Ne olacak bu Yunanistan’ın hali?

Ne olacak bu Yunanistan’ın hali?

Tarih 2 Kasım 2011, bitmek bilmeyen protestolar neticesinde George Papandreou’nun dayanamayarak %50’lik borç affı karşılığında alınması gereken tedbirleri referenduma sunacağını açıklamasının ertesi günü.

İngiltere’deki Kanal 4’ün, Filistin’de işlenen insanlık suçlarından dolayı İsrail’li bakanları canlı yayında defalarca azarlamaktan çekinmeyen haber spikeri Jon Snow Atina’ya bağlanır ve Yunan parlementosunun ekonomik programa karşı çıkan Komunist Parti üyesi Lianna Kanelli’ye şu soruyu sorar:

“Bu akşam itibariyle tüm dünya, parasal birliği ve dünya ekonomisini tehdit ettiği gerekçesiyle Yunanistan’ı suçlarken Yunanlı olmak nasıl bir duygu?”

Kanelli’nin cevabı şu olur; “Açık konuşmak gerekirse, kendimizi cesur ve güzel hissediyoruz çünkü görülmüştür ki, Avrupa medeniyeti kimliğinin korunabilmesi için hala Akropolis’e ihtiyaç duyulmaktadır. Demokratik yöntemlerle alınmayan istikrar tedbilerinden sorumlu olmayı reddediyoruz, referendum bir santajdir, bize sorulan soru ‘ölmek mi istersin, öldürülmek mi?’. Bu durumu kabul etmemiz mümkün değildir.”

Jon Snow her zamanki açık sözlülüğüyle yine sorar;

“Coşkunuza gölge düşürmek istemem ancak Yunanistan bugünkü durumundan sadece kendisi sorumlu değil midir? Yıllar boyunca neredeyse hiç var olmayan bir vergi sisteminden, özellikle de en zenginin hiçbir zaman vergi ödememesinden kaynaklanan bu enkazdan tum Yunanlılar sorumlu değil midir?

Geçerli bir soru ve devamında gelen ideolojik cevaplar. Gerçekten ne oldu da güzel komşu Yunanistan bu duruma düştü? Avrupalıların şikayet ettigi gibi Yunanistan ailenin başını derde sokan, kendinden baska herkesi suçlayan, sorumsuz şımarık bir cocuk mu? Yoksa suçlu, Yunanlıların şikayet ettiği gibi Avrupa bankaları; kendi arabalarını, beyaz esyalarını satmak için ucuz krediye ve artan borçlara aldırmayan Almanya ve Fransa Hükümetleri ve tabiki rüşvet yiyen sorumsuz Yunan politikacıları mı? Cevap büyük ihtimalle “adı geçenlerin hepsi”.

Yunanistan Avrupa Parasal Birliğine 2001 yılında katılmıştır. Kostas Simitis hükümeti bütçe açıklarını 1990ilı yılların ikinci yarısından itibaren gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) %13’ünden, %3üne indirmeyi başarmış ve parasal birliğe katılımın önünü açmıştır. CIA World Factbook verilerine göre Yunanistan’ın 2000 yılında kişi başı gayrisafi yurtiçi hasılası (satın alma gücü paritesine göre) 17,200 ABD Doları, işsizlik oranı %11.3, mal ihracatının (fob) yurtiçi hasılaya oranı yaklaşık %8.5, dış borç stokunun yurtiçi hasılaya oranı yaklaşık %31.5, bütçe açığının yurtiçi hasılaya oranı %1’in altındadir. Avrupa Birliği’nden alınan yardımlar yurtiçi hasılanın %4’ü ve kamu sektörünün büyüklüğü ekonominin yarısı kadardır. Yurtiçi hasılanın %8.3’ü tarım sektörü, %27.3’ü sanayi sektörü ve %64.4’ü hizmet sektöründen oluşmaktadır. 1993 verilerine göre nüfusun en fakir %10luk kesimi milli gelirin %3’ünü, en zengin %10’luk kesimi ise milli gelirin %25’ini kazanmıştır. En güncel gini katsayısı 1993 yılına ait olup 0.32’dir. Yatırım ve gelişmişlik seviyesini kısmen yansıtması bakımından, 2000 yılı itibariyle toplam asfaltlanmış yol 107,406, asfaltlanmamış yol 9,594 olmak üzere toplam 117,000 kilometre, toplam havaalanı sayısı 81’dir. Ülkedeki TV kanali sayısı 36, internet kullanıcı sayısı 1.33 milyon (1999), mobil telefon sayısı 937,000 olarak kaydedilmiştir (1997).

Krizin patlak vermeye basladığı 2009 ve 2010 yıllarına gelindiğinde ise Avrupa Birliğinden saglanan fonlar yurtiçi hasılanın halen %3.3’ü kadar yüksek bir seviyede gercekleşmiştir. Kişi başına milli gelir 31,000 ABD Doları, işsizlik oranı %9.4’tür (2009). İhracatın gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı %6.4, yatırımların oranı ise %14.8’dir. Gayrisafi yurtiçi hasılanın %3.3’u tarım, %17.9’u sanayi ve %78.8’i hizmetler sektöründen oluşmuştur (2010 tahmini). 2010 itibariyle bütçe açığı gayrisafi yurtiçi hasılanın %10.5’i, toplam borç stoku (ic+dis) yurtiçi hasılanın %142.8’ine ulaşmıştır. 2001 yılında faiz dışı fazla yurtiçi hasılanın %2’si kadarken 2010 yılına gelindiğinde faiz dışı açık %10.6 seviyelerine yükselmiştir ve borç stoku sürdürülemez bir seyre girmiştir. Yine CIA World Factbook raporuna göre en güncel gini katsayısı tahmini 2005 yılına aittir ve 0.33 olarak hesaplanmıştır, yani 1993 yılından en azından 2005 yılına kadar kayda değer bir değişiklik göstermemiştir. Bu da Avrupa Birliği üyeliği sayesinde ülkeye akan ucuz kredi ve resmi fonlardan sadece en zenginin değil ama halkın hemen hemen büyük bir kesiminin fayda gördüğüne işaret ediyor olabilir. CIA World Fact book istatistiklerine göre 2010 yılı itibariyle ülkedeki toplam havaalani sayısı halen 81, asfaltlanmış ve asfaltlanmamış yol uzunluğu ise toplam 116,711 kilometredir, ki bu rakam 2000 yılına göre bir düşüşü işaret etmektedir (Dünya Bankası verileri de bu durumu teyit etmektedir). 2009 rakamlarına göre mobil telefon sayısı 13.3 milyon, internet kullanıcı sayısı 4.9 milyon kişidir ve 150’den fazla TV kanalı mevcuttur.

İstatistikleri biraz daha eşeleyerek Yunan ekonomişinin yapısal sorunlarını daha derinden görmek mümkündür. IFC ve Dünya Bankasının 2011 tarihli raporuna göre Yunanistan 183 ülke arasında “iş/ticaret yapmak kolaylığı” bakımından 100. sırada, “iş yeri açma kolaylığı” bakımından 135. sırada, “mülkiyetin tapusunu alma” bakımından 150. sırada, “yatırımcının korunması” bakımından 155. sırada, “vergilerin ödenmesi” bakımından 83. sırada ve “sözleşmelerin yürürlüğe konabilmesi” bakımından 90. sıradadır. Yine Dünya Bankası verilerine göre iflasın cozume kavusturulması suresi ortamala 2 yıl, sözleşmelerin yürürlüğe konabilme süresi 819 gün, sözleşmenin yürürlüğe konabilmesi için tamamlanması gereken işlem sayısı 39’dur. Vergi yükümlülüklerinin düzenlenmesi ve ödenmesi için gereken saat sayısı 264’dür. Vergi memurlarıyla toplantılarda “hediye verme” zorunluluğu hisseden firma sayısı %56’dır (2005 verisi). 2000 yılında gayri safi milli tasarruflar milli hasılanın %12.7’sini oluştururken, 2009 yılında %3.4’e düşmüş, net tasarruflar ise %1.35’den -%10.4’e düşmüştür. Transparency International’ın yayımladığı yolsuzluk indeksinde Yunanistan 2001 yılında 4.2’lik skorla dünya sıralamasında 42. sıradayken 2010 yılında 3.5’lık skorla 78. sıraya gerilemiştir (yüksek skor düşük yolsuzluk şeklinde okunmalıdır). Ve son olarak OECD verilerine bakıldıgında işçi sendikası üyeliği yoğunluğu 2000-2009 yılları arasinda yaklaşık %25 olarak kaydedilmiş, ülkemiz de ise soz konusu yogunluk %8.3 olarak hesaplanmiştir.

Dolayısıyla istatistikler Yunan ekonomişinin birçok yapısal zayıflığının olduğunu göstermektedir. Ancak bu sorunların kökeni 1980’lerdeki PASOK iktidarına dayanır. Sendikaların neredeyse koşulsuz desteğini saglayan Harvard ekonomi doktoralı baba Andreas Papandreou döneminde başlayan patronaj, borçlanmayla finanse edilen inanılmaz kamu istihdamı genişlemesi, kronizm, medya ile çıkar ilişkileri, yolsuzluk ve populist zihniyet yıllar içinde iyice köklenmiş, parasal birliğe girildikten sonra bile bu sistemi degiştirecek politik veya toplumsal irade ortaya cıkmamıştır. 1982 yılında A. Papandreou döneminde 13 ay Maliye Bakanı olarak görev yapmış olan Dunya Bankası eski görevlilerinden Dimitris Koulourianos kişisel anılarında A. Papandreou’nun Yunanistan’a miras bıraktığı bu politik kültürü şu şekilde anlatır: “Ne kadar ürettiğinden tamamen bağımsız olarak yüksek maaş kazanmak neredeyse insan haklarından sayılıyordu …bakanlığım döneminde devletin TV kanalı ERT’nin halihazırda ihtiyaç fazlası personeli olmasına ve yeterli kaynak bulunmamasına rağmen 1200 kişinin daha işe alınması talep edilince, çözümü daha da fazla borçlanarak bulduk…Borçlanmaya dayalı kamu finansmanı politikaları neticesinde 1981 yılında yurtiçi hasılanın %30’u civarında olan borç stoku, 1989’a gelindiginde %72’ye ulaştı.” Maalesef A. Papandreou’nun mirası olan bu zihniyet 1990 ve 2000’li yılların statukosu halini almıştır. Örneğin 1992 yılında Yunanistan Demiryollarının 400 milyonu personel masrafı olmak üzere 700 milyon euroluk gideri varken, toplam gelirleri sadece 100 milyon eurodur. Dolayısıyla parasal birliğe üyelik süreci ve bu kapsamda alınan fonlar etkin biçimde değerlendirilmemiş, ekonominin rekabet gücünü arttırmaya yönelik gereken reformlar yapılmamış, zarar eden kamu sektörü küçülmek yerine ekonomideki ağırlığını korumuştur. Özel sektör yatırımlarının artırılması için gereken reformlar yapılmamıştır. Yolsuzluk, rüşvet, vergi kaçırma istisnadan çok norm haline gelmiştir. Yeni teknolojilere yatırım düşük seviyede kalmış ve özel sektörün performansı turizm, tarım ve deniz taşımacılığı sektörlerine bağımlı olmaya devam etmiştir. Kamu maaşları ve ikramiyeleri verimliliğin çok üstünde oranlarda artmaya devam etmiş ve kamu istihdamı etkin bir oy toplama aracı olarak kullanılmıştır. Jason Manolopoulo, Greece’s Odious Debt adlı kitabında işçi sendikalarının ve kilit noktalardaki kamu görevlilerinin çıkar ilişkileri nedeniyle elit politikacılarla klientelist ilişkiler içerisine girmiş olduklarının altını cizmekte ve sistemin işlemez hale gelmesinde bu faktörün büyük rol oynadığına işaret etmektedir.

Diğer taraftan parasal birlik üyesi olmak demek para politikası yönetiminin tamamen Avrupa Merkez Bankası’na devredilmesi anlamına gelmektedir. Parasal birliğe uye olmak enflasyonun kontrol altında tutulması ve döviz kuru belirsizliğinin azaltılması bakımından fayda sağlasa da para ve döviz kuru politikaları artık ekonomik istikrarı sağlamak icin birer araç olarak kullanılamamaktadır. Maalesef Yunanistan örneğinde ucuz faizlerle borçlanarak finanse edilen iç talep büyümesi neticesinde fiyat artışları Almanya’nın ve diğer bazı ülkelerin fiyat artışlarının üzerinde gerçekleşmiş, bu ise cari açıkların büyümesine neden olmuştur. Zaten yapısal sorunlardan dolayı rekabet gucu zayıf olan ekonomi, bir rekabet aracı olarak kur politikasından da de facto mahrumdur. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken husus şudur; asıl sorun euroyu para birimi olarak benimsemek ve parasal birliğe girmek değil, parasal birliğin olmazsa olmaz koşulu olan sağlam makroekonomi politikalarını izlememiş olmaktır. Neticede euroyu para birimi olarak kullanan ancak Yunanistan’ın tam tersine rekabet gücünü koruyabilmiş, ekonomileri sağlam durumda olan ülkeler mevcuttur.

Ancak sorun maalesef sadece ekonominin yapısal zayıflıkları ve düşük rekabet gücü değil, aynı zamanda uluslararası kuruluşlara raporlanan istatistiklerin eksik raporlanmasını dahi meşru gören zihniyettir. Avrupa İstatistik Ajansı Eurostat’ın raporuna göre Yunanistan askeri harcamalar başta olmak üzere, katmadeğer vergilerinin ve sosyal güvenlik gelirlerinin muhasebeleştirilmesinde Eurostat’in öngördügü muhasebe kayıt yöntemlerini tam olarak uygulamamış ve neticede kamu açıklarının, istenen yöntemle hesaplandığında daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Örneğin 2003 yılı bütçe açığının yurtiçi hasılaya oranının %1.7 değil, %4.6 oldugu anlaşılmış, ve Yunan istatistiklerinin diğer üye ülke istatistikleriyle uyumlu hale getirebilebilmesi için 2004 yılında büyük miktarda geriye dönük revizyon yapılmıştır. Revize edilmiş istatistiklere göre 2001-2008 döneminde Yunanistan’ın bütçe açığının yurtiçi hasılaya oranı %6.2 olarak gerçekleşmiştir ki bu rakam Maastricht Kriterleri ile İstikrar ve Büyüme Paktı kuralları çerçevesinde üye ülkelere tanınan %3’lük bütçe açığı limitinin iki katıdır. Ancak, istatistik krizi burada da sona ermemiş, 2010 yılında Avrupa Komisyonu yeni bir raporla Yunanistan’a ait istatistiki verilerin halen AB muhasebe yöntemleriyle uyumlu hesaplanmadığını, yanlış raporlamaya dair şüphe bulunduğunu, diğer ülke verileriyle karşılaştırılabilir olmadığını, ve Yunan Istatistik Ajansının Maliye Bakanlığı’dan gereken ölçüde bağımsız olmamasının kredibiliteye büyük gölge düşürdüğünü duyurmuştur.

TEK SORUMLU YUNANİSTAN MI?

Buraya kadar bakıldığında, kişi başına milli geliri yüksek ve gelişmiş sayılabilecek bir ülkenin sorumsuz ekonomi politikaları altında neredeyse milli bir konsensusla 10 yıldan az bir sure içinde nasil bir enkaza dönüştürülebildiğini görüyoruz. Ancak Avrupa Birliğinin veya Yunanistan’a kredi kanallarını neredeyse limitsiz bir biçimde açan Avrupa Bankalarının hiç mi suçu yok?

Avrupa Parasal Birliği, ülkelerin makro ekonomilerinin sağlam kalabilmesi ve borç krizlerine engel olunabilmesi için Growth and Stability Pact (GSP) adı altında ceşitli kriterler oluşturmuştur. Bu kriterlere göre ülkelerin bütçe açıklarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı %3’ü geçmemeli ve borç stokunun yurtiçi hasılaya oranı en fazla %60 seviyesinde tutulmalıdır. Yunanistan ikinci kriteri parasal birliğe alındığında dahi yerine getirmemiştir, ancak bu kriter aslında uygulamada geçersiz bir kriterdir çünkü İtalya başta olmak üzere birçok AB ülkesinin borç stoku bu limitin çok üzerindedir. Dolayısıyla aslında kritik olan kriter bütçe açığı kuralıdır. Ancak bu kural her ne kadar ülkelerin yüksek oranda bütçe açığı vermek suretiyle borç stoklarının sürdürülemez bir seyre girmesine engel olmak gibi doğru bir amaçla konulmuş olsa da, aslında oldukça sorunlu bir kuraldır. İlk olarak %3 ihtiyari bir seviyedir, ve her ülke için makul limitler borç stokunun seviyesine göre değişir. “One size fits all” yani birbirinden farkli olan her ülkeye tek tip politika seklindeki kriterler, dogru niyetle koyulmuş olsa da optimal mali sonuçların elde edilmesini sağlayacak anlamına gelmemektedir. Ampirik ve teorik calışmalar optimal maliye politikasının ekonomilerin büyüdüğü dönemlerde bütçe fazlalarının verilmesi, küçüldüğü, resesyon dönemlerinde ise bütçe açıklarının verilmesi yönünde olduğunu göstermektedir. Ancak bu kuralın her yıl için sadece bütçe açığı limiti koymasından dolayı AB ekonomilerinin büyüme dönemlerinde tasarrufa gitmelerini ve borç stoklarini azaltmalarını tesvik etmemiş, tam tersine iyi dönemlerde dahi bütçe açıklarının verilmesini özendirmiştir. Üçüncü olarak, bu kuralı ihlal etmenin herhangi bir yaptırımının olmadığı anlaşılmıştır çünkü Fransa ve Almanya gibi büyük abilerin bile zaman zaman bu kuralı ihlal ettikleri görülmüş ve Yunanistan gibi küçük ekonomilere kötü örnek olmuştur.

Dolayısıyla Avrupa Birliğinin bu krizdeki mesuliyeti; i) kötü dizayn edilmiş bir kuralı empoze ederek üye ekonomilere yanlış teşvikleri vermesi, ii) empoze ettiği zaman dahi kuralın ihlali durumunda herhangi bir yaptırıma gitmemesi ve iii) borç stoku halihazırda yüksek olan ve istatistiklerine guven dahi duyulmayan Yunanistan’ın bütçe açıklarını kontrol altına alabilmesi için ciddi anlamda bir baskı uygulamamış olmasıdır. Diğer bir deyişle eğer Yunanistan ailenin şımarık sorumsuz çocuğu ise, bu çocuğa verilen aile eğitimi ve rol modeli de aynen bu doğrultudadır. Diğer taraftan Avrupa Birliği, krizin ortaya cıkmaya baslamasından bu yana gereken politik sorumluluğu ortaya koyamamış, Merkel ve Sarkozy gibi politikacılar oy kaygısıyla insiyatif almaktan çekinmiş, Yunanistan’a yeterince sahip çıkamamış ve Yunanistan krizinin Euro krizine dönüşmesine engel olma yolunda resmen ayak sürümüştür. Örnegin Almanya, ikinci dünya savaşı sonrasında dünyadaki en borçlu ülkenin kendisi olduğunu ve ekonomik toparlanmasını, borçlarının büyük ölçüde silinmesi vasıtasıyla gerçekleştirmiş olduğunu tamamen unutmuş görünmektedir.

Parasal Birliğe ilişkin diğer bir sorun ise üye ülkelerin borçlanma maliyetlerinin makro temellerini doğru olarak yansıtmaması durumudur. Yani Yunanistan gibi borç stoku yüksek ve devamlı bütçe açığı veren ülkeler ile bütçe fazlası veren, iyi makroekonomi politikaları uygulayan Finlandiya gibi ülkelerin borçlanma maaliyetleri arasındaki fark oldukça düşüktür. Krizin patlak vermeye başladığı 2008 yılına kadar, kredi notunun düşürüldüğü dönemlerde bile Yunanistan’ın yeni borçlanmalarındaki faiz oranları neredeyse diğer ülkelerin borçlanma faizleriyle aynı seviyededir. Bu durum ise risk algılamasının makro değiskenlerden bağımsız hareket ettiği süphesini doğurmuştur. Bunun sebebi büyük ihtimalle piyasaların herhangi bir iflas/temerrüt durumunda Avrupa Birliğinin kefil olacagına dair inançlarıdır. Bu tarz bir garantinin aslında Birliğin herhangi bir anlaşmasında yer almamasına rağmen, iflas durumunun euronun geleceğini tehlikeye sokacağı ve bu durumun Birlik tarafından tolere edilmeyeceği düşüncesi en azından son zamanlara kadar oldukça makul görünmüştür. Bu beklenti ile hareket eden Avrupa bankaları muslukları sonuna kadar açmış ve kötü yonetilen Yunanistan ekonomisine düşük faizle borç vermeye devam etmiştir. Dolayısıyla aslında sorumsuz davranan tek kesim Yunanistan değil, aynı zamanda bankalardır da (şaşırmadık). BIS verilerine dayalı analizler Avrupa bankalarının Yunanistanın borç stokunun yaklaşık 93 milyar euroluk kısmını ellerinde tuttuğunu göstermektedir. Yunanistan’ın tamamen iflasa gitmesi durumunda bu bankalar büyük kayıplara uğrayacaktır, bu nedenle Almanya ve Fransa’nın aslında Yunanistan’ı kurtarması demek kendi bankalarını da kurtarması anlamına gelmektedir.

NE OLACAK BU MEMLEKETIN HALI?

Sevgili babamın her zaman dediği gibi, “bu iktisatçılar herşeyi bilir ama bildikleri hiçbir işe yaramaz”. Krizin nedenlerini biliyoruz ama krizden cıkmak için ne yapılması gerektiğini gerçekten biliyor muyuz? Yunanistan’ın borç stokunun sürdürülemez olduğu anlaşıldığından bu yana alınan tedbirler ve uygulanan ekonomi politikaları maalesef istenen sonucu vermemiştir. Burada olağan şüpheliler yine bellidir. Borç stokunun sürdürülür seviyelere indirilebilmesi ve kamu maliyesinin düzene sokulması için ekonomik program uygulanması ve geniş tedbirler alınması yanlış değildir, nitekim Türkiye de 2001 krizini benzer reçetelerle atlatıp, bugün daha hızlı büyüyen ve bütçe/borç dinamikleri açısından daha kuvvetli bir ekonomi haline gelmiştir. Burada yanlış olan hızla küçülmekte olan, sorunlu, zayıf, çelimsiz bir ekonominin kapasitesinin üzerinde koşmasını beklemektir. Bugüne kadar alınan tedbirler, borcun çevrilmesini garantiye alabilmek maksadıyla kamu harcamalarının kısılması, vergilerin artırılması gibi sürekli talebin kısılmasına yönelik tedbirler olmuştur. Uzun dönemde ekonominin rekabet gücünü artıracak, arzı kuvvetlendirecek yapısal tedbirler maalesef ikinci, üçüncü planda kalmıştır. Örnegin bugüne kadar vergiler büyük oranda artırılmak yerine, çok komplike olan vergi sistemi kolaylaştırılmış ve tahsilat özendirilmiş olsaydı hem talep kısılması daha az miktarda gerçekleşecek hem de vergi gelirleri büyük ihtimalle bugünkü seviyeye daha yüksek olacaktı. Kamu harcamalarını kısmak için kamu istihdamında azalmaya gidilmiş, maaşlar ve emeklilik ikramiyeleri çok büyük ölçüde düşürülmüş ancak zarar eden, girdap konumundaki kamu girişimleri kapatılmamış, maaş dışı cömert ikramiyelere dokunulmamıştır. Dolayısıyla hem sunulan reçete sorunludur, hem de PASOK hükümeti ekonomik programı uyguluyor-muş gibi yapmış, kamu açıklarını rasyonel bir biçimde azaltılmak yönünde gereken çabayı göstermemiştir. Eger iki yıl önce IMF’nin raporlarında önermiş olduğu yapısal reformlar hayata geçirilmeye başlanmış olsaydı, bugün Yunanistan daha iyi bir konumda olabilecekti.

Bu gelişmeler neticesinde George Papandreou liderliğindeki PASOK hükümeti halkın büyük tepkisiyle karşı karşı kalmıştır. Yüzde 50’lik borç indirimi karşılığında alınması beklenen ilave tedbirlere ilişkin milli mutabakatın olmaması nedeniyle Papandreou referendum cağrısı yapmış ancak gerek muhalefetin gerekse Avrupa Liderlerinin büyük tepkisi nedeniyle geri adım atmış en sonunda da istifa etmiştir. Muhalefet ve iktidar arasında sağlanan mutabakat sonucu Lucas Papademos başbakanlık koltuğuna oturmuştur. Papademos, MIT’de ekonomi doktorası yapmış akademik ve bürokratik cevrelerde saygı duyulan bir teknokrattir.

Peki Yunanistan’ın bu noktadaki seçenekleri nelerdir? İlk seçenek Papademos yönetimi altında ekonomik programı uygulamaya devam etmektir. Bu durumda herseyin yolunda gittiği, İtalya, İspanya gibi diğer sorunlu ülkelerin de Yunanistan’ın durumuna düşmeyeceği varsayımı altında, Yunanistan parasal birlikte kalacak, kamu harcamalarının daha da kısılmasına yönelik tedbirler uygulamaya devam edecek ve bir nevi iç-devaluasyon- yani ücret, maaş ve fiyatlardaki büyük düşüş vasıtasıyla özel sektörün toparlanmasını gerçekleştirecektir. Maalesef Yunanistan’ın gerçek anlamda toparlanması uzun yıllar sürecek ve Yunan halkı kişi başına gelir ve hayat standardında çok büyük bir düşüş yaşayacaktır.

Diğer alternatif ise ülkenin moratoryuma gitmesi ve euroyu terkederek drahmaya geri dönmesidir. Bu görüş git gide daha fazla rağbet görmektedir. BBC’nin belirttiğine göre halkın ciddi bir kısmı da yıllar sürecek tedbir paketini uygulamaktansa iflasın getireceği kaos ortamını tercih etmektedir. Peki halk iflasın gerçekten ne anlama geldiğinin farkında mıdır? Yunanistan’ın iflas etmesi demek, en azından belirsiz bir süreliğine maaşlari, kamu hizmetlerini ve herhangi diğer yükümlülüklerini finanse edecek yeterli kaynağın olmaması anlamına gelmektedir. Çünkü halihazırda kamu gelirleri harcamaları karşılamaktan çok uzaktır ve aradaki açık AB/IMFnin koşullu yardımlarıyla kapatılmaktadır. Diğer taraftan eurodan çıkılması durumunda Yunan drahmasında çok büyük bir devaluasyon gerçekleşecektir. Bu ise Yunan bankalarının bilançolarına ağır bir darbe vuracaktır, çünkü yerel bankaların yükümlülükleri/borçlarının önemli bir kısmı euro cinsinden, yerel varlıkları ise drahma üzerinden değerlendirilecektir. Halk mevduatlarını çekmek için bankalara koşacak ve bazı bankaların batması sözkonusu olacaktır. Halihazırda bile Ocak 2010’dan bu yana Yunan bankacılık sisteminden kaçan mevduat toplamı 63.5 milyar ABD Doları civarındadır. Dolayısıyla bankacılık sistemine gelecek darbe Yunanistan krizini daha da derinleştirecektir. İflasi savunanlar Arjantin örneğinde olduğu gibi drahmanın devaluasyonun zamanla ihracat ve turizm gelirlerini artıracağını ve ekonominin daha hızlı toparlanacağını düşünmektedirler. Ancak Yunanistan’ın iflas etmesi, krizin diğer sorunlu ülkelere de sıçramasına neden olursa Avrupa Birliği euroyu daha fazla muhafaza etmekte zorlanacaktır. Bu nedenle euro çökse de çökmese de Yunan mal ve hizmetlerine olan talebin yeterli ölçüde artacagı varsayımı çok güvenilir olmayabilir. Sarkozy ve Merkel G-20 toplantıları sırasında euronun çökmesine hiçbir sekilde izin vermeyeceklerini açıklayarak bir nebze politik kararlılık (en sonunda!) göstermişler ancak Yunanistan’ın parasal birlikten cıkarılmasının da artik politik bir tabu olmadığına işaret etmişlerdir. Halen tam olarak göremedikleri husus ise maalesef Yunanistan’la aynı gemide oldukları gerçeğidir. Nitekim İtalya’nın da Yunanistan’ın geçtiği yollardan geçmeye başlaması, Avrupa Birliğinin bugüne kadar ne kadar basiretsiz davrandığının ve sorunu Yunanistan krizinden Euro krizine başarıyla dönüştürdüğünün göstergelerindendir.

Nouriel Roubini ve diğer bazi iktisatçılar Yunanistan’ın iflasının ve eurodan çıkışının “dostane” bir yöntemle yapılmasını önermektedirler. Drahmanın devalue olması neticesinde borç stokunun yurtiçi hasılaya oranının %240’lara kadar çıkacağı düşünülünce anlaşmalı iflasa gidilmesini ve daha önce Arjantin’de de yapıldığı gibi yükümlülüklerin yasal bir çerçeveyle drahma uzerinden sabit bir orana bağlanmasını tavsiye etmektedirler. Diğer taraftan yine Arjantin tarzı, mevduatların dondurulması, sermaye kontrolleri gibi heteredoks tedbirlerin alınmasının gerekeceğini ifade etmektedirler. Ancak bu tip tedbiler Izlanda’nın IMF ile uyguladığı programda da alınmıştır ve Izlanda tipik IMF reçetesi olan vergi artırımı, harcama kesimi sayesinde tarihinin en büyük krizini büyük ölçüde atlatmış, net borç stokunu %40’a indirmiş ve 3 yıl icerisinde uluslararası piyasalardan tekrar borçlanmaya baslamıştır. Yunanistan’ın halk tepkisi nedeniyle bu receteyi bırakması cok muhtemeldir. Roubini, “evlilik içinden çıkılmaz bir hal aldığında, medeni ve anlaşmalı olarak boşanmak her iki taraf için de daha iyidir, bu nedenle Yunanistan ve AB arasında anlaşmalı ayrılığa gidilmelidir” diye önermektedir ancak unuttuğu nokta şudur ki, taraflar arasında paylaşılacak servet miktarı büyük olduğu zaman boşanmalar nadiren medenidir.

Diğer taraftan Arjantin-Yunanistan benzetmesinin ne kadar uygun olduğu çok açık değildir. Arjantin’in uyguladığı radikal tedbirler büyük ölçüde işe yaramış, ihracat patlama yapmış, ekonomi makul bir süre içerisinde borç piyasasına geri dönmüş ve o zamandan beri hızlı bir büyüme trendi yakalamıştır. Ancak Yunanistan ile Arjantin arasindaki farklılıklardan önemli bir tanesi ihracat ortaklarıdır. Yunanistan’ın mal ve hizmet ihracatının istikameti ezici bir coğunlukla Avrupa Birliği ülkeleridir. Yunanistan’ın iflasi neticesinde euro çökmese bile Avrupa ekonomisindeki güven, iç talep ve banka kredileri daha da düşeceği için Yunan ihracatına olan talep yeteri kadar kuvvetli olmayabilir ve ekonominin toparlanması düşünülenden daha yavaş gerçekleşebilir. Diğer taraftan Arjantin doğal kaynak zenginligi ve emtia üretimi bakımından Yunanistan’dan oldukça iyi durumdadır. Dünya Bankası verileri Arjantin’in 2001 yılında, iflasa gitmeden önce endüstriyel katma değerinin yurtiçi hasılaya oranının %27 seviyesinde olduğunu, bu rakamın ise 2009 yılında Yunanistan için %17.7 olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Arjantin devaluasyon sonrası mal ihracatında patlamaya gidecek ölçüde bir endüstriyel kapasiteye sahipken, Yunanistan’ın toparlanmasi daha ziyade hizmet ihracatına ve turizme dayalı olacaktır. Ancak her durumda mevcut seçenekler içinde Yunanistan için en iyisi, her ne kadar uygulanması çok zor olsa da Rouibi’nin önerdiği gibi Avrupa Birliği desteği altında anlaşmalı iflastır.

Yunanistan hangi yola devam etmeye karar verirse versin, tünelin sonundaki ışık zayıf ve kilometrelerce ötede görünmektedir. Ancak Kathimerini yazarı Nikos Konstantaras’ın da dediği gibi Yunanistan hiçbir zaman büyük bir zenginliğe sahip olmasa bile her zaman yetenekli insanlara sahip olmuştur. Temennimiz “cesur ve güzel” komşumuzun tünelin sonuna en kısa zamanda ulaşabilmesidir.


  1. Canlı yayının ayrıntıları bu linkte bulunabilir: http://www.youtube.com/watch?v=X71FwjOBHdw&feature=player_embedded#!
  2. Tüm bu verilere bu linkten ulaşmak mümkündür: https://www.cia.gov/library/publications/download/ İç borç stoku verisi raporlanmamıştır. Ancak Eurostat, Yunanistanın iç+dış borç stokunu %105 olarak raporladığını belirtmektedir.
  3. Düşük gini katsayıları daha yüksek gelir eşitliğini göstermektedir. Avrupa Birligi ortalaması yaklaşık 0.30 civarındadır.
  4. 2009 yılında GSMH’nın %125.7’si olarak kaydedilmiştir.
  5. http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/statistics/search_database
  6. https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gr.html
  7. http://www.doingbusiness.org/rankings
  8. http://data.worldbank.org/country/greece
  9. http://www.transparency.org/policy_research/surveys_indices/cpi/2010/results ve http://www.transparency.org/policy_research/surveys_indices/cpi/2001
  10. http://www.ft.com/cms/s/0/ef4ba442-9214-11e0-9e00-00144feab49a.html#axzz1cy74g1eJ
  11. http://www.tovima.gr/finance/article/?aid=424199&fb_ref=.TpcJ9LuLjre.like&fb_source=profile_oneline
  12. http://www.theatlantic.com/international/archive/2011/11/the-only-leader-who-understood-greeces-real-problem-is-resigning/248018/
  13. http://www.nytimes.com/2011/08/14/business/greek-debt-crisis-the-back-story.html?_r=1
  14. http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1239105118&news_code=1320761484&year=2011&month=11&day=08
  15. http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=SPLIT_COM:2010:0001(01):FIN:EN:PDF
  16. GSP’ye yoneltilen bu elestiriler neticesinde reforma gidilmiş ve bu iki kriteri daha uygulanabilir kılmak için “cyclically adjusted budget deficit” denilen yapısal bütçe açıklarına da (dongusel etkiden arindirilmiş) bakılmaya baslanmıştır.
  17. http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2011/jun/21/germany-greece-greek-debt-crisis ve http://www.theweek.co.uk/people-news/4473/prof-reminds-germany-its-wwii-debts-greece
  18. http://www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/tezler/etkinozen.pdf
  19. http://blogs.reuters.com/felix-salmon/2011/06/17/parsing-banks-expsosure-to-greece/
  20. http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-15526719
  21. http://www.nytimes.com/2011/11/07/world/europe/in-greece-economic-crisis-brings-rage-and-paralysis.html?_r=1
  22. http://www.spiegel.de/international/europe/0,1518,795638,00.html
  23. http://www.economonitor.com/nouriel/2011/09/22/full-analysis-greece-should-default-and-abandon-the-euro/
  24. http://www.voxeu.org/index.php?q=node/7235
  25. http://atlas.media.mit.edu/app/treemap/export/arg/2001/ ve http://atlas.media.mit.edu/app/treemap/export/grc/2009/
  26. http://data.worldbank.org/country
  27. http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2011/nov/06/nikos-konstantaras-greeks-need-justice

Kaynak: Güneş Aşık (London School of Economics PHD) – Turkish Greek News

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ