Yunan Sevr’i – 10 Ağustos 1920

Yunan Sevr’i – 10 Ağustos 1920

Batı Trakya, 1913 yılından I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Bulgaristan’ın egemenliği altında kalmıştır. I. Dünya Savaşı sonunda San Remo Anlaşması’nın imzalanmasından sonra Yunanistan, müttefiklerinin de yardımıyla Batı Trakya’yı işgal etmiştir.

Misak-ı Milli, Batı Trakya’nın hukuki statüsünün belirlenmesi için plebisit (halk oylaması) yapılmasını öngörmüştür. Ancak, Paris Barış Konferansı’nda Batı Trakya’nın Yunanistan’a bırakılması görüşülmüştür. İlk önce, Kasım 1919’da Neuilly Anlaşması ile Bulgaristan’dan alınarak Fransız himayesine bırakılan Batı Trakya, Mayıs 1920’de Yunanistan’a verilmiştir. Ve nihayet 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Anlaşması ile tamamen Yunanistan’a bırakılmıştır.

İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya ile Yunanistan arasında imzalanan bu anlaşma Yunan Sevr’i olarak bilinmekte ve “Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına İlişkin Anlaşma” adını taşımaktadır.

Türkiye’de “Sevr Antlaşması” denince, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını belgeleyen uluslararası metin akla gelir. Oysa, aynı yer (Sevr) ve tarihte (10 Ağustos 1920) Osmanlılarla ilgili olarak imzalanmış bir değil, tam üç tane Sevr Antlaşması söz konusudur. Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan antlaşma, Batı Trakya’yı Yunanistan’a resmen veren Trakya konusundaki antlaşma, üçüncüsü de Yunanistan’daki azınlıkların korunmasıyla ilgili olarak yapılan antlaşma ki, “Yunan Sevr’i” olarak bilinmektedir.

“Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına İlişkin Antlaşma” adını taşıyan ve bir yanda Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, diğer yanda Yunanistan Krallığı tarafından imzalanan bu üçüncü antlaşma, toprakları genişleyen ülkelere azınlıkları koruma konusunda adı geçen tarafından kabul ettirilen antlaşmalardan biridir.

“Başlangıç” bölümünde, 1913 başından beri Yunan Krallığı’nın, topraklarını büyük ölçüde genişlettiğini tespit eden Yunan Sevr’i, bu ülkede yaşayanlara hiçbir ayrım gözetmeden hak eşitliği sağlanmasını ve bu hakların “Krallığa eklenebilecek topraklarda da” geçerli olmasını öngörmektedir. Yunanistan bu antlaşmayla kimi ülkelere karşı bu konuda daha önce kabul ettiği kimi yükümlülüklerden kurtulacak ve bundan böyle yalnız Milletler Cemiyeti’ne karşı yükümlülük altına girecektir. İki bölümden oluşan, birinci bölümü azınlık haklarıyla, ikincisi ise büyük devletlere birtakım ayrıcalıklar tanımakla ilgili olan antlaşmanın önemli hükümleri şöyle özetlenebilir :

Antlaşmanın 1. maddesi, Milletler Cemiyeti sisteminde her adımda bir rastladığımız bir hüküm getirmekte ve 1. bölümün 2.-8. maddeler arasının temel yasa sayılacağını ve bunlarla çatışacak hiçbir millî yasanın vb. çıkarılamayacağını söylemektedir. Aynı hükme (onaylanmamış, uygulanmamış) Osmanlı Sevr’inin 140. maddesinde, Lozan Antlaşması’nın ise 37. maddesinde rastlamaktayız.

2. madde yalnız vatandaşlara değil, ülkede bütün yaşayanlara doğum, vatandaşlık, dil, soy veya din farkı gözetmeden hayat ve özgürlük koruması getirmektedir. Bu insanlar dinlerini özgürce uygulayabileceklerdir.

3.-6. maddeler vatandaşlıkla ilgilidir. Bunlara göre, antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte ülkede oturanlar ve bunların Yunanistan’da doğan çocukları (oturmasalar bile) Yunan vatandaşlığına kabul edilmekte, başka bir uyruğu seçenler, taşınmaz malları üzerindeki hakları saklı kalmak koşuluyla, seçtikleri ülkeye göçedebilmektedirler.

7. madde’ye göre bütün Yunan vatandaşları yasa karşısında eşit olup aynı medeni ve siyasî haklardan, ayrım yapılmaksızın yararlanırlar. Din ve inanç farkı, işe alınma, memur vb. hakların kullanılmasında etkili olmayacaktır. Vatandaşlar özel işlerinde ve yayınlarda istedikleri dili kullanabilecek, mahkemelerde de bu konuda kendilerine gerekli kolaylıklar sağlanacaktır.

8. madde soy, din ve dil azınlıklarına, harcamaları kendilerine ait olmak üzere, dinî ve ictimaî müesseseler ve okullar kurma, işletme ve denetleme hakkını vermekte, burada kendi dillerini kullanma imkânı sağlamaktadır.

9. madde yalnızca 1 Ocak 1913’ten sonra Yunanistan’a katılan topraklarda geçerli olmak üzere, farklı dil konuşan vatandaşların önemli oranda bulundukları yerlerde bu toplumlara devlet ve belediye gibi kamu bütçelerinden eğitim, dinî ve insanî amaçlarla adil bir miktarın ayrılacağını öngörmektedir.

10. madde’de Müslümanları kişisel durum ve aile hukuku ile ilgili sorunlarının İslam adetleri çerçevesinde çözülmesi için gereken önlemlerin alınacağı belirtilmekte ve cami, mezarlık ve diğer İslamî kuruluşlar güvenceye kavuşturulmaktadır. Vakıflar ve diğer İslamî ve insanî kuruluşları tanınmakta, yeni dinî ve insanî kuruluşların meydana getirilmesi durumunda Yunanistan’ın bu tür özel kuruluşlara sağlanan kolaylıkları esirgemeyeceği hüküm altına alınmaktadır.

Yunan Sevr’inin azınlıkların korunmasıyla ilgili olan I. Bölümü, bu antlaşmanın getirdiği azınlık hükümlerinin Milletler Cemiyeti güvencesi altında olduğunu, Konsey’in çoğunluk kararı olmadan değiştirilemeyeceğini, ayrıca bu hükümler konusunda Yunanistan ile antlaşmaya taraf veya Cemiyet Konseyi üyesi olan herhangi bir ülke arasında bir anlaşmazlık çıkarsa, bu ülkelerin istedikleri takdirde Yunanistan’ı zorunlu olarak Uluslararası Daimi Adalet Divanı’na götürebileceklerini, bu durumda Divan’ın kararının kesin olacağını öngören 16. madde ile son bulmaktadır. Antlaşmanın II. bölümünü oluşturan 17.-20. maddeler, büyük devletlere tanınacak çeşitli ayrıcalıklarla ilgilidir.

Görüldüğü gibi, 1920 Yunan Sevr’i bu ülkeye üç tip yükümlülük getirmektedir. Birincisi, 2. madde’de olduğu gibi bu ülkede yaşayan herkese yaşama hakkı ve hürriyet tanınmaktadır. İkincisi, din, dil ve soy azınlıklarına 7. maddede görüldüğü gibi medeni ve siyasal haklardan ayrım yapılmaksızın yararlanma hakları getirilmektedir. Üçüncüsü de, 8. ve 14. maddelerde görülen kendi dilinde eğitim, vakıfların tanınması vb. hakların varlığıdır. Bu hakları taşıyanlardan 9. madde, “1 Ocak 1913’ten sonra katılan topraklar içindir” hükmü nedeniyle, Batı Trakya için de özel bir nitelik göstermektedir.

Maddelerde rastlanan bu hükümler dışında, Antlaşmanın başlangıç bölümünde önemli iki nokta dikkati çekmektedir. Birincisi, “Yunanistan’ın daha önce birtakım ülkelere karşı giriştiği birtakım yükümlülüklerin kaldırılması” deyimi, Yunanistan’ın kendi ülkesindeki Müslüman azınlıkların korunması için 1830 ve 1881 yıllarında büyük devletlere karşı giriştiği taahhütlerin kalkmasıyla ilgili olarak yorumlanmak gerekir, Çünkü Yunan Sevr’i de büyük devletlerle yapılmış bir antlaşmadır. İkincisi, şimdiye dek yalnızca “Yunanistan’a bırakılan topraklar”la sınırlı olan azınlık hakları Yunan Sevr’i ile bütün Yunanistan’a genişletilmekte, hatta bununla da yetinilmeyerek, Antlaşmanın yapılmasından (1920) sonra Yunanistan’a katılabilecek olan topraklar için de geçerli kılınmaktadır. Hatırlanacağı gibi, Oniki Ada Yunanistan’a 1947 Paris Antlaşması ile katılmıştır

Sevr Antlaşması, şimdiye dek Yunanistan konusunda gördüğümüz azınlık antlaşmalarından önemli bir farklılık göstermektedir. Diğer üçünün tersine bu Antlaşma geneldir ve bütün azınlıklara, “Bütün Yunanistan toprakları”nda uygulanacaktır. Dahası, Başlangıç Bölümü’nde, Antlaşma’nın “Yunanistan’ın bundan sonra edinebileceği topraklar için de” geçerli olduğu açıkça belirtilmiştir. Yani, Sevr Antlaşması’nın Batı Trakya ve Oniki Ada’ya uygulanabilirliğini ileri sürmek için, 3 numaralı protokol’u incelerken yaptığımız gibi halefiyet ilkelerine gitmek bile gereksizdir.

Bununla birlikte, Yunanistan, gene 1981 yılında Türkiye’ye yolladığı notalarda, Sevr Antlaşması ile bağlı olduğunu da reddetmektedir. Yunan Dışişleri’ne göre, 1920 Sevr Antlaşması’nın hükümleri, Müslüman azınlıklar açısından Lozan Antlaşması’nın 37.-45. maddeleriyle aynıdır. Üstelik, Lozan’a ekli XVI numaralı protokol’un içeriğinden olsun, Sevr Antlaşması’nın hiçbir biçimde Yunanistan’a Müslüman Azınlığın korunması açısından tek taraflı yükümlülükler getirmek gibi bir amacı olmadığı anlaşılmaktadır.

Yunan Dışişleri’nin Sevr’in geçerliliğini bu reddediş mantığını anlamak zor olmakla birlikte, gerek sözü edilen XVI numaralı protokol’un incelenmesinden, gerekse bu konuda yazmış olan yazarların ileri sürdüklerinden, tam ters yönde bir sonuç çıkarmak zor değildir. Nitekim, Lozan’ın Son Senet’inde XVI. numara ile kayıtlı olan Protokol “İngiliz İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya ve Yunanistan hükümetleri, işbu Konferansta yapılan Barış Antlaşmasıyla öteki Senetlerin yürürlüğe konulmasının, Yunanistan’daki azınlıkların koruması konusunda Başlıca Müttefik Devletlerle Yunanistan arasında, 10 Ağustos 1920 tarihinde, Sevr’de yapılmış Antlaşmanın yürürlüğe konulmasını gerekli kıldığı kanısına varmışlardır”, demektedir. Protokol’a göre, Sevr’de yapılmış bu iki antlaşmanın onay belgeleri, Lozan’ınkilerle birlikte sunulacaktır.

Demek ki Lozan Antlaşması, 1920 Yunan Sevr’ini kaldırmak şöyle dursun, bu XVI Numaralı Protokol ile onu teyid etmiş ve hatta onaylanmasını istemiştir. Nitekim, Yunanistan bunun arkasından o zamana dek onaylanamamış olduğu Sevr Antlaşması’nı 29 Eylül ve 30 Ekim 1923 tarihli tasdik belgeleriyle onaylamıştır. Protokol okunduğu zaman başka nasıl bir anlam çıkabileceğini anlamak gerçekten zordur. Tam tersine, Yunan Dışişleri’nin iddialarının tersini ortaya koymak için katmerli bir sistem bulunduğuna işaret etmek oldukça kolay gözükmektedir, çünkü, Batı Trakya’yı Bulgaristan’dan alarak Müttefikler’e veren 1919 Neuilly Antlaşmasının 16. maddesi, Yunanistan’ın Başlıca Müttefik ve Ortak Devletler’le antlaşma imzalayarak, kendi sınırları içindeki azınlıkları koruyacağı hükmünü getirmekte, 10 Ağustos 1920’de Sevr’de B. Britanya, Fransa, İtalya ve Japonya ile Yunanistan arasında Trakya konusunda imzalanan antlaşmanın 3. maddesinin 2. paragrafı ile de Yunanistan, bu korumanın Batı Trakya’ya da uygulanacağını doğrulamaktadır. Bu koruma da, Trakya konusundaki antlaşma ile aynı yer ve tarihte imzalanmış bulunduğu daha önce belirtilmiş bulunan Yunan Sevr’inde ayrıntısıyla belirlenecektir.

XVI numaralı protokol’ün çeşitli yazarlar tarafından yorumu da yukarıda söylenenlere katılmakta olup, Yunan Dışişleri’nin tezini destekler olmaktan uzak bulunmaktadır. Milletler Cemiyeti Dernekleri Uluslararası Birliği’nin daha önce de sözü edilen Raporlarından üçüncüsünde yayınlanan ve Soy, Dil ve Din Azınlıkları Özel Komisyonu başkanı Willoughby Dickinson imzasını taşıyan incelemede, Lozan’ın 37.-45. maddelerinin, 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşması ve aynı yerde ve tarihte Trakya’nın statüsüyle ilgili olarak imzalanan antlaşmayla “izah edilmiş ve tanımlanmış” olacağı söylenmektedir. Gene aynı rapor’da yayımlanan ve Birlik Sekreter Yardımcısı William O’molony imzasını taşıyan “Türkiye ve Yunanistan’da Azınlıkların Bugünkü Durumu” başlıklı yazı, Lozan Antlaşması’nın doğrudan ve dolaylı olarak iki tip güvence getirdiğini ve bunların üç grupta sınıflandırılabileceğini söylemektedir: 1) Bizzat Lozan Antlaşması’nın 37.-45. maddeleri, 2) Yunanistan’daki azınlıkların korunmasına ilişkin Sevr Antlaşması’nın hükümleri, 3) Sevr’de Trakya konusunda imzalanmış antlaşmanın hükümleri. Yazara göre, Lozan’daki XVI numaralı protokol’ün anlamı, Lozan’ın yürürlüğe girdiği an, sözü edilen diğer iki antlaşmadaki azınlık koruma maddelerinin uygulanmasını da ardısıra sürükleyeceğidir. Böylece Lozan’ın 37.-45. maddeleri izah edilmiş ve tanımlanmış olacaktır.

Bu anlaşma ile Yunanistan, ülkesindeki azınlıkların ve dolayısıyla Müslüman Türk azınlığın haklarını korumayı kabul etmektedir.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ