Türkçe’ye engel ve daha ötesi

Ozan Ahmetoğlu

Bazı olaylar vardır ki, toplumları geri götürür. Bazı toplumlar da vardır ki, bu toplumların yaşadığı küçük bir hareket veya küçük bir olayın etkisi çok büyük olur. 22 Kasım Cuma günü Gümülcine’de düzenlenen Lozan Antlaşması’yla ilgili konferansta yaşananlar işte tam da böyle bir etkiye sahipti. Gümülcine’deki eski valilik salonunda yaşananlar, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’na eski “karanlık yılları” hatırlatan ve o yıllara döndüren nitelikteydi.

Olayı kısaca anlatmaya çalışalım. 1997’den beri Batı Trakya’da faaliyet gösteren “Müslüman Çocukların Eğitimi” programı ile Yunanistan Avrupa ve Dış Politika Vakfı (ELİAMEP) Gümülince’de bir konferans düzenliyor. Konferansın konusu “Lozan antlaşması ve azınlıklar.” Konferansın ikinci oturumundaki konuşmacılardan Evren Dede, sunumunu Türkçe yapmak istiyor. Önceden bunu organizatörlere bildiriyor ve sunumun bu şekilde yapılması konuşuluyor. Ancak birinci oturuma verilen arada ne olursa oluyor ve Evren Dede’nin Türkçe sunum yapması engelleniyor. Devamında yaşanan olaylar hafta boyunca sürdü. Bu olay üzerine konferans sırasında bazı azınlık temsilcileri söz alıp olaya tepki gösterdi. Azınlık kurumları Türkçe’nin yasaklanmasına karşı tepkilerini koydu. Sosyal medya tepkilerin dile getirildiği yer oldu yine.

Peki bu yapılan neydi? Türkçe’ye getirilen “yasak” neyi ifade ediyordu? Şunu açıkça söylemeliyim ki; Türkçe’ye getirilen engel, Batı Trakya Türk Azınlığı’na yapılan bir hakarettir. Azınlığın kültürüne, kimliğine karşı yapılan baskı ve ayrımcılığın yansımasıdır. Azınlık insanının bundan son derece rencide olduğunu, kızdığını, küstüğünü ve haksızlık duygusunu çok güçlü bir şekilde yaşadığını söylemek isterim.

Bu yasağın kim tarafından ve hangi gerekçeyle getirildiği konusunda net bir açıklama ne yazık ki yok. “Müslüman Çocukların Eğitimi” programı sorumlularından Thalia Dragona her ne kadar çıkıp da “Bu olayın sorumluluğunu biz üsteniyoruz” dese de, konuyla ilgili olarak yayınlanan birçok haber ve yorumda bu olayın müsebbibi olarak Eğitim Bakanlığı Din İşleri Genel Sekreteri Yorgos Kalancis gösteriliyor. Türkçe’ye getirilen “yasak” olayından bağımsız olarak sayın Kalancis’in sunumunda söylediklerini de devletle, azınlık arasındaki güven ortamına katkı sağlamaktan ve azınlığa ve azınlığın taleplerine saygı duygusunu uyandırmaktan çok uzak olduğunu söylemek isterim. Kendisinin bundan bir süre önce Gümülcine’de düzenlenen tayinli din adamlarına yönelik seminerde yaptığı konuşmayı da değerlendirecek olursak, Batı Trakya’daki azınlık meselelerine hangi pencereden baktığını anlayabiliriz. örneğin seçilmiş müftülerle ilgili olarak “onlar ne müftüdür ne de seçilmiştirler” ifadesi çok keskin ve Yunanistan bir realitesi olan “müftülük sorununu” görmezden gelen bir bakış açısının ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Sorunu kökten reddetmek, onu yok ettiğiniz anlamına gelmez. Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu’nun yayınladığı yazılı açıklamada sayın Kalancis’le ilgili olarak; “Batı Trakya Türk Azınlığı 22 Kasım 2013 akşamı itibarıyla Eğitim Bakanlığı Din İşleri Genel Sekreteri Sayın Yorgos Kalancis’e olan güvenini tamamen kaybetmiştir.” ifadeleri oldukça önemli.

Dönelim “Türkçe’nin yasaklanmasına.” Türkçe sunum için konan engelden sonra konferansın ikinci gününde konuşması gereken azınlık mensuplarının çoğu olayı protesto ederek konferansa katılmadılar. Aslında bu tepki, bu vahim olarak verilebilecek tepkinin azgari olanı.

Olaydan birkaç gün sonra yerel gazetelerden birinde “Müslüman Çocukların Eğitimi” programı sorumlusu sayın Anna Frangudaki’nin “Azınlık üyesi konuşmacılar keşke konferanstan kaçmasaydı ve konuşmalarını yapsalardı. Çok önemli konuşmacılar vardı. Hiç olmazsa onlarla diyalogdan kaçmasalardı” şeklinde bir açıklamasını okudum.

Keşke böyle önemli bir konferansta azınlık böyle bir saldırıya maruz kalırken, salonda bulunan ve çok değer verdiğimiz bu bilim insanları buna engel olabilselerdi. Sayın Frangudaki’nin “keşke azınlık temsilileri kaçmasaylardı” fikrine katılmadığımı, azınlık üyelerinin verebilecekleri tepkinin en küçüğünü verdiklerini belirtmek isterim. Şunu da vurgulamak isterim ki; 15 yıldan beri Batı Trakya’da önemli bir projeyi hayata geçiren sayın Frangudaki ile sayın Dragona bu olayı tüm boyutlarıyla açıklamalı ve azınlıkla ilgili bir konferansta azınlığın neden böyle antidemokratik, gerici ve vahim bir muameleye maruz kaldıklarını anlatmalıdır. Bunu bilmek ve bunu öğrenmek, hem oraya konuşmacı olarak katılan ve olay üzerine tepki gösteren konuşmacılar, hem de tüm Batı Trakya Türklerinin hakkıdır.

Sonuç olarak; Lozan antlaşmasının 90. yılı ve azınlıkların durumuyla ilgili etkinlikte yaşananlar Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın 90 yıllık tarihinin bir özeti olarak akıllarda kalacak.

Bu vahim olayı, İskeçe’deki futbol maçında “Türkçe konuşmayın tahrik oluyoruz” baskısı ve Gümülcine devlet hastanesindeki doktorlara yönelik “Doktor hastasıyla sadece Yunanca konuşacak” genelgesiyle birleştirdiğimiz vakit ortaya üzücü, endişe verici ve “karanlık yıllara” geri götüren bir durum çıkıyor: Türkçe’ye tahammülsüzlük ve kültürel baskı…

Ozan Ahmetoğlu, Gündem Gazetesi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ