Yunanistan Genel Seçim Sonuçları: Bir İyi, Bir Kötü Gelişme
4 Ekim 2009 erken genel seçimleri sonucunda oyların yaklaşık %44’ünü alan Yorgo Papandreou liderliğindeki Pan Hellenik Sosyalist Parti (PASOK), 300 sandalyeli Yunan Meclisi’nde yaklaşık 160 milletvekili ile çoğunluğu da sağladı. Bu çoğunluk, 3. Nesil Papandreou’lardan Yorgo’ya, iki seçim dönemidir beklediği başbakanlığı getirdi.
Yunan genel seçimleri, belki de tüm dünyada genel olarak hissedilen şekilde katılım oranının %71-72 olduğu, nispeten düşük bir oranla gerçekleşti. Benzer gelişme bir hafta önceki Almanya genel seçimlerinde de yaşanmıştı. Küresel finans ve ekonomik krizi sebebiyle seçmenin yıldığı ve “büyük bir değişme beklemediği” beklentisi, seçimleri olumsuz etkilemiş olabilir. Yalnız iki seçim arasındaki en önemli fark, seçim sonucunda Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD) büyük bir hezimetle karşılaşırken, Yunanistan’ın sosyal demokratları, yani PASOK büyük bir sıçramayla iktidar koltuğuna kavuştu. Almanya’dakinin aksine bir diğer gelişme, bu seçim sonucunda Kostas Karamanlis parti liderliğinden de istifa etti. Kulislerde daha bugünden Yeni Demokrasi Partisi liderliği için ismi geçenlerden biri, Karamanlis’in Dışişleri Bakanı Dora Bakoyannis oldu.
Yunanistan Genel seçimlerinin Türkiye Açısından Değerlendirilmesi
Yunanistan genel seçimlerini Türkiye açısından iki ayrı boyutta değerlendirmekte yarar vardır. Bunlardan ilki, Batı Trakya Türkleri bağlamında ve onların gelecekleri açısından, ikincisi de Türk-Yunan ilişkilerinin yakın gelecekteki gelişmeleri açısındandır.
Batı Trakya Türkleri, ilk belirlemelere göre, 2007’de sadece 65 oyla kaçırdığı üçüncü milletvekilini bu kez de çıkarmayı başaramadı. Aslında alınan ilk haberlerde 3. Türk milletvekilinin de seçildiği bilgisi mevcuttu. Böylece Yunan Meclisi’nde Türk milletvekilleri gene iki kişilik bir gurupla Batı Trakyalıların demokratik ve uluslararası insan hakları evrensel beyannamesine uyan hakları için mücadele edeceklerdir. Üstelik bu milletvekillerinin iktidar partisinden olması, bu konudaki mücadelelerine yardımcı da olabilecektir. Anlaşıldığı kadarıyla, Batı Trakya Türklerinden Türkiye’de, özellikle de Trakya, İstanbul, Bursa, İzmir, Balıkesir gibi nispeten Yunanistan’a yakın bölgelerde bulunanlar, 4 Ekim günü seçim bölgelerine giderek oy kullanma konusunda pek istekli olmamışlardır.
4 Ekim 2009 Yunanistan Genel Seçimlerinin Türk-Yunan ilişkilerinin yakın geleceği açısından önemine gelince, henüz bazı değerlendirmeler için erken olmakla birlikte, Kostas Karamanlis’in “ılımlı” üslubunu arayacağımız gelişmeleri yaşayabiliriz. Bunu, her ne kadar bu seçimler öncesinde yeniden 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yılları hatırlatan, “Türk düşmanlığı” üzerine kurulu bir propaganda izlemedik ise de, Yorgo Papandreou’nun daha seçimlerden birkaç gün önce Türkiye ile ilgili ifadelerinden anlamak mümkündür.
Papandreou, seçimlerden önce “Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyoruz ama, Türkiye’nin de AB değerleri kapsamında komşularının uluslararası haklarına riayet etmesini de bekliyoruz!” şeklinde konuşmuştu. Bu ifadeden çıkartılabilecek sonuçlar, konuların evveliyatı da dikkate alındığında iki farklı şekilde ve şöyle olabilir: (1) Kıbrıs’la (GKRY) ile ilgili hususlar, (2) Ege ile ilgili hususlar.
Kıbrıs’la ilgili olarak 2009 yılı sonunda AB, evvelce Türkiye’ye vermiş olduğu mühletin sonuna gelmiş olacak ve neden GKRY’nin gemilerine Türk limanlarının, uçaklarına da Türk havaalanlarının hala açılmadığını, bunun AB-Türkiye Katma Protokole uygun olmadığını sorgulayacak, buna göre de üyelik süreci olumlu ya da olumsuz etkilenecektir. Bu konuda GKRY Lideri Hristofyas ile Yunanistan’daki Yeni Demokrasi Partisi iktidarı aynı cümleleri kullanmaktaydı. Sadece Hristofyas’ınki biraz daha yüksek ve “tahrik edici” idi.
Yunanistan’da Başbakan Karamanlis, biraz da son yıllarda Başbakan R. Tayyip Erdoğan’la geliştirilen ikili ilişkiler çerçevesinde ve henüz 2009 yılı sonu da gelmediği için, nispeten ılımlı bir ton kullanmaya gayret ediyordu. Zira Yunanistan’dan yükselecek yüksek ve tahrik edici bir tonun Türk-Yunan ilişkilerini germeye ve yeniden tırmanmaya sebebiyet vermesi ihtimali her zaman için mevcuttur. Bu ise, Türkiye’nin olduğu kadar, Yunanistan’ın da başta turizm olmak üzere ekonomisini olumsuz etkilemeye yetmektedir.
Öte yandan Papandreou, artık seçim kazanan bir lider olarak, 2009 yılı sonu yaklaştıkça Türkiye’ye karşı Kıbrıs bağlamında ses tonunu yükseltebilecektir. Gerçi Yorgo Papandreou, Papandreou ailesi içerisinde Türkiye’ye karşı ses tonu en “ılımlı” olanı ve Türkiye’ye karşı en dostça yaklaşanıdır. Hele de 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda PASOK’un başında, üstelik de iktidarda olduğu dönemlerdeki baba Papandreou dikkate alındığında, kıyas bile kabul edilemeyecek ölçülülükte bir Türkiye politikası izlediği açıkça görülebilmektedir. En azından bunu Kostas Simitis’in başbakanlığındaki PASOK iktidarında, Türkiye karşıtlığı tavan yapan Pangalos’tan Dışişleri Bakanlığı görevini devraldıktan ve İsmail Cem’le makamdaş olduktan sonra çok iyi yansıtmıştı. Bugün ise başbakan olarak Türkiye’ye karşı açık bir tavır belirleyecektir.
Yunanistan’ın Türkiye ile ilişkilerinde bir diğer önemli konu da, 2000 yılı ilk yarısında Türkiye’nin inisiyatifi ile “Güven Artırıcı Önlemler” paketiyle “dondurulan” Ege sorunları konusunda gelinen noktadır. Bilindiği üzere GKRY ile yaşanan sorunlar arasında Kıbrıs’ın güney-batısında petrol arama ruhsatı verilen bazı sahalarla ilgili tartışmalar da mevcuttur. Bu sahalardan üçünde kısmen de olsa Türkiye, TPAO’ya arama izni vermiştir. Türkiye ısrarla, Doğu Akdeniz’deki deniz sahalarının henüz sınırlandırılmadığında ısrarcıdır. Benzer hususlar Ege için de geçerlidir. Yunanistan, uzun bir süredir Türkiye’nin “AB havucu” sebebiyle Ege’deki egemenlik haklarından feragat edebileceği beklentisi içerisindeydi. Ancak, bunun mümkün olamayacağını, Kıbrıs’ın deniz sahalarının paylaşımındaki Türkiye’nin ısrarcılığından anlamaları mümkün olabildi.
Sonuç
4 Ekim 2009 Yunanistan genel seçimleri ile bir taraftan Batı Trakya Türkleri açısından olumlu bir gelişme yaşanmış, buradaki Türkler gene sadece iki milletvekili çıkarmakla birlikte, iktidar partisi PASOK’tan seçilmiş olmaları, kuşkusuz Batı Trakya Türklerinin demokratik mücadelesine Yunan Meclisi’nde olumlu katkılar sağlayacaktır.
Öte yandan, Yunanistan’da bundan böyle ve 2009 yılı sonunda AB-Türkiye “restleşmesi” yaklaştığında, daha sert söylemleri gerçekleştirebilecek yeni bir iktidar ortaya çıkmıştır. PASOK ve Papandreou’nun, Türkiye’ye karşı ABD’de Rum lobilerini devreye sokmaya çalışacakları gibi, Türkiye’yi “köşeye sıkıştırmak” maksadıyla AB içerisinde farklı ve karşı bir tutum izlemeleri şimdi daha kabul edilebilir bir hale gelmiştir. Bu ise iki ülke ilişkilerini olumsuz etkileyebilir, Ege’de sadece “it dalaşı” şeklinde duyduğumuz tarafların uçaklarının münferit hareketleri dışında ve gerilimi artırıcı daha büyük olaylar yaşanabilir. Hele de dışişleri bakanlığına bir zamanların “Pangaos”u gibi, biraz da başına buyruk ve “Türk düşmanı” gibi davranana birisi gelirse…O zaman Ege’nin iki yakası arasında zeytin dalı uzatılması son bulabilir…Bu ise, Türkiye’den çok Yunanistan’ın aleyhine olur. Yani, Papandreou, aslında iktidar olmakla ayağını oldukça sıkan bir ayakkabı giymiştir. Zaten ekonomik sorunlar da başka türlü sıkıntı vermektedir…
Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı
