öyle ki, ülkede çıkan yangınların bile bir kısmının “kızgın” mülteciler tarafından çıkarıldığına inanılmaktadır.
10-11 Aralık 1999 Helsinki zirvesi sırasında Türkiye’nin AB üyelik sürecinin resmen başlatılması kararı alındığında, Türkiye’nin 2004 yılı sonuna kadar komşularıyla ilgili sorunlarını çözme taahhüdü yüklenmişti. Türkiye, Yunanistan’la sorunları dondurmak maksadıyla 2000 yılı ilk çeyreğinde bir “barış taarruzu” yaparak, “Güven Artırıcı Önlemler” paketini Yunanistan’a sundu. Bu paketin bir kısmı ve ilaveler üzerinde iki ülke “istikşafi görüşmeleri” periyodik şekilde sürdürdü. Ancak Türkiye’nin 2004 sonlarında, AB ile imzaladığı “Katma Protokol”e göre, tüm AB ülkelerine olduğu gibi, GKRY’ye de aynı muameleyi göstermesi, yani Rum gemilerine ve uçaklarına Türk liman ve havaalanlarını açması gerekirken, daha açık bir ifadeyle GKRY’yi “tanıması” gerekirken, bunu yapmaması büyüyen bahane şeklinde 2009 yılına havale edildi. Türkiye’nin 2009’dan beri bu konuda ilerleme kaydetmemesi de Yunan hükümetinin bir “eksikliği” gibi gösterilmekte, Türkiye’yi ziyaret eden Karamanlis, Türkiye üzerinden “hasar” almaktaydı.
Yunanistan, özellikle son aylarda Ege’de Türk tarafının kabul etmediği “hava sorunları ve FIR hattı, aidiyeti tartışmalı adacık/kayalıklar vb.” sorunları dikkate alarak, hemen her fırsatta Türkiye’ye yüklenmekteydi. Bunlardan biri de Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın Haziran 2009 içerisinde Atina’ya yapacağı ziyaret öncesi yaşanmış, Yunanistan “bakan düzeyinde” Türkiye’ye yüklenmişti. Daha sonra program değişikliği bahanesiyle geziyi iptal eden Başbakan Erdoğan, Yunanistan’da Karamanlis’i elinde çiçekleriyle baş başa bırakmıştı… Kim bilir belki de kamuoyundan gizlenen gerçek bahane bu “Yunan oyunu” idi…
Sonuç
Yunanistan, kısa süre içerisinde bir erken genel seçimlere gitmektedir. Bunun anlamı; Yunanistan bu günden itibaren Ege’de yeni ve Türkiye’yi suçlayıcı “oldu bittiler” çıkartmaya çalışabilir. Burada önemli olan, Türkiye’nin egemenlik haklarından taviz vermeden, ancak soğukkanlılığını da kaybetmeksizin hareket etme mecburiyetidir. Bu sağduyu ve soğukkanlı tutum sadece devleti yönetenlere değil, aynı zamanda Ege ve Doğu Akdeniz’de uçan ya da seyreden Türk Silahlı Kuvvetler mensupları tarafından da muhafaza edilmelidir. Zira Yunanistan, her dönemde olduğu gibi Türkiye’yi uluslararası arenada “mütecaviz” durumuna düşürmek için yeni ve sudan bahaneler bulmaya çalışacaktır. Seçimlerde fazlaca kozu bulunmayan Yunan büyük partileri de, öyle anlaşılıyor ki, oy alabilmek için yine eski silaha “Türk düşmanlığı”na başvuracaklar… Komşuya da sağduyulu ve soğukkanlı bir seçim dönemi diliyor, 2000 yılında atılan barış tohumlarının özenle yetiştirilmesine katkı sağlamasını diliyoruz…
Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı
