Bir bedende iki kalp

Bir bedende iki kalp

İnsan düşünür hep fani dünyadaki yeri nedir diye. Kadın, sorgulamalarına çok özel bir anda son verir. Rabb’inin lütfuyla taşıdığı can, onu öyle bir makama ulaştırmıştır ki imrenilmeyecek gibi değildir. Eğer bu görevi layıkıyla tamamlayabilirse sonsuzluktaki yeri de hazırdır…

Küçük bir çığlık kapladı tüm odayı. İlk nefesini almayı başarmıştı. Kısa bir süre sonra annesi de kendine geldi. Nasıl uyuduysa öyle uyandı. Hıçkırarak ağlıyordu, korkarak gittiği için ameliyata. Gözleri hemen ‘parçası’nı aradı. Minik bebeğini görünce yüreği ferahladı. Önce minyatür ayaklarına, sonra ellerine baktı yavrusunun. Hiç durmadan kıpırdıyorlardı. Hani bütün bebekler doğduğunda kırmızı ya da kara olurdu? Onunki ‘balpeteği’ gibi sarıydı. Hemşire uzattığında onu kucağına almaya korktu önce. Sadece 56 cm ve 3 kilo 50 gramdı. Sonra sardı onu ürkerek. Bağrına bastı, kokladı, kokladı. Bir mucizeydi bu. Başka bir âleme geçmişlerdi o an sanki. Sadece ikisi vardı: Anne ve yavrusu. Onu kucağına almasıyla tüm acılarını, sıkıntılarını unutmuştu bir çırpıda. Değerdi her şeye. Ne mutlu anneye ki, Yaradan onu emanetçi kılmıştı. Evladının ‘koruyucu meleği’ buyurmuştu. O da ne? Ağlamaya başladı minik kız. Karnı açtı muhakkak. Dile kolay tam sekiz ay üç gün bu anı beklemişti. Doğal bir bağ kuruluverdi aralarında. Ela gözlerini bir açıyor, bir kapıyordu şaşkın şaşkın. Ama huzurluydu. Koklayarak, kana kana içiyordu ‘beyaz bal’ını. Melek annesi onu yüreğine sokmuştu bir kere. Artık onları kimse ayıramazdı. Ta ezelden birbirleri için yaratılmışlardı. Bütün anneler ve evlatları gibi.

Çağla Naz Gökçe ilk bebeğine işte böyle kavuştu. Gözlerini bebeğinden ayırdığında bizi görebildi ve anlatmaya başladı. Konuşurken dudakları titriyordu: “Sevinç, şefkat, merhamet, sevgi, heyecan, mutluluk, kıskançlık, gurur, korku, şüphe, telaş, merak hepsi birbirine karıştı.” Gözyaşları içinde Allah’a şükretti: “Rabb’im sen ne kadar büyüksün, Rahman ve Rahimsin!” Elif bebeğin karnı doyunca uyumaya başladı mışıl mışıl. Naz Hanım ondan hiç ayrılmak istemese de beşiğinde uyumasının daha güvenli olacağını düşünüyordu. Babası yavrusunu kucaklayıp beşiğine koydu. Tuğrul Bey de çok heyecanlıydı. O an yaşadığı hislerin bir benzeri olmadığını söyledi: “Tarif edilemez bir şey bu. Çok şükür, Rabb’im sağlıklı bir çocuk verdi bize. Onun hayırlı bir evlat olması için uğraşacağız.”

Melek Karataş, ikinci bebeğini dünyaya getirdi. Sezaryenle doğan erkek bebeği, annesinden önce biz gördük. 3 kilo 310 gr, 51 cm olan minicik yavrucağı kucağımıza aldığımızda çok duygulandık. Ciğerleri ilk defa oksijenle tanıştığı için sık sık öksürüyordu. Annesi narkozun etkisinden kurtulduğunda odasına getirildi. Gözlerini açar açmaz yavrusunu sordu. Ameliyata girmeden önce çok acı çekeceğini düşünen Melek Hanım, çıktığında huzurluydu: “Korktuğum başıma gelmedi. Allah dualarımı kabul etti. Şu an dayanılmayacak bir acı yok karnımda.” Melek Hanım, bunları söyledikten sonra yavrusunu öptü, öptü, kokladı. Anne karnında emme refleksine alışkın olan bebek, annesini hiç yadırgamadan kabul etti. Başladı, bağışıklık sistemi için elzem olan ‘ağız sütünü’ (kolostrum) emmeye. Hemşire hanım, anneye bebeğini sık sık emzirmesini, doyduktan sonra sırtını sıvazlayıp gazını çıkarmasını tembihledi. Bir süre sonra Melek Hanım, narkoz ve ameliyat yorgunluğunun etkisiyle, bebek ise karnını doyurmanın mutluluğuyla mışıl mışıl uyumaya başladı.

Birçoğumuza garip gelebilir ama bebeğini kucağına aldığında heyecan duymayan anneler de var. Dördüncü çocuğunu dünyaya getiren Nezaket Kuloğlu gibi. Odaya girdiğimizde Nezaket Hanım bebeğiyle hiç ilgilenmiyordu. Oradan oraya dolaşırken sezaryenin acısından başka bir şey düşünemediğini ifade etti. Doğumdan bir gün sonra bebeğini kucağına aldığını öğrendik. Hâlâ tuhaf tuhaf bakıyordu yavrusuna. “İstemeyerek oldu. Günah olmasa kürtaj olurdum. Üç çocuğum var. Onlara bakmakta zorlanıyoruz zaten.” şeklindeki sözlerinden asıl sorunun, maddî problemler olduğunu anladık. “Her çocuk rızkıyla gelir. Allah, yardım edecektir. O’na güvenin.” deyip odadan ayrıldık.

ANNENİN HAKKI BABANIN ÜÇ MİSLİ

Doğum kadınlar için şüphesiz çok önemli bir dönüm noktası. Hamileyken karnında taşıdığı küçük kalp, o andan itibaren yanı başında atıyor. Zira artık birbirlerine bağlı iki varlık oluyor onlar. Bebek acı çektiğinde, anne bunu yürekten hissediyor. Ağladığında sıkıntısının ne olduğunu en iyi anne anlayabiliyor. Onu besleyebilmek için gece belki de beş-on defa uykusunu bölüyor. Hastalandığında sabaha kadar gözüne uyku girmiyor. Tabii burada erkeklere haksızlık etmemek lazım. Birçok baba da çocuğu için en az eşi kadar fedakârlık yapıyor. Ancak annelik o kadar kutsal bir lütuf ki, Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) anne hakkının babadan üç misli fazla olduğunu öğreniyoruz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Bir adam gelerek, ‘Ey Allah’ın Resûlü, iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir?’ diye sordu. Hazreti Peygamber (aleyhissalatu vesselam), ‘Annen’ diye cevap verdi. Adam, ‘Sonra kim?’ dedi. Resûlullah, yine ‘Annen’ diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: ‘Sonra kim?’ Resûlullah, bu dördüncüyü, ‘Baban’ diye cevapladı.” (Buharî, Edeb 2; Müslim, Birr 1)

Bebeğin miladı için gün saymak ayrı bir heyecan. Yedi aylık ikiz bebeklere hamile olan Esra Yağmur, onları kucağına alacağı günü iple çekiyor. “Ultrasonda bebeklerin kalp atışlarını ilk duyduğumda çok duygulandım. Çok dehşet vericiydi benim için. Mucizevî bir şey.” Eşinin de en az kendisi kadar ilgili olduğunu söylüyor Esra Hanım. Yalın Bey onu sürekli, “Yan yatma sakın. Bebekler ezilir.” diye uyarıyormuş. Hamile kalmadan önce yeme-içme ve uyku düzenine çok önem vermeyen Esra Hanım, artık bastığı yere bile dikkat ediyor.

Dört aylık hamile olan Deniz Kara da ilk bebeğini kucağına almak için sabırsızlanıyor. Dile kolay, tam beş yıldır bu anın hasretini çekmiş. Henüz hamileliğinin başında olduğu için hâlâ karnında bir can taşıdığına inanamıyor: “Daha erken olduğu için hareketlerini hissedemiyorum. Ancak onu ultrasonda her gördüğümde çok heyecanlanıyorum.” Yusuf Bey, eşinden daha heyecanlı. Deniz Hanım üzülmesin diye bir dediğini iki etmiyor. Eşinin sağlıklı beslenmesi için yediklerine ondan daha çok dikkat ediyor. Hatta önceden ev işleriyle çok ilgilenmezken artık bulaşık-çamaşır demeden tüm işleri neredeyse kendisi yapıyor.

İkinci bebeklerini dünyaya getirecek olan anneleri ise ne yazık ki olası bir problem bekliyor: Kardeş kıskançlığı. Çiftlerin ilk çocuklarını kesinlikle ihmal etmemeleri gerekiyor. İlginin sadece yeni bebeğe kayması, diğer çocukta ister istemez dışlanmışlık, rekabet ve kıskançlık duygularına kapı aralayabiliyor. Beş aylık hamile olan Zehra Şen, ikinci hamileliğini yaşayanlardan. Zehra Hanım’ın en büyük korkusu, 4,5 yaşındaki kızı Emine Seniha’nın küçük kardeşini kıskanması: “Kardeşini şimdilik büyük bir heyecanla bekliyor. Ancak doğduğunda kabullenememesinden çok korkuyorum. Bunun önüne geçebilmek için bebeğimle ilgili her konuya onu da dahil ediyoruz. Onun abla olacağını ve onun desteğine ihtiyacım olduğunu vurguluyorum.”

MERYEM SÛRESİ’NİN HİKMETİ

Bebeğine kavuşacağı anın arzusuyla yanıp tutuşan kadınları en çok da doğum endişelendirir. Tek dilekleri sağlıklı bir şekilde bebeklerini dünyaya getirmektir. Bunun için sürekli dua edilir, Kur’an okunur, hatimler indirilir. Meryem Sûresi, doğumu yaklaşanlar için adeta manevî bir ilaç niteliğinde. Öyle ki Cenâb-ı Hak, hamileliği sırasında Hz. Meryem’i her açıdan en güzel şekilde destekler. Hiçbir tecrübesi olmayan Hz. Meryem, Allah’a olan bağlılığı ve güveni ile bu zor işi tek başına başarır. Şiddetli doğum sancıları içerisinde bir hurma dalına doğru ilerlediği sırada Allah vahiy ile ona yardımını iletir. Ona hüzne kapılmamasını, alt yanında onun için bir su arkı kıldığını, hurma dalını kendine doğru sallamasını ve yiyip içmesini buyurur. Yüce Beyan’da bu hadise şöyle aktarılır: “Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: ‘Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.’ Altından (bir ses) ona seslendi: ‘Hüzne kapılma, Rabb’in senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır.’ Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin. Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: ‘Ben Rahman (olan Allah)a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.’” (Meryem Sûresi, 23-26) Bu ayetler, doğumu kolaylaştıran pek çok işaret içeriyor. Nitekim Allah’ın Hz. Meryem’in doğumunu kolaylaştırmak için sunduğu nimetlerin faydaları, bugün bilimsel olarak da ispatlanıyor. İster normal ister sezaryenle olsun tüm doğumlar acı veriyor, ancak bebeğin kucağa alınmasıyla yüzlerde tatlı bir tebessüm beliriyor. Atalarımız ne güzel söylemiş: Zahmetsiz rahmet olmaz.

ETİKETLER:
Çocuk Yetiştirmek
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ