Yanya Kalesi Muharebeleri

Ayhan Demir

Mayıs 1910’dan, Ekim 1912’ye kadar yeterli tahkimat yapılamamasına ve muhabere şebekesinde birçok sıkıntı yaşanmasına rağmen, Birinci Yanya Muharebesi Osmanlı Ordusu’nun zaferiyle neticelenmiştir. Yazı dizisinin bugünkü bölümünde Birinci Yanya Muharebeleri’ni tüm ayrıntılarıyla okuyabilirsiniz…

Yanya Şehri’nin 502 metre yükseklikte, dağlarla çevrili bir yaylanın ortasında olması ve adını taşıyan Yanya gölünün kıyısında bulunması doğal olarak savunmayı kolaylaştıran etkenlerdi. Bu durumu Alman Generali Von Der Goltz “Yanya’nın Tahkim Projesi” hazırlığında ana fikir olarak: “Epir’in savunması, Yanya’nın elde bulunmasına bağlıdır. Bunun için de şehrin müstahkem bir ordugâh haline getirilmesi gereklidir…” sözleriyle dile getirilmiştir.

Tahkim Projesini yapma görevi Kurmay Yarbay Ahmet Tevfik başkanlığındaki tahkim komisyonuna verilerek bu komisyon Yanya’ya gönderildi. Komisyon General Von Der Goltz’un tahkim projesi doğrultusunda çalışmalarını sürdürdü. Buna göre; savunma düzeni dört bölge halinde oluşturuldu. Birinci bölgede; 9 santimetrelik üç batarya ve bir piyade alayı. İkinci bölgede; 9 santimetrelik dört batarya ve bir piyade alayı. Üçüncü bölgede 9 santimetrelik iki, 12 santimetrelik bir, 15 santimetrelik kısa iki batarya ve bir piyade alayı. Dördüncü bölgede adaya yerleştirilen 9 santimetrelik ikişer toplu iki batarya ile üç piyade taburu, dördüncü bölgeye tahsis edilen piyade alayının 4’üncü Taburu bulunacaktı.

Yanya Tahkimi

Seferberliğin ilanından sonra Müstahkem Mevki Komutanlığı görevini Kurmay Yarbay Vehip (Bülkat) devraldı. Müstahkem Mevkiin istenen görevi yapmaktan uzak olduğunu gören Kurmay Yarbay Vehip (Bülkat) ilk günden azimle çalışmalara başladı. 31 Ekim 1912 günü Garp Ordusu Komutanı karargâhı ile birlikte, Yanya’ya geldiğinde Müstahkem Mevkiin durumunu gözden geçirdi. Garp ordusu kurmay başkanı olan Yarbay Fevzi (Mareşal Fevzi Çakmak) bazı noksanları göstererek takviye gerektiğini söyledi. Böylece yeniden bir savunma düzeni oluşturuldu. Yeni planlamaya göre çevre altı bölgeye bölündü.

Ne var ki, dar zamanda çok ayrıntılı ve ağır tahkim işlerini başaracak sayıda insan mevcut değildi. Topçu mevzilerinin önlerine kum torbaları, uzaktan taşınabilen topraklarla doldurulmuş fıçı, sepet, sandık vb. malzemelerle sutreler yapılıyor, siperlere derinlik sağlanmaya çalışılıyordu. Bazı bataryalarda yalnız erlere sığınak yapılabilmiş, cephanelik yapımından vazgeçilmişti. Avcı hendekleri yerine ön taraflara çalı çırpıdan bir perde 60–70 santimetre yüksekliğinde kuru taş duvarlar yapılmıştı. Kazık çakılamadığından tel örgü engelleri bir çeşit ayak oltası gibi oluşturulmuştu.

Muhabere şebekesinde de bir çok problem oluşmuştu. Bütün yapılan çalışmalar Müstahkem Mevkiin durumu, ne şekil ve nitelikte yapıldığı, bölgenin yunanlı halkı tarafından, Yunan Ordusu Komutanlığı’na günü gününe bildirilmişti. “Daha da garibi, gerekli telefonları, kablo ve diğer muharebe araçlarını getirip teslim eden şahıs bir Yunan casusuydu. Tüm bunların ötesinde en acı ve iç sızlatıcı olansa Müstahkem Mevkiin Tahkim Projesini hazırlayan kurulun içinde bulunan yüksek rütbeli bir Alman’ın 200.000 drahmi karşılığında Tahkim Planını ataşemiliteri Frans’a sattığının sonradan anlaşılmasıdır.” [Balkan Harbinde Yanya Savunması ve Esat Paşa, Sayfa 49–50]

Yanya çevresinde Osmanlı ordusu hazırlıklarını sürdürürken, Yunanlıların Epir Ordusu birlikleri de 19 Ekim 1912 sabahı hazırlık mevzilerini işgal etmek üzere yürüyüş halindeydiler. Epir ordusu komutanı bu kez sınırı aşma emrini de vermişti. Yunan birliklerinin sınırı geçişini öğrenen Loros’un güneyindeki Yunan asıllı ova köylüleri bunu fırsat bilerek ayaklandılar. Bu ayaklanma Yanya-Loros yolunun iki tarafındaki köylere de yayıldı. Rum çeteleri de ayaklananlarla birlik olunca sınırdaki erler batı yamaçlarına çekilmek zorunda kaldılar.

Komçiadis Muharebesi

22 Ekim 1912 sabahı Yunan Epir ordusu karargâhında tereddüt hüküm sürmekteydi. Yunanlıların en güvendikleri Efzun taburları karşılaştıkları Osmanlı Redif birlikleri ile bile başa çıkamamışlardı. Osmanlı askerlerinin, topçu desteğinden mahrum olmalarına rağmen, inatla savunma yapmaları Yunanlıları çok yıprattı ve taarruzu kırdılar. Yunanlılar geri çekilmek zorunda kaldı.

23 Ekim 1912 sabahı başlayan Osmanlı birliklerinin taarruzu inatla savunan ve her çareye başvuran yunanlıları mevzilerinde tutunamaz hale soktu. Yunan müfrezesi komutanı birlikleriyle bağlantısını kaybetmişti. Komçiadis köyünü ve karakolunu alan Redif taburları, Çuka tepeleri üzerinde tutunmaya çalışan yunan birliklerinin yanına kadar sokulmuş olarak geceyi geçirdiler.

Komçiadis Muharebesinde Rediflerin sağladıkları başarı Yanya kolordusu karargâhında heyecan ve ümit meydana getirmişti. Bu çarpışmalarda pek etkili görev yapmamış olan 23’üncü Tümen’e taarruz için hazırlık yapması emri verildi. Asıl birlik komutan ve karargâhının yetersizlik ve kayıtsızlığının önüne geçebilmek için Kolordu Kurmay Başkanı Binbaşı Fuat (General Ali Fuat Cebesoy); 23’üncü Tümen’e, Kolordu Kurmay Başkan Yardımcısı Yüzbaşı Kemal (General Kemalettin Sami); Redif Tümenine gönderildiler. Her iki kurmay da harekât için fazlasıyla çırpınarak gerekeni yaptılar.

Gribova Muharebesi

Aynı gün akşamüzeri Gribova sırtlarında çarpışmalar başladı. Nizamiye birlikleri düşmanı geriye püskürterek ilerlemişler ve Gribova sırtlarını kolayca ele geçirmişlerdi. Bu haber komutanlık karargâhında sevinçle karşılandı. Sonrasında kolordu ve tümen komutanları Loros kışlasına gelerek harekâtı buradan takip ettiler.

24 Ekim sabahı içinde piyade ve topçu takviyesi için gerekli emirler verildi. Fakat ne olduysa bundan sonra oldu. Kolordu kurmay başkanı ortada hiçbir sebep yokken, ihtiyatlara da taarruz emri vermişti. İhtiyat taburları sırtlara tırmanırken, bundan habersiz, taarruz etmekte olan ilerideki Osmanlı birlikleri geriden kuşatıldıklarını zannettiler.

Düşman diye taarruza kalkan ihtiyat birliklerine ateşlerini yönelttiler. Sabaha kadar devam eden çatışma tüm çabalara rağmen önlemedi. Allah’tan Yunanlıları çoktan Türk korkusu sarmıştı ve bu durumun farkında olamadılar. Ancak Osmanlı birliklerinde 2 subay, 120 er şehit olurken, 5 subay ve 120 er de yaralandı.

Kazanılmış savaşı noksan verilmiş bir emirle kaybetmiş olmamız kolordunun bundan sonraki kararlarını da tamamen değiştirdi. Son aşmasına gelinmiş başarının elden kaçırılması savaşın Yunanlılar lehine dönmesine sebep oldu. Taarruz yaklaşımı yerini tedbirli ve çekingen bir tutuma bıraktı. Zaman kazanmak ve toparlanmak için geri çekilme düşüncesi ağırlık kazandı.

Osmanlı ordusunun içinde bulunduğu psikolojik durum ister istemez yanlış taktik uygulamalarına, başarısızlıkla sonuçlanan savaşlara, savunulan mevzilerin ve eldeki toprakların parça parça düşman eline geçmesine sebep olmaktaydı. Neticede Yanya Müstahkem Mevkiinin ileri sürülmüş mevzii kabul edilen Preveze 3 Kasım 1912 günü Yunan egemenliğine girdi. Preveze’yi başarısızlıkla sonuçlanan, Beşpınar (6–7 Kasım 1912), Konduvraki ve Drisko Muharebeleri (10–11 Aralık 1912) Aya Saranda (7–11 Aralık 1912), Pista (11–12 Aralık 1912) muharebeleri takip etti. Bundan sonra da Osmanlı ordusunun Yanya kalesine toplanarak kaleyi savunması safhasına geçildi.

Birinci Yanya Muharebesi

Yanya Kalesi muharebeleri ve bu muharebelerdeki Osmanlı askerlerinin kahramanlıkları Balkan Harbinin yenilgiyle neticelenmesi sebebiyle unutulmuştur. Ne var ki Yanya Kalesi müdafaası, birçok yönden Plevne müdafaası ile benzeşmektedir. Yanya Müdafaası ile Plevne Müdafaası arasındaki tek fark; Plevne Müdafaası huruç (çıkış) harekâtı, Yanya Kalesi Müdafaası ise savunma ve çekilebilen kuvvetlerden artakalan kuvvetlerin teslimi suretiyle sonuçlanmıştır. Bu sebeple Yanya Savunması ve Esat Paşa’nın direnişi övgüye değer niteliktedir.

Yanya Kolordusu birlikleri Kolordu Komutanın şifahi emri doğrultusunda Müstahkem Mevkii çevresinde toplanmıştı. 13/14 Aralık 1912 gecesi yeni bir emir ile kolordu birliklerinin tamamı Müstahkem Mevkii çevre savunmasına dağıtılmıştır. 14 Aralık 1912 günü emirler uygulamaya geçirildiğinde Yunan birlikleri de karşı tertiplenmelerini tamamlayarak taarruza başladılar. Bunun üzerine Müstahkem Mevkii karargâhında toplanan birlik komutanları da düşman eline geçen mevkilerin geri alınması için taarruza geçme kararı aldılar.

Manulasa Muharebesi

15 Aralık 1912 sabahı başlayan Manulasa Muharebesinde moral çöküntüsüne uğrayan askerlerimizi düşman üzerine yöneltmek pek kolay olmadı. Askerimizi yeniden gayrete getirmek için, 21. Tümen Komutanı Tuğgeneral Cavit gibi, birçok komutanımızda canlarını ortaya koymuşlardı. 21. Tümen Komutanı Tuğgeneral Cavit kurşunlara aldırış bile etmeden kılıcını çekmiş “Asker, bakınız şu korkak düşmanın kurşunu bana dokunuyor mu? Allah aşkına siz de kalkın, korkmayın, hücum edin” diye canını ortaya koymuştu. Tuğgeneral Cavit kalbine aldığı kurşunla şahadet şerbetini içse de artık askerlerimiz aslanlar gibi muharebe ediyor, büyük kaybın hıncını almak üzere düşmanın üzerine atılıyorlardı.

Hücum neticesini göstermiş ve akşama doğru düşman elindeki sırtlar geri alınmıştı. Ne var ki birçok yaralı ve şehitte verilmiş, tümeni komuta eden Müstahkem Mevkii kurmay başkanı da yaralanarak savaş alanından ayrılmıştı. 21 tümen gün sonunda 60 şehit ve 150 yaralı verdi. Buna karşılık Yunanlıların kayıpları ise 33 ölü ve sekizi subay olmak üzere 325 yaralıydı. [Balkan Harbinde Yanya Savunması ve Esat Paşa, Sayfa 62]

Lüzeç Muharebesi

15 Aralık 1912’de başlayan Lüzeç Muharebesi 25 Aralık 1912’ye kadar neredeyse hiç kesintisiz devam eden çarpışmalarla geçmişti. Lüzeç Muharebesinde, önceki muharebenin de etkisiyle, başta Nizamiye birlikleri olmak üzere askerlerimiz kahramanca muharebe ettiler. Küçük Osmanlı birlikleri bile, her türlü silah ve imkâna sahip olan Yunan kuvvetlerini püskürtmeyi başarmış ve zor durumlara düşürmüştür. Ancak, emir komuta, ast üst ilişkileri ve eğitim noksanlığı gibi, bazı sıkıntılardan dolayı dökülen kanla orantılı olmayan sonuçlar elde edildi.

16 Aralık günü de şiddetli çatışmalarla geçti. 67 ve 69’uncu Piyade Alayı Taburları taarruzlarıyla yunan saldırılarını durdurdukları gibi önemli bir arazi kesimini de kontrollerine alarak Yunan müfrezesini de kuşatır hale geldiler. Yunan müfreze komutanı bu taarruzlar esnasında yaralandı yerine 10’uncu Efzun Taburu komutanı görevi devralmak zorunda kaldı. Sabaha kadar devam eden çarpışmalar neticesinde muharebe gücünü yitiren 1’inci Girit Taburu da başka bir birlikle değiştirilmeye mecbur bırakıldı.

Yunanlı komutanlar şaşırmış durumdaydılar. Yunan dağ bataryaları geri çekilmekte olan kendi birliklerini düşman zannederek ateş altına aldılar. Hatta 3’üncü yunan Alayı komutanı görevini 1’inci Tabur komutanına devrederek savaş alanından kaçmıştı. Ancak çok yorgun olan 21’inci Tümen birliklerimiz Yunan birliklerini takip edemedi. Taze birliklerle yer değiştiren Yunan birlikleri de bu fırsattan yararlanarak yeni bir taarruza kalktılar ve birliklerimiz eski mevzilerine çekilmek mecburiyetinde kaldılar. Buna rağmen Zagor bölgesindeki Yüzbaşı Bekir (Gerebeneli) seyyar müfrezesi, iki köyü geri almaya muvaffak olmuşlardı.

17 Aralık günü bütün cepheyi kaplayan yoğun sis sebebiyle sadece topçu ateşleriyle geçti. Yanya Kolordusu ve Müstahkem Mevkii komutanları bir araya gelerek Yanya’nın kurtarılabilmesi için taarruz kararında birleştiler. 18 Aralık günü de taarruz harekâtı başladı. Vardar Ordusu komutanlığına bağlı kalmak şartıyla 13’üncü Tümen, doğrudan ya da dolaylı olarak çarpışmalarda etkili olan, Rum çetecileri üzerine gönderildi.

19 Aralık günü harekât 19’uncu Tümen askerlerinin taarruzu ile başladı. 2’nci Mürettep Tümen düşmanın yoğun ateşine rağmen tepelere tırmandı. Yunan birliklerinin elindeki en önemli araziyi elde edebilmek için yapılan bu taarruzda hayli zayiatta verildi. Son iki günde tümenin zayiatı mevcudun üçte biri kadardı. “Son gün 2 yüzbaşı, 4 üsteğmen, 224 er şehit ve 300’e yakın yaralı verilmişti.” [Balkan Harbinde Yanya Savunması ve Esat Paşa, Sayfa 65]

Yanya Muharebeleri esnasında verilen çok sayıdaki zayiatın tek tesellisi taarruzun Yunan birliklerinde meydana getirdiği korku ve telaştı. Endişe o kadar artmıştı ki, Epir Ordusu komutanı Yunan Milli Savunma Bakanına giderek Osmanlılarla mutlaka ateşkes yapılması teklifinde bulundu.

Garp Ordusu Komutanlığı da Esat Paşa komutasındaki Yanya kolordusunun başarılarını kesin sonuca doğru olumlu adımlar olarak kabul ediyordu. 23 Aralık 1912 günü gönderilen telgraftaki “Yanya çevresinde başarıyla gelişen muharebenin yakında bir kati neticeye ulaştırılması gayret ve hizmetinizden önemle beklenmektedir…” ifadelerinden de açıkça anlaşılmaktadır. Ancak destek olmaksızın gönderilen bu yazılar Esat Paşa’nın üzülmesinden başka bir şeye yaramıyordu. Bu üzüntü Esat Paşa’nın cevaben yazdığı “Esas emelim ve bütün gayretim düşmanı bir an önce sınırlarımızın dışına atmaktır. Bu konuda, yol göstermeye ve teşviklere ihtiyacım yoktur” mesajından da hissedilmektedir.

25 Aralık günü yapılan taarruzda, güvensizlik ve umutsuzluk içersindeki, Yunanlılar taze birlik takviyesi almalarına rağmen hayli sarsıldılar. Yunanlılar Meçova bölgesinde uğradıkları yenilgiler ile iyice şaşkın hale gelmişlerdi. Mürettep 2 nci Osmanlı Tümeni birliklerinin küçük çaplı gösteriş taarruzları bile Yunan birliklerinin içinde bulundukları çöküntüyü devam ettirmeye yeterli oldu. 25 Aralık’a kadar geçen süre içerisinde Yanya Müstahkem Mevki çevresinde yapılan muharebelerde Yunanlılar elle tutulur bir kazanç sağlayamamışlardı. Buna karşılık aynı tarihe kadar yapılan muharebelerde Yanya Kolordusu’nun kazanan taraf olduğunu söylemek hiç de abartılı bir yorum sayılmaz.

Ayhan Demir, Milli Gazete

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
Yunan Eziyeti - 11 Mart 2020 14:19
29 Ocak Olayları - 29 Ocak 2020 22:56
Yunan’ın yaptıkları - 15 Mart 2018 02:42
Yunan zulmü - 29 Kasım 2017 21:52
Yunan’ın Çamerya Soykırımı - 21 Haziran 2017 20:01
Yunanistan’da Ramazan Bayramı - 6 Temmuz 2016 01:18
Arnavutluk’ta Ramazan - 30 Haziran 2016 14:31
Bulgaristan’da Ramazan - 23 Haziran 2016 15:46
Yunanistan’da Ramazan - 15 Haziran 2016 14:09
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ