Eğitim Sorunu

Eğitim Sorunu

Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk azınlığın eğitimi, uluslararası anlaşmalar ve Yunanistan ile Türkiye arasında imzalanan ikili anlaşmalarla garanti altına alınmıştır. Lozan Barış Anlaşması’nın yanı sıra, 1913 Atina Anlaşması’nın 3 Numaralı Protokolü’nde ve 1920 Yunan Sevr’inde azınlığın eğitiminin ne şekilde olacağı açıklanmıştır. 1913 Atina Anlaşması’nın 3 Numaralı Protokolü, 15. madde ile Müslüman özel okullarını tanımakta, bunların gelir kaynaklarına saygı gösterileceği ve bu okullarda Türkçe eğitim yapılacağı hükmünü getirmektedir.

1920 tarihli Yunan Sevr’inin 8. ve 9. maddeleri ile 1923 tarihli Lozan Barış Anlaşması’nın 40. ve 41. maddeleri Müslüman Türk azınlığa eğitim konusunda daha geniş haklar tanımıştır. 8. ve 40. maddelerde Müslüman Türk azınlığın kendi dilini serbest şekilde kullanabileceği okulları kurma, yönetme ve denetleme hakkına sahip olacağı, 9. ve 41. maddelerde ise devletin, Müslümanların önemli oranda bulundukları yerlerde kendi dillerinde eğitim görmeleri için gereken kolaylıkları sağlayacağı ve Müslümanlara genel ve yerel bütçeden pay ayrılacağı belirtilmektedir.

1950’li yılların sonuna kadar, Batı Trakya’da yaşayan azınlık eğitim ile ilgili olarak çok ciddi sorunlar yaşamamıştır. Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 1951 Kültür Anlaşması ve Kültür Protokolü azınlık okullarında okutulacak Türkçe kitapların Türkiye, Yunanca kitapların da Yunanistan tarafından hazırlanmasını öngörmüştür. 1952 yılında Gümülcine’de Celal Bayar Lisesi’nin açılmasıyla azınlık, ilk lisesine sahip olmuştur. Celal Bayar tarafından öğretime açılan lisenin adı 1960 yılında Türkiye’de gerçekleşen ihtilal hareketinden sonra Gümülcine Lisesi olarak değiştirilmiştir. Ancak kısa süre içinde bu isim de beğenilmeyerek liseye hâlâ kullanılmakta olan Müslüman Ortaokulu ve Lisesi adı verilmiştir.

Yine bu dönemde 3065 sayılı ve 1954 tarihli “Mareşal Papagos Kanunu” diye bilinen yasa ile Yunanistan ilk ve son defa “Türk ilkokulları” ifadesini kullanmıştır. Bunun yanı sıra, Batı Trakyalı öğretmenlerin Türkiye’de mesleki kurs görmeleri ve Batı Trakyalı öğrencilerin Türkiye’deki öğretmen okullarında parasız yatılı okutularak “formasyonlu öğretmenler” olarak yetiştirilmeleri de 1950’li yıllarda gerçekleşmiştir.

1950’lerin sonlarına doğru, özellikle “Türk” adının kullanılmasıyla ilgili olarak gazetelere bazı şikayetlerin yansıdığı gözlemlenmiştir. Mühürlerinde ve resmi evraklarında “Türk Okulu” ifadesi bulunmasına rağmen, bazı müfettişler azınlık okullarına yazdıkları resmi yazılarda yeniden “Müslüman Okulu” deyimini kullanmaya başlamışlardır.

1967 yılında Cunta yönetiminin göreve gelmesiyle beraber azınlığın yaşamı ve özellikle de eğitimi kötü bir döneme girmiştir. Okulların yönetim sorumluluğunu taşıyan kurullar Cunta yönetimi tarafından atanmaya başlanmıştır. Türklerin kurmuş oldukları çeşitli dernek ve birliklerin tabelalarındaki Türkçe yazılar kaldırılmış ve Türkçe okul tabelaları Yunan yetkilileri tarafından indirilmiştir.

“Türk” ifadesinin kullanılması ile ilgili yasak başta olmak üzere, 1964’te yaşanan Kıbrıs Krizi’nden sonra Türk-Yunan ilişkilerinin giderek bozulmasıyla Türkler üzerindeki baskılar artmıştır. Uluslararası anlaşmalarda kendi okullarını kendisinin kuracağı, yöneteceği ve denetleyeceği söylenen azınlık çocuklarının eğitimi, Türk okullarındaki birçok öğretmene çalışma izni verilmemesi yüzünden giderek aksamaya başlamıştır. Ayrıca öğretmen tayinlerinde yeni engeller ortaya çıkmıştır. Öğretmenlerin bu durumu, bazı okulların sadece Yunanca ders yapmalarına ya da sırf Yunanca yapılan derslere öğrencilerin gitmemeleri sonucu bazılarının tümüyle kapanmasına yol açmıştır. Ayrıca Türkiye’den gönderilen yeni kitaplara izin verilmediği için, okullarda çok eski tarihli kitaplar okutulmak zorunda kalınmıştır.

Dönemin eğitim açısından en önemli olaylarından biri, 1972 yılında 1954 Mareşal Papagos Yasası’nın bazı maddelerini değiştiren 1109/1972 sayılı bir kararnamenin çıkmasıdır. Bu kararname ile “Türk Okulları” adının resmen bırakılarak “Azınlık Okulu” deyiminin benimsenmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Ayrıca öğretmen atanması konusunda okul encümenlerinin zaten sınırlı olan yetkileri fiilen ortadan kaldırılmıştır. Batı Trakya’da bulunan Müslüman Türk azınlık okullarının Yunan devleti vesayeti altına tam manasıyla alınması, Yunanistan’da 1976’da yapılan genel eğitim reformunun hemen ardından 1977 yılında çıkarılan ve Yunanistan’daki Türk okullarının bugünkü statüsünü saptayan iki kanun ile gerçekleşmiştir.

“Batı Trakya Müslüman Azınlık Okullarına İlişkin” 694/1977 sayılı yasa ile onun akabinde çıkarılan “Azınlık Okulları ile Selanik Özel Pedagoji Akademisi (SÖPA) Öğretim ve Denetim Kadrosunun Sorunlarının Çözümüne İlişkin” 695/1977 sayılı yasa birbirlerini tamamlar niteliktedir. 694 sayılı yasa cemaat yönetim kurulları ile okul encümenlerinin Türk okullarının kurulması ve yönetimi konusundaki yetkilerini fiilen ve resmen sıfıra indirmiş ve tüm düzenlemeler bakan veya valilerin takdirine bırakılmıştır. 695 sayılı kanunla azınlık okulu müfettişlerine özel yetkiler tanınmış ve bu yetkilerin boyutlarının belirlenmesi Milli Eğitim ve Mezhepler Bakanlığı’nın kararlarına bırakılmıştır. Bu yasanın asıl işlevi, 3. maddenin 7. ve 9. fıkralarında ortaya çıkmaktadır. Madde 3/7’ye göre: “Azınlık okullarında Müslüman öğretmen atama ve istihdamları yapılırken, Selanik Özel Pedagoji Akademisi mezunları tercih edilir.” Madde 3/9’a göre de: “Özel Pedagoji Akademisi mezunları, azınlık okullarına devlet memuru öğretmen olarak atanırlar.” Bu iki fıkrada da görüldüğü üzere, 1970’li yıllarda gayrı resmi olarak yürütülen bir politika resmiyet kazanmış ve kontenjan öğretmenleri ile formasyonlu öğretmenlerin yerinin Selanik Özel Pedagoji Akademisi mezunları tarafından doldurulması için gereken yasal çerçeve hazırlanmıştır.Öğretmenlerini seçemez duruma gelen encümenlerin işlevi bu iki yasa ile sadece fiilî değil, resmi olarak da sona ermiştir.

SÖPA, 1968 yılında Yunan makamlarınca üç sene Yunanca eğitim vermek için Selanik’te açılan bir öğretmen okuludur. Bu okulun amacı, Türkiye’ye gidip eğitim görmüş ya da Türkiye’deki öğretmen okullarında okumuş olan Batı Trakyalıların yerine eğitim verecek öğretmenler yetiştirmektir. Türkçe’den çok Yunanca öğrenen ve Türk azınlık okullarına atanan SÖPA mezunları, bu okullarda Yunanca konuşmak ve ders vermek zorundadırlar. Bu nedenle çok sayıda Batı Trakyalı Türk, bu durumu boykot etmek amacıyla çocuklarını SÖPA mezunu öğretmenlerin atandığı okullara göndermemiştir. Böylece birçok okul öğrencisizlikten dolayı kapanmıştır. Bu durum, SÖPA öğrencileri arasında da huzursuzluklara neden olmuş ve öğrenciler 1981 ve 1982 yıllarında hem Akademi Müdürlüğü’ne hem de Yunan Eğitim Bakanlığı’na verdikleri dilekçelerle şikayetlerini dile getirmişlerdir.

Bütün bu sorunların yanında, Yunan yönetimi bitirme sınavlarının Yunanca yapılmasına karar verdiğinden 1985 ve 1986’da sadece bir öğrenci liseyi bitirebilmiştir. Yine bu dönemde, “Yasak Bölge” uygulaması ile bu sınırlar içerisinde yaşayan halkın, çocuklarını Yunan okullarına göndermelerini sağlamak amacıyla yeni azınlık okulları açılmasına izin verilmemiştir. Ayrıca, Yunan makamları azınlığın diğer yapılarının yanı sıra okullarının onarımı veya büyütülmesini de çeşitli bahaneler ileri sürerek engellemiştir. 3 Ocak 1988’de İstanbul’da toplanan “Batı Trakya Türkleri I. Eğitim Şurası”nda ilkokullarda tespit edilen problemler şu şekilde dile getirilmiştir:

a) Kitap sorunu; Türkiye’den giden kitaplar öğrencilere dağıtılmamıştır.
b) Türk okullarında ders araç-gereçleri yetersizdir.
c) Öğretmen açığı söz konusudur ve azınlık istediği öğretmeni tayin etme hakkından mahrum bırakılmaktadır.
d) Okul binaları yetersizdir.
e) Türkçe okutulan dersler her geçen gün azaltılmaktadır.

Bunların yanında yükseköğrenimlerini Türkiye’de tamamladıktan sonra Batı Trakya’ya dönen gençlerin diplomalarının denkliği, Yunan makamları tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin kabul edilmemiştir. Diplomalarının denkliği onaylanmayan gençler, Üniversitelerarası Yabancı Öğrenim Diplomalarını Tanıma Merkezi’ne (DİKATSA) karşı gerçekleştirecekleri girişimleri yürütmek amacıyla, 1986 yılında, bir Mücadele Komitesi kurmuşlardır. Türkiye’den mezun dokuz doktor, beş diş hekimi, iki eczacı, bir veteriner hekim ve bir işletmeci, Ocak 1987’de yapılan sınavda da denklik alamayınca 3 Şubat 1987’de Gümülcine’nin çeşitli yerlerine protesto afişleri asılmış ve kısa bir yürüyüş yapıldıktan sonra valiliğin önünde direniş çadırı kurulmuştur. Valinin soruna çözüm getirme sözü üzerine direnişe son verilmiştir. Ama verilen söz tutulmadığından 16 Haziran 1987 ve 10 Mayıs 1988’de Mücadele Komitesi tarafından çeşitli yürüyüşler düzenlenmiştir. Bu olayların ardından, bir diş hekimi ile iki doktorun diplomalarının denkliği tasdik edilmiş, diğerlerininki ise kabul edilmemiştir.

Batı Trakya’da bugün gelinen noktada eğitim konusunda ciddi mesafeler kat edilmişse de, azınlık eğitimi konusunda ayrımcı ve asimilasyona yönelik politikalar devam etmektedir. SÖPA çıkışlı öğretmenlerin görev yaptıkları okullara veliler çocuklarını göndermedikleri için Batı Trakya’da eğitim seviyesi her geçen gün düşmektedir. Türk okullarında okutulan kitaplar 50 yıl öncesine ait kitaplardır. 1951 yılında imzalanan Kültür Protokolü, özellikle 1970’ten sonra Yunanistan tarafından ihlal edilmiştir. Bu dönemde Yunanistan anlaşmalara aykırı olarak Türkiye’den Yunanistan’a Türkçe kitap girmesine müsaade etmemiş, Türkçe kitapları kendisi hazırlayıp bastırmıştır.

Batı Trakya’da bugün Gümülcine Celal Bayar Lisesi ve İskeçe Muzaffer Salihoğlu Lisesi olmak üzere iki lise ile 240 ilköğretim okulu bulunmaktadır. Batı Trakya’da eğitimin bugünkü durumu incelendiğinde ortaya çıkan tablonun hiç de iç açıcı olmadığı görülmektedir. Batı Trakya’da halk en önemli sorun olarak eğitimi görmektedir. Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk azınlık, kendi eğitim kurumlarını oluşturma, idare etme ve kontrol etme haklarından mahrum bırakılmakta; öğretmen yetersizliği, güncel Türkçe ders kitaplarının olmaması, Türkçe derslerinin azaltılması gibi pek çok sorun ile karşı karşıya bulunmaktadır.

Bir yandan 2000’li yıllar ile birlikte gelen sosyo-ekonomik rahatlama ve refah düzeyinin yükselmesi halkı eğitime daha fazla önem vermeye sevk etmiş, diğer taraftan ise bu süreç asimilasyonu da beraberinde getirdiğinden, eğitim, kimliği muhafaza için en önemli araç olarak görülmeye başlanmıştır. 1999 yılında Simitis hükümeti döneminde çıkarılan bir yasa ile azınlık öğrencilerine Yunan üniversitelerinde ve teknik okullarında eğitim görme imkanı sağlanmıştır. “Azınlık kontenjanı” olarak bilinen ve azınlık mensuplarına sınava girmeksizin %0,5’lik bir kontenjan ayrılmasını öngören bu yasa çerçevesinde her yıl 200 civarında azınlık mensubu öğrenci Yunan üniversitelerine girmektedir.

Azınlığa Yunan üniversitelerinin kapılarının açılması, eğitim seviyesinin yükselmesi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmekle birlikte, uzun vadede bu uygulama asimilasyon politikalarının bir parçası haline gelme potansiyeli taşımaktadır. Nitekim 1990 öncesinde, Batı Trakya Türkleri çocuklarını Türkiye’ye göndermeyi tercih etmekteydiler. Türkiye’ye çocuklarını gönderemeyen aileler ise Yunan okullarına göndermektense çocuklarını hiç okula göndermemeyi bile tercih edebilmekteydiler. Bugün ise, üniversite eğitimi için Türk öğrenciler, AB imkanlarını ve Yunanca bilmenin imkanlarını da göz önünde bulundurarak Türkiye’den ziyade Yunanistan’ı tercih etmektedirler. Ayrıca, çocuklarını Yunan okullarına gönderme uygulaması sadece üniversiteler ile sınırlı değildir. Azınlık okullarında eğitimin kalitesinin düşük olması, yeterince Türkçe ve Yunanca’nın öğretilmemesi ve buradan mezun olan çocukların üniversiteye devam etme konusunda yetersiz kalmaları gibi pek çok nedenin yanında, Yunan hükümetinin Yunan okullarını tercih eden azınlık mensuplarına özel ayrıcalıklar tanıması ve üniversiteye geçiş konusunda teşvik edici kolaylıklar sağlaması da azınlık mensubu bazı ailelerin Türkçe eğitim konusundaki hassasiyetlerini köreltmiştir. 10 yıl öncesinde lise düzeyinde sadece birkaç yüz çocuk Yunan devlet okullarına devam ederken, sekiz yıl önce başlayan ve AB desteği ile yürütülen Müslüman Çocukların Eğitimi Programı çerçevesinde bu sayı 3.000’in üzerine çıkmıştır. Öte yandan 240 ilkokuldan mezun olan öğrenciler için sadece iki lisenin bulunması, Yunan okullarında eğitime devam etmeyi bir zorunluluk haline getirmektedir. Çünkü bu ilkokullardan mezun olan öğrencilerin sadece %10’u kura yöntemi ile bu iki liseye kayıt yaptırabilmektedirler. Bir taraftan kimliği muhafaza etme kaygısıyla çocuklarını eğitim kalitesi düşük azınlık okullarına gönderme, öbür taraftan ise sosyo-ekonomik refah ve eğitim düzeyinin yükselmesi karşılığında asimilasyon tehlikesi ile karşı karşıya kalan Müslüman aileler, çocuklarını okutup okutmama konusunda ikilem yaşamaktadırlar. Yunan liselerinde okulu terk eden öğrenci oranı sadece %8 civarında iken, Müslüman azınlık arasında bu oran %56’ya ulaşmaktadır.

Azınlıkların eğitim sürecinde yaşanan bu gelişmeler, Batı Trakya’da ve Yunanistan’da hem resmi düzeyde hem de gündelik yaşamda Türkçe’nin kabul gören bir dil olması yönündeki çabaları da zedelemektedir. Nitekim, geçmişte Batı Trakya’da Türkçe’yi çok iyi bilen öğretmenler olmasına rağmen ders kitaplarının yetersizliği çok büyük bir problem teşkil ederken, bugün en önemli sorunlardan biri Türkçe’ye hakim öğretmenlerin bulunamamasıdır. Çünkü Yunan hükümeti, SÖPA mezunları dışında öğretmen ataması yapmamaktadır. 30 yılı aşkın bir süredir tayin yoluyla azınlık okullarında görevlendirilen ve bugün sayıları yüzleri bulan SÖPA mezunlarının eğitim sisteminde alternatifsiz hale getirilmeleri sonucu, tahsillerini Türkiye’de tamamlayarak Yunanistan’a dönmüş bulunan azınlık mensubu öğretmenlerden bir bölümünün azınlık okullarına atamaları yapılmamış, bazılarının ise görevlerine makul olmayan gerekçelerle son verilmiştir.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ