Avrupa Birliği’nin üvey evladı: Batı Trakya

Avrupa Birliği’nin üvey evladı: Batı Trakya

Yunanistan, Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığın en temel haklarını vermemekte hâlâ direniyor. Onlar Avrupa Birliği vatandaşı ancak üvey evlat muamelesi görüyor. Tek umutları, anavatanları…

Berber Adil, şimdi anavatanına göçmüş eski komşusu Yorgo’ya mektup yazıyor. Yunanistan’da devam eden ekonomik krizle ilgili üzüntülerini dile getiriyor ve “Keşke Türkiye de Avrupa Birliği üyesi olsa ve size yardım edebilseydik. Ümidinizi asla kaybetmeyin.” diyor. Berber Adil’in mektubu, bugünlerde Avrupa Birliği Bakanlığı’nın yeni reklam filmi. Amaç, Türkiye’nin AB için önemini ve konuyla ilgili mesajı, komşu ve komşuluk kültürü üzerinden vermek. Gerçekten de komşu zor günlerden geçiyor. Ekonomisi bir türlü toparlanamadığı gibi, üyesi olduğu AB’nin yardımları da sorunlara ilaç olamıyor. Krizi aşması için bugüne kadar birlikten yaklaşık 250 milyar avro yardım alan Yunanistan, hâlâ düze çıkabilmiş değil. Ekonomik kriz, Avrupa’nın genelinde olduğu gibi Yunanistan’da da ırkçılık hastalığını nüksettiriyor.

Krizin beslediği ırkçılık ve İslamafobiadan en fazla nasibini alan ise, tahmin edilebileceği gibi yabancılar ve azınlıklar. Batı Trakya’da yaşayan 150 bin nüfuslu Müslüman Türk azınlık, son dönemde sıkça ırkçı saldırılara maruz kalıyor. Önceki hafta ekonomik krizi protesto eden bir grup gösterici Gümülcine Türk Birliği’ni taşladı. Yıllardır Lozan Anlaşması ve AB müktesebatından doğan en temel haklarını alamayan Batı Trakyalı Türkler, çözülemeyen temel sorunlarına ilaveten şimdi de ırkçı Altın Şafak partisinin tehditleriyle uğraşıyor.

Batı Trakya’da dolaşırken, kendinizi Anadolu’nun ortasında hissetmeniz kaçınılmaz. Yemekler tanıdık, kahveler ve kahve sohbetlerinin tadı aynı, köylerin mimarisi ve göğe yükselen minareler, bir anda etrafınızı çeviren çocukların muhabbetleri, cami avlusunda namaz vakti bekleyen hacı amcalar, yaşmakları, bindallıları ve yemenileriyle köylü kadınlar, köylerin etrafındaki tütün tarlaları ve elbette size Trakya’da olduğunuzu hemen hissettiren o sevimli ve kendine özgü şive… Kendilerini evlad-ı fatihan olarak görmekten bir an için vazgeçmeyen bu insanların dillerinden düşürmedikleri bir duaları var: Allah anavatana zeval vermesin! Onlar için anavatan adeta bir nefes borusu. Tek istekleri Türkiye’nin kendilerini unutmaması.

Aslında hepsi Yunanistan ve dolayısıyla da Avrupa Birliği vatandaşı. Sadece nüfus cüzdanları ile bütün Avrupa ülkelerinde seyahat ve çalışma hakları var. Buna rağmen onların gözünde Türkiye gibisi yok. Bunu aralarında biraz dolaştığınızda fazlasıyla size hissettiriyorlar. Mesela bölgede maddi durumu en iyi olan Şahin köyünü ele alalım. Köyden çıkarak Almanya’ya giden ve gemicilik sektöründe önemli yatırımlara imza atan birkaç girişimci bulunuyor. Bu iş adamları köylerindeki gençlere iş veriyor. Almanya’ya gitmek ve çalışmak onlar için, ülke içinde seyahat etmek kadar kolay. Bu açıdan mali durumları çok iyi. Buna rağmen ağızlarından düşürmedikleri ülke Almanya değil, Türkiye. Batı Trakya’nın en önemli özelliklerinden biri, dinlerine ve anavatanlarına derin bağlılıkları. Belki yüz yıldır boğuştukları problemler, onların sahip olduklarının kıymetini daha iyi anlamalarına vesile oluyor.

Müslüman Türk azınlık

Batı Trakya; Meriç Nehri ile Türkiye’den ayrılan ve Yunanistan sınırları içinde kalan, Müslüman Türk azınlığın yaşadığı bir bölge. 365 bin kişilik nüfusun 150 bini Müslüman Türk. 1363 yılında Gazi Evranos Paşa öncülüğünde fethedilen ve 550 yıl Osmanlı egemenliğinde kalan bölge, 1912 Balkan Savaşları sonrası Bulgaristan’a, Lozan Anlaşması’yla da Yunanistan’a bırakılır. Mübadele dışında tutulan Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlık, Yunanistan’da azınlık statüsünde yaşayan tek topluluk sıfatına  sahip. Bölgede, Rodop (Gümülcine) İskeçe ve Dedeağaç vilayetleri yer alıyor.

Batı Trakya’nın bir özelliği de hem Yunanistan hem de AB’nin en geri kalmış bölgelerinden olması. Bölgedeki Türklerin yüzde 80’i tarımla uğraşıyor, başlıca geçim kaynağı tütüncülük. Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizden nasiplenen Batı Trakya’da, sanayi bölgesindeki işyerlerinin yüzde 75’i bu süreçte kapanmış. Son verilere göre işsizlik oranı yüzde 23,5. 2006 yılına kadar kilosu 5 avro olan tütünün fiyatı 3 avroya gerilemiş. Gelişmeler tütün üretiminden geçinen Türkleri elbette olumsuz etkiliyor ancak şu noktanın altını çizmek lazım. Gelir düzeyi düşük azınlık krizden, yüksek gelirlerinden vazgeçmek zorunda kalan Yunanlar kadar etkilenmiyor.

Batı Trakya, son yüz yıldır bölgenin kanayan yarası. 1912’deki Balkan Savaşları’ndan beri bölgenin yüzü bir türlü gülmüyor. Belki de en iyi dönemlerini son yıllarda yaşıyorlar. Marmara depreminden sonra Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile Yunan mevkidaşı Yorgo Papandreu arasında kurulan dostane ilişkiler ve AK Parti döneminde iyi ilişkilerin devam etmesi, Batı Trakya Türklerini rahatlatan gelişmeler. Gümülcine’nin Yomru köyünde tanıştığımız Metin Ahmet, Türkiye ile Yunanistan arasındaki her gelişmenin önce Türk azınlığa yansıdığını söylüyor. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirmesine rağmen, Yunan tarafı denklik vermediği için mesleğini yapamayan ve tütün ekerek geçimini sağlayan Dr. Metin Ahmet, “Ege’de bir it dalaşı olsa hemen bize yansır, fatura ilk bize kesilir. Olumlu gelişmelerden de ilk biz nasipleniriz.” diyerek tabloyu özetliyor. Marmara depremine kadar Müslümanlara mezarlarını dahi temizleme izni verilmediğini belirten genç doktor, bütün sıkıntılara rağmen son dönemde biraz nefes almaya başladıklarını söylüyor.

İki ülke ilişkilerindeki yukarı yönlü ivmenin Batı Trakya’yı rahatlattığı bir gerçek elbette ama bölgedeki kadim sorunlar bütün ağırlığı ile devam ediyor. En büyük problem Türk kimliğinin inkârı. Yunan yönetimi bu konuda o kadar pervasız ki bölgede adında Türk geçen hiçbir kuruma izin vermiyor, mevcutlar yoluna illegal devam ediyor. İkinci büyük sıkıntı ise eğitim sorunu. Türk azınlık kendi ilköğretim kurumlarını kurmuş ancak orta ve lise imkânları yok denecek kadar az. Yunanistan hükümeti 1998’den bu yana azınlık öğrencilerine yüzde 0,5 kontenjan ayırıyor. Buna rağmen iyi bir altyapı eğitimi alamayan gençler Yunan üniversitelerinde istenen başarıyı yakalayamıyor. Türkiye’de okuyanlarsa denklik sorunu yaşıyor.

Azınlığın bir başka önemli meselesi ise Yunanistan hükümetinin seçilmiş müftüleri tanımaması. Bu açıdan İskeçe ve Gümülcine’de ikişer müftü görev yapıyor. Biri Yunan hükumetinin atadığı ancak Türkiye ve azınlıkların tanımadığı atanmış müftü, diğeri ise Türk azınlığın seçtiği ve Türkiye’nin de tanıdığı seçilmiş müftüler. Müftülük krizi, 1985’te Gümülcine Müftüsü Hafız Hüseyin Mustafa’nın vefatıyla başlıyor. Yunan hükümeti o dönem boşalan makama atama yaparak krizi tırmandırıyor. 1990’da yapılan seçimde Türkler İbrahim Şerif’i Gümülcine, Mehmet Emin Aga’yı ise İskeçe müftülüğüne seçiyor. Yunan hükumeti seçilmiş müftülere dava açıyor. O günden bu yana müftülükte çift başlılık sürüyor.

Demokrasi gelmeyen tek bölge

Mehmet Emin Aga’nın vefatından sonra yine halkın oylarıyla bu makama gelen İskeçe Müftüsü Ahmet Mete, Batı Trakya’daki en büyük sorunun, Türk kimliğinin inkâr edilmesi olduğu görüşünde. Türkiye’de son yıllarda azınlıklara bütün hakları verilirken, Yunan hükümetinin adında Türk kelimesi geçen bütün kurumların tabelasını indirip dava açmakla meşgul olduğunu vurgulayan Mete, “Sadece İskeçe’de 45 bin kişiye bir azınlık ortaokulu ve bir azınlık lisesi düşüyor. Ne bize ne de Türkiye’ye burada okul açtırıyorlar. Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığını ayakta tutan halkımızın desteği ile açtığımız Kur’an kurslarıdır. Dinimizi ve kimliğimizi çocuklarımıza burada öğretiyoruz.” diyor.

Batı Trakyalılar Türkiye’deki imam hatipleri de kurtuluş olarak görüyor. Ortaokul imkânları kısıtlı olunca çocuklar Türkiye’deki imam hatiplere gönderiliyor. Son dönemde sayıları artan Kur’an kursları da, anavatanda eğitim alan din görevlileri için iyi bir istihdam alanı. Bu sebepten ‘din görevlisi’ tabiri bölgede çok yaygın. İmam hatip mezunları son dönemde örgütlenmiş. 2010’da 300 üyeyle İmam Hatip Mezunları Derneği’ni kurmuşlar. Batı Trakya İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği Başkanı Mehmet Emin Ahmet, “Burada bütün alanlarda İHL mezunu var. Mezunlar toplum içinde çok aktif. Azınlığın din öğrenme imkânı kısıtlı olduğu için çocuklarımızı Türkiye’ye gönderiyoruz.” diyor. Gümülcine seçilmiş müftülüğü hâlen yüz ayrı noktada Kur’an kursu düzenliyor ve kurslar eylül-haziran eğitim sezonunda devam ediyor. Mehmet Emin Bey, Edirne İmam Hatip Lisesi mezunu. Şu tespiti durumu özetlemeye yetiyor aslında: “Albaylar cuntasından sonra bütün Yunanistan demokratikleşti, sadece azınlıklara demokrasi gelmedi.”

İHL mezunları derneğinin yanında, bölgede bir de Batı Trakya Camileri Din Görevlileri Derneği faaliyet gösteriyor. Gümülcine seçilmiş müftüsü İbrahim Şerif’e bağlı çalışan derneğin 150 üyesi var. Genel Sekreter Ahmet Arif Emin, derneğin son iki yıldır hac organizasyonları yaptığını ve isteyenleri İstanbul üzerinden hacca gönderdiğini söylüyor.

Gümülcine Türk Gençler Birliği Başkanı Koray Hasan’ı şehrin tam göbeğinde, ulu çınar ağaçlarının altındaki bir meydanda bulunan birlik merkezinde dinliyoruz. Aslında bu çınarların altı, Batı Trakya Türklerinin hak ve özgürlük mücadelesinin de sembolü denebilir. Asırlık çınar ağaçları, başta Batı Trakya Türklerinin unutulmaz lideri merhum Dr. Sadık Ahmet olmak üzere, merhum Mehmet Hatipoğlu ve Mehmet Emin Aga ile eski milletvekillerinden Ahmet Faikoğlu ve İbrahim Şerif birçok sembol ismin verdiği özgürlük mücadelelerinin şahidi. Bu isimler sadece Türk kelimesini kullanmakta ısrar ettikleri için hapis yatmış aktivistler aynı zamanda. 1928 tarihinde kurulan birlik, o tarihten bu yana bütün Batı Trakyalı Müslüman Türk liderlere ev sahipliği yapmış. Daha ilginci, adında Türk geçtiği için birliğin 29 Kasım 1983’te Yunan mahkemelerinin kararı ile kapatılması. O günden yana yoluna illegal devam ediyor. Tabela asmasına izin verilmiyor. Koray Hasan bu durumu, bir toplumun ulusal kimliğine saldırı ve uluslararası hukuka aykırı diye nitelendiriyor. Tabela asamayan Gümülcine Türk Gençler Birliği zaten bir tabela derneği değil. Hâlen 200 Türk genci çeşitli alanlarda kurs görüyor. Geçen yıl 300 Türk gencini lisans ve yüksek lisans eğitimi için Türkiye’deki üniversitelere yerleştirmişler.

Batı Trakya’daki Türk azınlığın elbette kendi medyası da var. Henüz televizyon kanalları olmasa da haftalık düzenli yayımlanan 3 gazete, dergiler ve 4 adet de radyo kanalı bulunuyor. Millet Gazetesi sahibi Bilal Budur, “Yunan makamları bize çok kızıyor çünkü yayınlarımızda azınlığın sorunlarını dile getiriyoruz. Samimi bir destek bulamasak da AB nezdinde de sıkıntılarımızı anlatıyoruz.” diyor.

Batı Trakyalı Türklerin Yunan parlamentosunda üç temsilcisi var. Rodop milletvekilleri Ahmet Hacıosman ve Ayhan Karayusuf ile İskeçe Milletvekili Hüseyin Zeybek. Yerel siyasette de Türklerin üç önemli temsilcisi bulunuyor: Yassıköy Belediye Başkanı İsmet Kadı, Kozlukebir Belediye Başkanı İbrahim Şerif ve Mustafçova Belediye Başkanı Mustafa Çukal. Azınlığın bir de siyasi partisi var. Dr. Sadık Ahmet’in kurduğu Dostluk Eşitlik ve Barış (DEB) Partisi. Genel başkanlığını Mustafa Aliçavuş’un yürüttüğü parti, azınlığın siyasi hakları için mücadele veriyor. Azınlık milletvekilleri şu anda PASOK gibi ülkenin önde gelen partilerinde siyaset yapıyor. Temsil açısından bu elbette önemli ama azınlık partisinin de en azından sembolik önemi var. Siyaset, azınlıkların sesini duyurabilmesi adına en etkili zemin. DEB’in Gümülcine’deki genel merkezi aslında Türk azınlığın mevcut durumunun simgesi gibi. Bir oda ve yanında lavabo ile küçük bir mutfaktan ibaret bir parti merkezi burası. Fiziki şartlarının mütevazılığına inat, DEB Partisi Batı Trakyalı Müslüman Türklerin  umutlarını ayakta tutan ve gönüllerde devleşen kurumlardan aslında.

Batı Trakyalı Müslüman Türklerin en büyük mutluluğu Türkiye’den yapılan üst düzey ziyaretler. Buradaki insanların büyük hayranlığını kazanan Başbakan Erdoğan, daha önce Gümülcine’yi ziyaret etmiş ancak İskeçe’ye gelmemiş. Son gelenlerden biri de Emine Erdoğan. Bölgede şimdi herkes büyük bir heyecanla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan’ı bekliyor. Batı Trakyalı Türkleri, Ramazan’ın son iki günü ve bayram sabahı Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtnaç yalnız bırakmadı.

Bu ziyaretler kuşkusuz Yunan hükümetini rahatsız ediyor. Batı Trakya Türkleri Danışma Kurulu Başkanı ve Yassıköy Belediye Başkanı İsmet Kadı, “Bu ziyaretler bazılarını rahatsız edebilir ama ziyaretler mücadele azmimizi artırıyor. Haklı davamızda bugünlere boğulmadan geldiysek, anavatanın her sıkıştığımızda bize can simidi atmasındandır.” diyor. Onun da dediği gibi Trakya’nın vatan sınırları dışında kalan diğer yarısı, her ne kadar fiziken ayrı da olsa gönüller anavatanda ve anavatan için atıyor. Onlar çektikleri çileye rağmen dimdik ayakta kalmaya devam ediyor.

Ayağınıza diken batsa acısını duyarız

Dış Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, bayram namazını Batı Trakya’nın Şahin köyünde soydaşlarla beraber kıldı. İlk kez bölgeyi ziyaret eden Bozdağ, gittiği her yerde büyük coşkuyla karşılandı. Türkiye’nin son yıllarda azınlık hakları noktasında aldığı mesafeye dikkat çeken Bozdağ, azınlık hakları konusunda uluslararası hukuktan doğan bütün yükümlülüklerin yerine getirildiğini ve son çıkan Vakıflar Kanunu ile azınlık vakıflarının mallarının iadesine karar verildiğini hatırlatıyor. Türkiye’nin artık bu konularda rahat olduğunu ve gereğini yapmaktan çekinmediğini belirterek, aynı hassasiyeti Yunan hükümetinden de beklediklerini ifade etti.

Bakan Bozdağ, Türkiye’nin Batı Trakya konusundaki hassasiyetini de şu cümleyle özetledi: “Batı Trakyalı Türklerin ayağına diken batsa, bunun acısı bütün Anadolu’dan duyulur. Bu her zaman böyle olmuştur.”

Dış Türklerin derdi ırkçılık

Başbakanlık Yurtdışı Türkler Başkanı Kemal Yurtnaç, Yunanistan’da ekonomik krizin beslediği milliyetçi akımların, Türk azınlığa yönelik bakış açısını sertleştirdiği tespitini yapıyor. Soydaşların kendilerini hukuk çerçevesinde ifade etmeye çalıştığını ancak yine de büyük tedirginlik olduğu tespitini yapan Yurtnaç, son yaptıkları araştırmadan bahsetti. Geçen yıl gümrük kapılarında 4 bin gurbetçi ve Türk azınlık mensupları üzerinde bir anket çalışması yaptıklarını belirterek, “İnsanların en fazla tedirgin oldukları konular ırkçılık, ayrımcılık ve şiddet olayları. Zaten bu anketin hemen sonrasında Neonazi cinayetleri ortaya çıktı.” bilgisini verdi.

Türkiye’nin yurtdışında yaşayan Türkiye kökenlilerin yanında olmasının, uluslararası hukuk çerçevesinde bir hak olduğunu vurgulayan Yurtnaç, “Türkler Almanya’da neden dil öğrenmiyor? Çünkü yabancı dil anaokulunda öğreniliyor. Biz onun için çift dilli anaokullarını destekliyoruz. Batı Trakya’da da aynı durum var. Anaokulunda çocuk öğrenmezse dil sorunu oluyor ve fırsat eşitsizliği doğuyor. Bunu desteklememiz Avrupa Birliği’ne bir katkıdır. Bunu da zaten ilgili ülkelerle beraber yapalım istiyoruz. Onlara rağmen yapmıyoruz.” diyor.

Kaynak: Zafer Özcan, Aksiyon Dergisi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ