Başbakan Erdoğan’dan Yunanistan’a Yeni Zeytin Dalı: “Sakin Ege!”

Batı Trakya

Başbakan R. Tayyip Erdoğan 2010 yılı içerisindeki ikinci “Yunanistan Seferi”ne 21-23 Ekim 2010’da gerçekleşiyor. Tıpkı Mayıs 2010 seferi öncesinde olduğu gibi, gene “zeytin dalı” uzatıldı. Başbakan Erdoğan “Ege’de uçakların uçmasının önlenmesi” teklifiyle yılın ikinci Atina ziyaretini yaparken, Türk-Yunan ilişkilerinin durumu ve muhtemel görüşme konuları değerlendirilmeye çalışıldı.
 
Ziyaret Öncesinde Atina’ya Verilen Mesajlar
 
Başbakan Erdoğan’ın sefer öncesinde Yunan Skai televizyonun 18 Ekim 2010 tarihli Yeni Dosyalar (Nei Fakeli) başlıklı programında verdiği uzun mülakatta, özellikle Türk-Yunan ilişkileri açısından öne çıkan konular şöyleydi:
 
1. Yeni hazırlanan “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”nde Ege’deki karasuları genişliğinin tek taraflı artırılması karşısında Türkiye’nin evvelce aldığı “savaş sebebi” (casus belli) kararına Başbakan Erdoğan’ın cevabı; “…Yani ülkelerin ‘casus belli’ gerektiren uygulamalara gitmemeleri gerekir. Hiçbir ülkenin bunu istediğine inanmıyorum. Şu anda farklı bir dönem içindeyiz ve bu, barış yönünde adımların atıldığı bir dönemdir. Bu adımlar karşılıklıdır. Hem bizim, hem Yunanistan’ın yapma sorumluluğunda olduğumuz şeyleri yapması gerekir. Tüm çabalar barış yönünde olursa ortada savaş nedeni bir konu olmayacaktır. Bu yüzden bizim geçmişe takılıp kalan farklı muhafazakâr görüşleri ortadan kaldırmamız gerekir. İnanıyorum ki Sayın Papandreuo ile birlikte, o da bunu yapmaya çalışıyor, olayların seyrini değiştirmeye çalışıyoruz. Ben gerilim yaratmak isteyen farklı kesimlerin tuzaklarına düşmememiz gerektiğini söylemek istiyorum. Basının da bu tür bir yol takip etmemesi gerekir!” şeklinde, temkinli ancak, güven bunalımını karşılıklı atılacak adımların önleyebileceği bir telaffuz içermekteydi. Yani kısacası, “Evet bunu ortadan kaldırabiliriz, ancak Yunanistan’ın da bu tip söylemi gerektirecek davranışlardan kaçınma garantisini vermesi gerekir!” anlamı taşıyan bir cevap verilmiştir.

2. Ege konusunda muharip uçakların karşılıklı önleme maksadıyla çıkışlarının hem ekonomik açıdan, hem de tehlike yarattığına ilişkin açıklamasının ardından, bu uçakların önleme yapmaması için NATO bünyesi içerisinde uçuş yapmasını, mümkünse de sayılarının azaltılması gerektiğini ifade etti. Yani bundan sonra “İt dalaşına paydos!” demek istedi.

3. Ege ve Doğu Akdeniz’in deniz yatağında mevcut doğalgaz ve petrolün kullanılması ile ilgili soruyu ise “işbirliği” yaparak çözmeye yanaştığını, üstü kapalı bir şekilde izah etmiş, yani Yunan tarafının “Kıta Sahanlığı” konusundaki ikinci bir tuzak sorusuna düşmemiştir. Bunun yerine halen Mavi Akım’ın fazla doğalgazının işbirliği anlayışıyla Yunanistan’a satıldığını söylemiştir. Gene işbirliği alanı olarak doğal felaketlerin önlenmesi, orman yangınları, deprem gibi konularda ortak mücadele konularında anlaşmalar imzalandığını ilave etmiştir.

4. Bir diğer önemli konu da, her yıl Yunanistan’a girdiği iddia edilen 50 binin üzerindeki mültecilerin Türkiye üzerinden geçişinin önlenmesi üzerineydi. Bu konuda da Erdoğan, tüm bu insanların Türkiye’den gittiğini söylemenin mümkün olamayacağını, insan tacirleriyle mücadele için büyük çaba sarf edildiğini ve Türkiye’den geçenlerin Dikili limanında geri alındığını ifade etti.

5. Diğer bir konu Türkiye-İsrail ilişkileri olmuş. Bu konuda Erdoğan, Binyamin Netanyahu Hükümeti’ne karşı güvensizliğini bir kez daha ifade ederek, Atina’da “İklim Değişikliği” ile ilgili bir konferansa geleceğini, Netanyahu’nun bulunması halinde gelmeyeceğini ifade etmiştir.
 
Başbakan Erdoğan’ın Ziyaretinde Öne Çıkabilecek Konular
 
Başbakan Erdoğan’ın Mayıs 2010 tarihli “Resmi” Yunanistan ziyaretine çok sayıda bakan ve işadamları heyeti de birlikte katılmıştı. Son yıllarda artık değer kaybına uğrayan moda tabirle yine bir “stratejik” işbirliği girişiminde bulunulmuştu. Üstelik ekonomik kriz içerisinde kıvranan komşu Yunanistan’a bu yılın ilk “zeytin dalı”, ekonomik alanda işbirliği teklifleri ile birlikte uzatılmıştı.
 
Türk tarafı Türk işadamları ve ticaretle meşgul olanlar başta olmak üzere, Yunanistan’ın vize uygulamasını hafifletme isteğini iletmişti. Bilindiği gibi Yunanistan, AB’nin Şengen Anlaşması gereği vize uygulamadığı “Yeşil Pasaport” sahiplerine dahi vize uygulamaktaydı. Mayıs 2010’daki görüşmelerde en azından “Yeşil Pasaport”lara vize uygulamasının kalkması yönünde ilerlemeler kaydedildi. Bunun sonucu Yunan ekonomisini kurtarmak isteyen üst düzey bürokrat ve emeklilerimiz de Yunan adalarının sakinlerinin tabiriyle “en bonkör” turistleri haline geldiler.
 
Mayıs 2010 Atina ziyareti sırasında Başbakan Erdoğan’ın Yunan tarafına Ege’deki uçakların “Basketbol” yerine, “Voleybol” oynamasını teklif etmiş. Yani taraflar birbirlerinin sahalarına girmeden, sadece kendi sahalarında uçacaklar. Hatta bu maksatla Yunan tarafının heyeti Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı ile Haziran 2010’da görüşmeler de yapmış. Ancak, muhtemelen “Ege’deki kalıcı çözüm” yollarından en azından biri üzerinde bile anlaşma sağlanamamış olduğundan, “Sakin ege” adlı bu proje bizzat Yunan Başbakanı Papandreou tarafından dondurulmuş. Türk kamuoyunun bu haberi nasıl duyduğu ise ilginç: Yunan basınından![1]
 
Erdoğan’ın Atina gezisi öncesi Yunan televizyonuna yaptığı açıklamaya bakılırsa, “Sakin Ege” gene masaya getirilebilir. Bunun ötesinde iki ülkenin ekonomik çıkarlarının örtüştüğü alanlarda başta turizm olmak üzere ortak yatırım ve ortak üretim yapılabilmesi, ortak ulaştırma faaliyetleri, gündeme gelebilir. Siyasi açıdan ise AB konusunda Yunanistan-GKRY engelinin aşılması hususu konuşulabilir. Doğal afetlerde karşılıklı yardım, “Kırmızı İhbar Hatları” gibi hususlar gene masada yer alacaktır kuşkusuz. Tabii ki teröre karşı ortak mücadele ve mülteci akınlarına karşı işbirliğini pekiştirme de diğer önemli konular olacaktır. Bu arada Papandreou “Atina’ya cami inşası” konusunda onay verirse, caminin Türk inşaat firmaları tarafından inşası da gündeme gelebilir…
 
Ziyaretin asıl maksadı Yunanistan-Malta-Türkiye arasında “Akdeniz’de İklim değişikliğinin Etkileri” üzerinedir. Yani çevreciler de Başbakan’a eşlik ediyorlardır. Bu konuda da tarafların işbirliği alanlarını nasıl genişletecekleri, dünyanın en büyük iç denizi Akdeniz’i iklim ve çevre tahribatından nasıl koruyacakları üzerinde formüller arayacaklardır. Tüm bunlar aslında iki ülke arasındaki kangrenleşen ana konuları (Ege ve Doğu Akdeniz’deki deniz sahalarının paylaşımı) çözümde pek de etkili yaklaşımlar değildir.
 
Ancak, aslında Ege ve Doğu Akdeniz deniz sahalarının paylaşımı (Kıta sahanlığı, karasuları ve aidiyeti tartışmalı adacık-kayalıklar, arama kurtarma sahaları, NATO sorumluluk sahaları gibi) ile ilgili sorunlar çözülmüş olsa, iki ülkenin Ege ve Doğu Akdeniz’de en azından petrol ve doğalgaz arama konusunda ortak projelere imza atmaları çok daha kolay olabilirdi. Ama 2002’den beri tek başına iktidar olma fırsatı bulan AKP Hükümeti döneminde henüz bu ana konularda hiçbir olumlu ilerleme kaydedilememiştir. Bilindiği üzere Ocak 2000 sonunda Türkiye, “Güven Artırıcı Önlemler” paketi hazırlayarak Yunanistan’a vermiş ve Ekim 2010’da bu girişime isteksizce de olsa Yunanistan’ın yaklaşmasıyla, “İstikşafi Görüşmeler” adı altında taraflar Ege sorunlarını en küçük ayrıntıdan başlayarak çözmeye başlamışlardı.
 
Şu anda hem 8 yıldır Türk tarafında, hem de tek başına iktidar olan Yunan tarafında da (Hem şimdiki PASOK iktidarı, hem de önceki Yeni Demokrasi Partisi iktidarı dönemlerinde) “ana sorunları” çözebilmek için geniş ve özgür bir saha bulunmasına rağmen, hala çözüm yolunda bir arpa boyu yol dahi alınamamıştır. Yunanistan’la “sıfır sorun” politikasını getiren hükümet ise 1999-2002’nin üçlü ve ekonomik krizlerle boğuşan, 28 Şubat Sürecinin etkisini hisseden, mevcut iktidarla kıyaslanamayacak ölçüde hareket alanı dar bir hükümetti. Aslında Ege’de kalıcı çözüm için mevcut iktidarın çok daha aktif ve bu güne kadar önemli bir mesafe almış olması beklenirdi…
 
Sonuç
 
Başbakan Erdoğan’ın 21-23 Ekim 2010 tarihli Atina ziyareti belli bir maksada (Doğu Akdeniz’de iklim tahribatına çare arama) yöneliktir. Buna rağmen, başta Ege ile ilgili sorunlar olmak üzere, iki ülke arasındaki pürüzlerin de “gayrı resmi” de olsa görüşülmesi kaçınılmazdır. Bu ziyaretten olumlu bir sonuç beklenemeyeceği anlaşılmakla birlikte, belki Ege ve Doğu Akdeniz sorunları hakkında iki ülke heyetlerinin daha sık görüşmelerinin sağlanmasında bir ilerleme kaydedilebileceği de değerlendirilmektedir. Aslında Ege ve Doğu Akdeniz’deki deniz sahalarının paylaşımı sorunu çözülebilse, ekonomik kriz bataklığındaki Yunanistan’ın su yüzeyine çıkışı daha kolay olabilecektir.

[1] Bkz: Taki Berberakis, “Ege Adalarında Basket Değil Voleybol Devri”, Milliyet, 22.10.2010.

 

Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ